Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '11

 
Kategori
Siyaset
 

Sevgili mektup arkadaşım…

Sevgili mektup arkadaşım…
 

Neden daha sık yazmıyorum diye kızıyorsun bana biliyorum. Oysa hiç zannettiğin gibi değil. Sana yazdığım mektupların sayısını tahmin bile edemezsin. Bir mektup yazmıştım sana önce; şu bizim postacı var ya, düşürüp onu kaybetmiş. Bir mektup daha yazdım, onu da kaybetmiş. Üşenmedim bir daha yazdım, onu da…

Hatırlarsın, eskiden şapka takardı postacılar. Hep asker şapkasına benzetirdim o şapkayı. Şimdilerde öyle bir şey yok; hepsi sivil. Ama zihniyet değişmiyor hep aynı.

Haliyle kafam bozuktu birkaç gündür. Hatta o sinirle elektrik faturasını yatırmayı da unutmuşum; gecikmeli ödedim. Sonra Kenan’a mektup yazacaktım, oda kaynadı arada. Kenan’ı bilirsin; hani şu bizim ‘çete başı’. O’nun da canı sıkkınmış şu sıralar. Neyse, O’nu sonra anlatırım. Önce senin sorunlarını halledelim istersen…

Hani “Türk yargısının birilerinin güdümünde olduğu zamanlar da vardı. O zamanlarda meşhur 367 kararı alındı. 411 vekilin oyuyla yapılmış anayasa değişikliği yok sayılmıştı. Bilmem hatırlar mısınız? Çetelerin güdümündeki bir yargı yerine iktidarın güdümündeki bir yargıyı daima yeğlerim” demiştin ya mektubunda; postacının kaybettiği mektuplarda vardı bunun cevabı. Neyse, bir kez daha yazacağız artık, postacı kaybetmesin diye de dua edeceğiz.

Aslında var ya; Postacı’nın sırf o cevap yüzünden kaybettiğini düşünüyorum mektupları. Mektubun başına onun için ‘sevgili’ yazdım zaten. Zarfın üzerine de kalp resimleri çizeceğim; Postacı yerse artık…  


Sevgili mektup arkadaşım; belirttiğin o ‘meşhur’ 367 kararı, Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri kapsamında olduğu için alınmıştı. O kararı alan mahkeme ile, Yargıtay Başsavcı’sı Abdurrahman Yalçınkaya tarafından açılan, AKP’yi kapatıp, Tayyip Erdoğan’ın siyasi hayatını bitirebilecek davayı geçiştiren mahkeme aynı mahkemedir.  


Aynı mahkemenin verdiği iki karardan birisini, üstelik de AKP’den toptan kurtulabilme imkanına sahipken bu imkanı elinin tersiyle iterek verdiği kararı hukuki kabul edip, diğerinin ise arkasından ağlanarak, yıllarca sıcak tutup gündeme taşımak, hele ki; “çete güdümünde” diye nitelemek ne kadar dürüstçe bir tavır acaba..?
Her şeye rağmen ortada insan faktörü vardır. Yasalarımızın mükemmel olduğunu iddia eden de yoktur. Hatta daha da ileri giderek, 367 ve 411 kararını alan mahkemenin, sizin iddia ettiğiniz gibi ‘çete güdümünde’ olduğunu kabul edip, AKP’yi ve Erdoğan’ı kurtaran kararı ise, cımbızla tarihin içinden çıkarıp alalım. Yargının ancak bağımsız ise işlevini yerine getirebileceğini de hatırlattıktan sonra soralım; 367 kararını alanlar çete güdümünde bile olsa, bu yargıyı onların elinden alıp başkalarının güdümüne vermenin gerekçesi olabilir mi...?
Bir de senin şu yazdıklarına bakalım; “çetelerin güdümündeki bir yargı yerine iktidarın güdümündeki bir yargıyı daima yeğlerim.” Sevgili mektup arkadaşım; bu sözler, yargı bağımsız olsun diyen değil, yargı ‘bizimkiler’in kontrolünde olsun diyen birine ait olabilir ancak.  


Neyse, istersen bu tatsız konuyu kapatalım artık. Zaten sana anlatmak istediğim en az bunun kadar, belki de bundan çok daha önemli bir sürü şey var. Fakat sözü daha fazla uzatarak, kaderi bir Postacı’nın insafına bağlı kalmış bir mektuba yüklemeyeyim hepsini.  


Telefonların dinlendiği, internetin filtrelendiği, mektupların didiklendiği bir geleceğe doğru doludizgin koşarken ülke; bembeyaz bir haber güvercinin ayağındaki mesaja uzanan ele, hangi ideolojiye taraf olduğuna aldırmaksızın herkesin karşı çıktığı bir ülke dileğiyle…
 

 
Toplam blog
: 20
: 718
Kayıt tarihi
: 30.11.10
 
 

22/01/1967 doğumlu, Yüksek Okul İşletme Mezunuyum... Zaman zaman muhasebe elemanı, zaman zaman iş..