Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '07

 
Kategori
Futbol
 

Şeytanın gör dediği: Ricardinho ve Delgado Beşiktaş’a lüks!

Şeytanın gör dediği: Ricardinho ve Delgado Beşiktaş’a lüks!
 

Ülkemizde her yıl liglerin sona ermesiyle birlikte perdelerini açan transfer kumpanyası, bu yılı da boş geçmeyecek anlaşılan. Ne de olsa arz-talep meselesi. Yarım asırdır sahnelenen “Lüküs hayat” opereti gibi, kulüplerimizin “lüküs” transferleri de düşünülmeden ve sorgulanmadan hap gibi yutuluyor gazete sayfalarından... Örneğin bugünün flaş gelişmesi Andriy Shevchenko’nun Fenerbahçe’ye yakın oluşu... Ne olsa yakınlık görece bir kavram! Edirne’nin Kars’a yakınlığı astronomide ve galaksiler dünyasında ne ifade ediyorsa, foto-montajla Fenerbahçe forması giydirilmiş Shevchenko da o denli yakını oluveriyor Fenerbahçe taraftarının... Geçen yılki bir yazımda “Spor sayfaları borsa gibi beklenti ve hayalleri satmaya başladı.” diye yazmışım. Eh bugünkü durumu da ancak “Huylu huyundan vazgeçmez” deyimi açıklar.

Stil olarak yazılarımda muhataplarını acıtacak sivri kısımları bir miktar törpülemeye özen gösteriyorum. Farkında olarak ya da olmayarak... Ancak bazen yazınızın tıpkı şoktaki bir insanı kendine getirmek için atılan o iki tokadın etkisini göstermesi gerekiyor. Biraz bu sebepten, biraz da “Dost acı söyler!” bahanesine sığınarak “Beşiktaş’ın bugüne kadar bir yabancı yıldızı olmadı.” cümlesini yazıma taşıyabiliyorum.

Evet, belki bugüne kadar pek çok başarılı futbolcu Beşiktaş tarihinden unutulmaz hizmetleriyle birlikte geldi geçti. Ancak ne yazık ki, yabancı futbolcular bahis konusu olduğunda Beşiktaş’ın asla bir Alex’i ya da bir Hagi’si olmadı. Olabilecekler de John Carew örneğinde görüldüğü üzere elde tutulamadı. Les Ferdinand 19 yaşında Beşiktaş’a kiralık olarak verildiğinde çok büyük bir yıldız adayıydı. Beşiktaş’ta kaldığı süre boyunca “Haydi Ferdi! Zamanı geldi!” tezahüratları eşliğinde tribünleri coşturan Ferdinand, İngiltere’ye döndükten sonra Beşiktaş taraftarının her zaman tebessümle izlediği bir grafik çizerek İngiltere liglerinin ve milli takımının sayılı golcülerinden biri oldu.

Taraftarın bir başka sevgilisi Daniel Amokachi ise belki de Beşiktaş tarihinin yıldız ışığını en uzun süre yayan futbolcusu idi. Nijerya milli takımının Okocha’lı, Amunike’li o efsane kadrosundan sırf Ali Şen’in elinden kapmak maksadıyla transfer edilen Amokachi, üstün fizik gücü, sürati ve golleriyle uzun zaman Beşiktaş taraftarının yıldız yarasına merhem oldu. Dizinden geçirdiği sakatlık sonrası yeşil sahalara erken veda etmek zorunda kalan Amokachi’nin ismi, bugün bile taraftar meclislerinde “Bize Amokachi gibi bir adam lazım.” kalıbı içinde kendisine yer buluyor.

Bu futbolcular dışında Bako’dan Kovaçeviç’e, Stefan Kuntz’dan Madida’ya, Aumann’dan Francesco Manessero’ya kadar pek çok futbolcunun geçmişte adları önüne “yıldız” sıfatı eklenerek taraftara sunulduğunu ancak neredeyse hiçbirinin Lig performansı, Avrupa Kupaları performansı, istikrar ve takıma katkı anlamında bir Alex ya da bir Hagi olamadığını üzülerek görüyoruz.

Beşiktaş tarihinin tartışmasız en sevilen yabancı futbolcusu Pascal Nouma’nın Beşiktaşlılığın özündeki isyan, inat, mücadele ve başkaldırıya hitap eder yapısı onu taraftarın payitahtı İnönü’de unutulmazlar arasına sokmuş olsa da, Nouma’nın sahadaki futbola katkısı hiçbir zaman yumruk, tokat, dirsek ve tükürük düzeyinden “star”lığa erişemedi.

