Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '07

 
Kategori
Sevgililer Günü
 

Sevilen ve sevmeyi bilenlerin günü!

Sevilen ve sevmeyi bilenlerin günü!
 

Yarın 14 Şubat Sevgililer Günü. Etrafta pür telaş. Herkes "ben eşime, sevgilime ya da nişanlıma ne alsam" çabasında. Neden birşey almaya endeksledik ki kendimizi? Bugünü kutlamak için hediye sunmak zorunda mıyız? Belki hediye verme alışkanlıkları olmayanlar ve dolayısıyla hediye almaya alışık olmayanlar için özel olabilir ama sadece iki güzel sözle, yapılacak küçük sürprizlerle günün anlamını pekiştirmek yetmez mi? Sevgiyi ve sevgi mesajlarını bir güne sıkıştırmak ne kadar doğru? Eğer hergün sevgimizi göstermiyorsak-gösteremiyorsak, seni seviyorum demiyorsak-diyemiyorsak ne anlamı var ki kendimizi ve karşımızdakini kandırmanın! Ama bu alışkanlığı olmayanlar için bugünün belki de bir vesile olacağı düşünülebilir. Herşeyin bir başlangıcı vardır nasıl olsa.

Geçen yılın 14 Şubat akşamı, ailece yediğimiz yemeğin ardından çocuklar "hadi anne babamla bir dışarı çıkın, şöyle dolaşın da gelin, biz masayı toplarız" gibi ifadelerle etrafımda dolanmaya başladılar. Anladım ki bir hazırlık var. Peki dedim. Bindik arabaya. Sahilden Bostancı'dan Üsküdar yönüne doğru Salacak civarında Kız Kulesinin o eşsiz akşam ışıklarıyla donanmış muhteşem görüntüsünün tam karşısında yolun kenarında durduk. Eşim "bagajda birşey unuttum" deyip arabadan indi. Bagajdan bişeyler alıp bir çırpıda arabaya bindi ve kucağıma kocaman bir demet çiçek bıraktı. "Sevgililer Günümüz Kutlu Olsun" mesajıyla birlikte. Bayılır böyle sürprizler yapmaya. Sonra yine "bagajın kapısı kapanmamış, açık kalmış diyerek tekrar indi ve kucağıma bir demet çiçek daha bıraktı. Bunu hiç beklemiyordum doğrusu. Ama hoşuma gitmedi desem yalan olur. Derken baktım yine iniyor arabadan ve bir demet çiçek daha. Artık sabaha kadar devam edecek bu, hiç bitmeyecek derken bir kez daha bagaja yöneldi. Bu kez elinde bir poşet vardı. Bana uzattı. İçinde güzel bir beyaz şarap vardı poşetin. Derken arka koltuğa uzanarak bir poşet daha aldı. Onun içinde de iki kadeh. Torpido gözünden de koyduğu türbüşonu almamı söyledi. İyice şaşakalmıştım. Derken şarap açıldı, kalanı evde içilmek üzere kadehlere birer yudumluk konuldu ve günümüzü pekiştiren yudumlar, birbirimize söylediğimiz anlamlı sözler ve bakışlar eşliğinde içildi. Üzerinden geçen 364 güne rağmen sanki bugün yaşamışçcasına hatırlıyorum en ince ayrıntısına kadar.

İşte bu küçücük süprizlerdir bugünü yaşatan. Kıymetli hediyeler alıp sunmak değil. Bütün bir yıl boyunca tatsız geçen konuşmalar ve sevginin olmadığı birlikteliklerde bugünü kutlamanın ne önemi var ki! Bu küçük süprizler olmasaydı 16 yıllık evlilik devam eder miydi sanıyorsunuz?

***19. Yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt'in, bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Akademisinde sergileniyordu. Hunt'ın "Evrenin Işığı" adını verdiği bu tabloda gece elinde fenerle bahçede duran filozof görünüşlü bir adam vardı. Adam, tek eliyle bir kapıya vuruyor ve içeriden sanki bir yanıt bekliyormuşçasına duruyordu.

Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt'a döndü:
"Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım. Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da!.."
Hunt gülümsedi:
"Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki!.." dedi ve tablosunun anlamını açıkladı.
"Bu kapı, insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışarıda kol olması gerekmiyor..."
"O kapı size içeriden açılmamışsa giremezsiniz..." ***

Hep içeriden açılacak kapılara sahip olabilmek dileğiyle, sevgililer gününüzün kutlu, mutlu, anlamlı ve unutulmaz olması dileğiyle...

 
Toplam blog
: 25
: 3061
Kayıt tarihi
: 02.11.06
 
 

Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. İkinci üniversite kapsamında İstanbul Üniversit..