Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '10

 
Kategori
Güncel
 

Seyfi Oktay üzerinden bir sistem güzellemesi

Seyfi Oktay üzerinden bir sistem güzellemesi
 

Seyfi Oktay


Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay, bir kısım medyanın kendisine linç uyguladığını öne sürmüş ve:

"Bu çevreler, geçmişte de mezhebimden rahatsız olduklarını açıkça belirtiyorlardı. Bir Alevi'nin Adalet Bakanlığı'na atanmasını şaşkınlıkla karşılamışlar ve asla hazmedememişlerdi. Hele hele Alevi inançlı bir gencin hakim ve savcı olmasını dünyanın sonu gelmiş gibi değerlendiriyorlardı" demiş.

Bundan ve buna benzer iddialardan şöyle bir sonuç çıkıyor.

Anlaşılıyor ki, bu ülkede bir çevre var ve o alevilerden, sünnilerden, kürtlerden ve türklerden rahatsızdır. Ermenilere, rumlara, yahudilere ve araplara ise, tahammül bile edememektedir.

Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay'ın deyimiyle, "Bu zihniyetin sahipleri, Alevi inançlı insanların bu ülkede var oluşlarını kabullenememekte, birlikte yaşamayı hazmedememekte ve içlerine sindirememektedirler."

Tırnak içindeki cümleyi, "Alevi inançlı" sözünün yerine, "sünni dindar, kürt kimlikli vs." kelimelerini koyarak tekrarlarsak, bu iddianın sadece aleviler için değil, tüm kesimler için geçerli olduğunu görürüz.

Farklı kimlikteki her kesim, sistemin kendilerine aykırı baktığından şikayetçidir. Bu duruma göre rejim, her görüşten, her inançtan ve her mezhepten insanı dışlamaktadır. O, öyle bir şeydir ki, hem bizdendir, hem de bize düşmandır. Yani, Alevi Seyfi Oktay'a tahammül edemediği gibi, sünni Tayyip Erdoğan'a da katlanamamaktadır.

Acaba bu nasıl bir zihniyettir ki, hem nalına, hem mıhına vurmakta, alev çemberinde kalmış bir akrep gibi, kendi kendini sokmaktadır?

Durumu doğru analiz edebilmek için işin temeline inmek lâzımdır. Dersim olayına rağmen, Seyfi Oktay'ın (alevilerin) rejimden şikâyet ettiği duyulmamıştır. 13 Aralık 1925 tarih ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına Dair Kanun'un ve içindeki yasakların, ibadethane kabul edilen cemevleriyle, alevi inancının temeli sayılabilecek dedeliği de içine alması bile onu (onları) hiç etkilememişitir.

Bu durumu mazur göstermek için, "aleviliğin esnek bir yapısı vardır, değişen şartlara kolayca uyum sağlayabilmektedir" desek, bu doğru bir yargı olmayacaktır. Çünkü dün, yukarıdakilere aldırmayan Seyfi Bey (aleviler) bugün, rejimde etkin olduğunu düşündüğü çevreden şikâyetçidir.

Halbuki kendisi gibi alevi olan Mehmet Moğultay, adalet bakanlığı döneminde kadrolaşmayı abarttığı için şikâyetçi olanlara, "CHP'lileri almayıp ta MHP'lileri mi alsaydım? Seyfi Oktay ve benim dönemimde de iki bin hakim aldık." diyebilmiştir. Bu beyan etkin oldukları dönemde, şikâyetçi olanlara verdikleri rahatsızlıktan dolayı özür dileme ihtiyacı bile duymadıklarının delilidir.

Bazı alevi ileri gelenlerinin iddialarının aksine, bir çok devlet kurumunda, bu inanca sahip hatırı sayılır miktarda çalışanın bulunduğunu artık öğrenmiş bulunuyoruz. Aynı şekilde kürtlerin ve sünni inanca sahip türklerin de kamu bürokrasisinde yer tuttuklarını görüyor ve biliyoruz. Yani zannedildiği gibi rejim görev dağıtımı yaparken, insanların mezhebini ya da etnik kimliğini araştırmıyor. Onların ideolojilerine bakıyor. (1) (Eğer bu kısmı doğru okursak, en azından çatışma noktalarından birini dışta bırakmış oluruz.)

