Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '08

 
Kategori
Eğitim
 

Sevgili eğitmenim

Sevgili eğitmenim
 

Ritim duygunuz olmadan davul çaldığınızı ya da âşık olur gibi şarkı söylediğinizi hayal edin. Bazen, eğitmenler, öğrencilerinde farkında olmadıkları yetenekleri keşfederler…

Zira, daha önceleri işaret ettiğim üzere, her öğrenci doğuştan getirdiği özellikleriyle bir dâhidir.

Uygun yer, uygun zaman, uygun eğitim-öğretim ortamı sunulduğu taktir de zekâ işlenmeye hazır bir maden cevheri özelliği gösterir.

Öyleyse öğretmeyi öğretecek, yani zekâyı işletecek metodu, öğrenciye salık edecek beceriye kim sahip olacak? Eğitmenler…

Toplum olarak “iltifat” özürlüyüz. Motivasyon eksikliğinin, isteksizliğin temel sebeplerinden biri yüreklendirilmemiş kalpler, bir o kadar da kısırlaştırılmış sözlerdir.

Geçmişten bu yana aşağılanmışlık duygusunun pençesinde kıvranıp durmuşuz. İsteklendirmeyi ne yazık ki becerememiş, böylece girişimden yana, isteksiz gençler yetiştirmişiz.

Oysa, deveyi yardan uçuran bir tutam ot değil midir? Övgü toplumu değil, nasihat toplumuyuz. Çokça konuşup az okumamızın ana izleklerinden biri de hemen her konuda çok bilmişliğimiz değil midir?

Eğitmenler olmak üzere herkesin kolayladığı davranış, nasihatleşme değil midir?

Ya bilgiçlik! Nasihatın uşağı olmuş bilgiçlik! Oysa, bilgiçlik bilgiyi paylaşmayı esas almaz.

Bilgiçlik; istenileni (dediğim dedik) kabul ettirmeye, kişiyi bilgiye küstürmeye, öğrenciyi öğrenmeye sevk etmemeye doğru akar.

Bilenle bilmeyen arasındaki uçurumun çıtasının yükselmesinin nedeni, bilenin kendisini kırılması güç tuğlalarla çevrelemesidir.

Zira kuşatılmış, düz mantıkçı bir beyin yeni binalar inşa edemez/ettiremez. Bina, ya yapım aşamasında çöker ya da binaya başlamak için gerekli olan cesaret, yapıcıya aşılanmaz.

Eğitmenler, beyni ateşleyecek öğretme uyarlamalarını öğrenip, öğrencinin öğrenme sürecini yaratıcı, buna bağlı olarak da kolaylaştırıcı kılabilmelidir.

İnsanları harekete geçirmenin bin bir yolu vardır.

Söz konusu öğrenci olunca eğitmenlerin işi daha da kolaylaşmaktadır. Ama nedense gittikçe zorlaştırıyoruz. Bireyi başarısızlığa götüren bir sürü yol vardır.

Bunun yanında başarıya giden sayısız yol vardır da. Siz hangisini benimsiyorsunuz?

Neyi nasıl öğreteceğini bilen eğitmenler iltifatı yerinde, ölçülü kullandığı taktir de başarının anahtarını öğrencinin eline vermiş olur. Verdiğimiz bir şey yok, aldığımızın yanında!

Eğitmen önce kendisini yenmeli sonra öğretmeye geçmelidir. Hemen her eğitmenin kafasında şekillenmiş şöyle bir düşünce vardır:

“Bu çocuk boşuna okula geliyor. Hem başarısız hem arkadaşlarını rahatsız ediyor. Üstelik, gereksiz konuşmalar yaparak dersin akışını bozuyor.” Daha nice inciler…

Bu şu demektir: Kazandırılmak istenen davranış, yola çıkmadan, yani öğrenciye ulaşmadan, eğitmen tarafından karantinaya alınıyor.

İnsanlar hatalarına suçlu buldukları an, bilinçaltına sayısız yalanlama örneklemeleri gönderir. Ete kemiğe bürünen örnekler “sen” zamirinde kimlik bulur. Yoklayın kendinizi. En son kimi suçladık?

“Ne kadar anlatırsam anlatayım, anlamıyor!” mantığı öğrenmeyi öğretemiyorum mantığını mimler. Biz buna öğrenmeyi öğretmek diyoruz.

Ki, bizimkiler daha çok ezberlemeyi öğretmek oluyor.

Çoklu zekâdan bihaber eğitmenler “anlatı” metodu ilen sadece kendilerini ikna eder. “İki ders saatini dolu dolu geçirdim. Çok rahatım!” nutuklanmasını duymamış olan eğitmen yoktur herhalde?..

Bazen bay Hollands gibi biri karşınıza çıkar, Bay Hollands (Rıchard Dreyfuss) müzik eğitmenidir.

Genç bestekâr, ailesini destekleyebilmek için muhteşem bir eser yapmaya karar verince, ilham verdiği öğrencilerin onda yarattığı etkiyi fark eder.

Onlara/öğrencilere başarının sihirli değneğini aşılarken üzerinde çalıştığı senfonisinin notalarını oluşturduğunu anlar.

Hem öğrencileri kazançlı çıkmakta hem de kendisi. Öğrencisini eğitirken, gizli yeteneklerini ortaya çıkarırken başarısına başarı katan bir beceriye sahip düşüncedir Hollans’ın metodu.

Öğrenci ile iletişim kurmanın en kolay yolunun öğrencinin bilgi ve becerisini konuşturma/aktifleştirme olduğunu bize öğretir.

İnanç, beceriye dönüştükçe insanın içine sinen başarma isteği, öğrenmeyi, öğretici/verimli kılan bir ders saatine atılan adımın habercisi oluveriyor.

Gerektiği zaman öğrencisine bir enstrümantal çalmasını öğretebilmek için bütün yolları deneyen bir eğitmen.

Çoğumuzun yeni duymaya başladığı “çoklu zekâ”yı rahatça; amacına uygum kullanmasını bilen, on parmağındaki on marifeti gösteren bir deha numunesi.

Hayatlarımızı değiştiren o ender rastlanan o yetenekli eğitmenlere bir adanan filmin her eğitmen tarafından izlenmesi, öğrencilere de izlettirilmesini kesinliyorum.

Meraklısına not: Bümen, NİLAY, Okulda Çoklu Zekâ Kuramı, Pegem yay., Ankara 2002.

 
Toplam blog
: 35
: 799
Kayıt tarihi
: 08.06.06
 
 

Eğitmen ..