- Kategori
- Kültür - Sanat
Sessiz Saatler
En keyifli anlarımdan biridir, eve dönerken kitapçıların tezgahlarında bakınmak, yeni çıkan kitaplara göz atmak, okumayı çok istediğim bir kitabı satın alıp hemen o gece okumaya koyulmak. Oysa evde de bir kasaba kütüphanesini dolduracak kadar kitap da beklemektedir sırada.
Bugece, kitapçıda tezgaha bakınırken, SESSİZ SAATLER adlı kitap ilişti gözüme. Yazarı Gaelle JOSSE 'yi daha önce duymamıştım hiç. Fakat çevirmeni usta çevirmenlerimizden Yaşar AVUNÇ olunca hiç düşünmeden aldım. Dumanı tütüyordu kitabın. Eylül 2012 baskısı ( Sel Yayıncılık) ama bir önemli nokta da kitabın Fransızca ilk yayımlanma tarihinin 2011 olması. Bu nedenle çevirmenlerimizin zarif şövalyelerinden Yaşar Avunç Bey'e buradan teşekkür ediyoruz. Bizim gibi meraklı okurları için böyle dumanı üstünde tüten nice nice kitapları çevirmelerini diliyoruz.
Sessiz Saatler, bir tablo üzerine kurgulanmış bir roman. Genelde tabloyu yapan ressam ya da satın alan kişilerin ya da tablonun dolaşımını anlatan romanları okumuşumdur, Balzac'dan ve Enis Batur 'dan ama tablodaki kahramanın kendisini anlattığı bir roman okumuş muydum?
Holandalı ressam Emmanuel de Witte (1609- 1692), " Interior with a Woman at the Virginals" adlı yapıtında( 1665) , oturma odasında, klavsen çalan bir kadın sırtı dönük olarak resmetmiştir.
İşte 12 Kasım 1667'de Delf 'de başlayıp, 16 Aralık'ta sona eren günlüklerin yazarı bu sırtı dönük olan kadındır. Yanı Gaelle Josse tablodaki kadını ete kemiğe büründürmüştür.
Kitabın başlangıcında, yazılan isimlerin yanı sıra " ve elbette Müziğe" diye ithaf olunca, ve adı da Sessiz Saatler olunca, ister istemez aklıma "sessizliğin sesi" geliyor. Her ne kadar oradaki Müziğe sözcüğünün Frans Shubert 'in an die Musik( Müziğe) adlı solo ses ve piyano için bestelediği lied'e gönderme olduğu notu olsa da.
Sessizliğin Sesi , insanın iç sesi. Gölgelerin karanlığı inip, diğer aile bireylerinin uykuya çekildiği anda, içimizde çalan engellenemez melodinin sözcükler olarak defterlere düşen izidir. Belleğimizden çağlayarak akan anıların, duyguların, düşüncelerin, yaşadıklarımızın felsefi ve psikolojik çözümlemelerinin birbiri içinden geçerek karıştığı köpürdüğü bir kutsal buhurdanlığa benzer.
" Onun (kadının) geceleyin özgür sesi Evelyne Morin,"
alıntısından da yukardaki tanımlamamazı destekleyen anlamlar çıkmaz mı? Zaten kahramanımız kendisi de söylüyor, diğer kadınlara açılmaktan hoşlanmadığını. O zaman tek seçenek, kendi iç sesinin tınısında dertleşme oluyor kuşkusuz.
17. yüzyılda Hollanda'nın Delf kentinde yaşayan Magdelena Van Beyeren'in, yüzeysel bir okuyuşla o devri anlatan anıları gibi görünse de ince göndermelere dikkat edildiğinde yaşamın, ilişkilerin sorgulandığı ve var olma adına , statüyü koruma adına Magdelana'nın yüreğine gömdüğü katlanmak zorunda olduğu sırları, korkuları görürüz. Magdelena adı da bu bağlamda acıyla özdeşleşmesi bakımından özellikle seçilmiş gibi görünüyor.
Ressamlar ve Tüccarlar başlıklı yazımı hazırlarken 17. ve 18. yüzyılda Hollanda ile ilgili epeyce bilgi edindiğimden, romanın titiz bir araştırmanın sonucunda yazılmış olduğunu görebildim. Karakter ve birinci tekil anlatıcı, tablodaki sırtı dönük kadın olsa da, 17. yüzyılda arka planda gelişen tarihi, özellikle ekonomi tarihini ve toplumun sosyolojisini incelikli olarak veriyor roman.
Bu sadece kitabı okuduğumu, beğendiğimi ve önerdiğimi söylemek için yazdığım bir duyuru yazısıdır. İşin doğrusu büyük emekler harcanarak yazılan ve çevirisi yapılan romanların tanıtım yazısında özetlenmesini de ne bir okur olarak ne de yazar olarak hoş bulurum.
İlk romanıymış Gaelle Josse'nin. Deneyimli bir yazarın , bir araştırmacının elinden çıktığı hemen görülüyor.
Emel Dinseven
14 Ağustos 2012