Sistem ideologlarının dünya görüşünü benimsediğini kanıtlayabilen (sünni, alevi, kürt, türk, çerkes, lâz) herkes, devletin üst kademelerinde yer alabiliyor. Tabi zaman zaman akrabalık, hemşerilik, inanç ve etnik kimlik kayırmalarıyla, rejimin hazzetmediği bazı tipler de belli makamlara yükselebiliyor. Bunların en tehlikelileri aleviler değil, malesef sünni dindarlar olarak gösteriliyor.

Seyfi Oktay ayrıca, "Bakanlığım döneminde demokratik, laik ve hukuk devletine, hukukun üstünlüğüne, özgürlükçü sisteme ve özellikle yargı bağımsızlığına, adil yargılanma hakkına yaptığım ve yapmaya çalıştığım katkılar, tarihe mal oldu. Sistemin demokratik değişim ve dönüşümünü o zaman da kabullenememişlerdi" de demiş.

Eğer samimi davranacaksak ve tarihe malolan bir durumdan söz edeceksek, sayın Oktay'ın bu konudaki katkısının kesinlikle müsbet yönde olmadığını söyleyebiliriz. Hatta, son 7- 8 yıldır yaşadığımız yüksek yargı kaynaklı hukuk garabetinin, "Seyfi Bey'in yanlış icraatlarının sonucunda hayat bulduğu" iddiasında bile bulunabiliriz.

Anayasa Mahkemesinin türban, 367, 10. ve 42 madde değişiklikleriyle ilgili kararlarına şöyle bir bakınız. Cihaner'i kurtarma girişimlerinin medyaya yansıyan gizli konuşmalarını dinleyiniz. Yargıtay'daki belli makamlara, belli düşüncedeki insanları yerleştirme kulis ve gayretlerini basına yansıyan şekliyle izleyiniz. O zaman Oktay'ın bıraktığı mirasın, özgürlükçü sisteme ve yargı bağımsızlığına mı, yoksa belli bir ideolojiye mi hizmet ettiğini kolayca anlayabilirsiniz.

Kısacası bu sistemden solcu sağcı, ilerici gerici, sünni alevi, kürt türk hemen hepimiz şikâyetiyiz ama birlikte bir çözüm aramayı düşünmüyoruz. Aksine zıtlaşmaya devam ediyoruz. İnatla birbirimizin kuyusunu kazma, hasım gördüklerimizi bir çukura atma hırs ve arzumuzu sürdürüyoruz. İktidarın, (şöyle veya böyle) yapmaya çalıştığı kürt, alevi, roman vs. açılımlarına destek vermemiz bir yana, onları yerden yere vuruyoruz.

Acaba, her açılım girişiminin ardından terörün artmasının, şehit askerlerin cenaze törenlerinin açılım karşıtlığına çevrilmeye çalışılmasının amacı nedir? Bunu kimler ve niçin yapmaktadır?

Terör estirerek ortalığı kasıp kavuran PKK ile, cami avlularında açılım karşıtlığı yapanların aynı kaynaktan yönlendirildiği ihtimaline neden uzak duruyoruz? Niçin kendi ikballeri uğruna, bizim ve ülkemizin geleceğini mahvedenlerin kimliklerini araştırma ihtiyacı hissetmiyoruz? Ne zaman aklımızı başılmıza alıp ta ortak düşmanımıza karşı birlik oluşturacağız?

Doğrusu bu kafayla gidersek hiç bir zaman! Neden mi? Çünkü bir araya gelmemiz gerekenlerle aynı fikri paylaşmıyoruz. Ama ortak düşmanımızla aynı düşüncedeyiz. O zaman bizim dostumuz, düşmanımızın düşmanıdır! İşte, gerilim siyasetiyle ön almaya çalışanların ürettiği ve uygulamaya soktuğu derin mantık budur!

(1)-(Rum, ermeni ve yahudi vatandaşlar mecburi askerlik hariç, bunun dışındadır. Bildiğim kadarıyla onlara devlet görevi verilmiyor. Tabi bunun kabul edilemez bir durum olduğunu söylemeye gerek yoktur.)

Resim: www.haberturk.com/gundem/haber/520274-seyfi-o..

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..