Futbolumuzun bugünkü konjonktüründe ve özellikle Fenerbahçe’nin gerçekleştirdiği Roberto Carlos transferinden sonra Beşiktaş ve Galatasaray’da yıldız iştahı kabarmış durumda. Bu maksatla Beşiktaş 33 yaşındaki Helguera, 34 yaşındaki Makalele, 35 yaşındaki Nedved ve 36 yaşındaki Hasselbaink ile temaslarını sıklaştırırken, aynı zamanda taraftarına bir yıldız hediye etme peşinde. Buradaki önemli nokta, yıldız olarak Türkiye’ye getirilmek istenen futbolcuların yüksek maliyetleri nedeniyle ancak belirli bir yaştan sonra ülkemizde futbol oynamaya istekli oluşları.

Dikkatle etüt edilmesi gereken ise, bu futbolcuların ülkemize emeklilik planları dâhilinde mi, yoksa futbol oynama arzusu içinde mi geldikleri. Tıpkı pili bitik denilen Hagi’nin Galatasaray’da şahlanarak ve takımı sırtına yükleyip taşıması gibi, kariyerlerinde yaptıkları zirveleri kendileri için yeterli görmeyen oyuncular ülkemize gelecekse ne ala... Ancak yöneticilerce bilinmeli ki “Arap ülkelerine gitmektense Türkiye’yi tercih etmek yeğdir.” düşüncesi içinde hoş bir emeklilik planlayan oyuncuları transfer etmek, tek etkisini kulüp bilânçosunda gösterir.

Yıldız transferi kapsamında Beşiktaş’ı mercek altına alırsak, geçen yılın bol yıldızlı transferleri Ricardinho-Delgado ikilisinin siyah-beyazlı kulüp için lüks olduğunu belirtmek sanıyorum herkesin hem gördüğü hem de sustuğu bir düşünceyi dile getirmek ve çıkıntılık yapmak olacak. Oysa gerçekler her zamanki gibi acı... Avrupa’nın üst düzey liglerine göre nispeten yumuşak ligimizde pek çok maçta kendilerinden bekleneni veremeyen bu ikilinin Ertuğrul Sağlam yönetimindeki Beşiktaş’ta aynı anda ilk onbirde yer alabileceğini dahi düşünmüyorum.

Ricardinho’nun ülkemizde sergilediği futbol ve oyun temposunu Şampiyonlar Ligi’ndeki tempo çıtasının neresine yerleştirebilirsiniz? Kariyerindeki Bordeaux ve Middlesborough maceralarını bilen futbolseverler olarak gerçekten Ricardinho’ya Şampiyonlar Ligi’nde bel bağlayabilir miyiz? Ya Delgado? Basel ile birlikte UEFA Kupasında şov yapan Arjantinlinin Beşiktaş’ta gösterdiği bu performans çakılmasını nasıl açıklayabiliriz? Buluttan nem kapan yapısıyla ve koca sezonda yalnızca 4 kez deplasmana giderek üzerine yapışan sabıkasıyla Delgado’nun bu sezon Beşiktaş’ı hangi maçlarda yalnız bırakabileceğini tahmin edebiliyor muyuz? Avrupa kupalarında oyun temposu ve fizik mücadele insan sınırlarını zorlayan bir çizgiye yaklaşırken, Ricardinho ve Delgado ile kuracağınız takımlar, -özellikle Şampiyonlar liginde- maalesef leblebi-çekirdek olmaktan öteye gidemeyecektir.

Bu konuyu yazma sebebim, Beşiktaş’ta bu açılımı birilerinin yapmasını zorunlu gördüğümdendir. Lider, gereğinde radikal kararları gözünü kırpmadan alabilen insandır. Beşiktaş’ın idari anlamdaki lideri Yıldırım Demirören ile futbol takımının teknik anlamdaki lideri Ertuğrul Sağlam’ın bu tip radikal bir kararı kendi aralarında muhakeme edip etmediği bilemiyorum. Ancak şu gerçek ki, Şampiyon Liginde bu iki futbolcunun çok özel durumlar haricinde (tüm risklerin alınması zorunluluğu doğduğu anlar) aynı anda sahada olabileceklerine de ihtimal vermiyorum. Öyleyse bu iki oyuncudan en az birisi (bence her ikisi) lüks. Tabii bu konular tartışılıyorsa, transfer planlamasını da bu yönde yapmak gerekebilir.

Tam da bu noktada Galatasaray’a dikkat çekmek istiyorum. Sarı-kırmızılılar maddi olarak altından kalkamayabilecek olsalar da Lincoln ismiyle doğru teşhisi koymuş görünüyorlar. Bu olayı şöyle de tasvir edebiliriz. Hasta belli, hastalık belli, ilaç belli ancak ortada ilaç alacak para yok. Beşiktaş’ta ise doktordan tutun da teşhis ve tedaviye kadar her şey yarım yamalak gitmiş bugüne kadar... Yanlış da ısrar ise yine nekahet süresini uzatacak, olan taraftara ve kulübe olacak. Sözün özü;

Şampiyonlar Ligi’nde Beşiktaş’a Ricardinho ve Delgado’dan çok Lincoln gibi bir isim fayda sağlar. Anlayana... Anlayabilene... Şeytanın gör dediği!

 
Toplam blog
: 235
: 717
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yazar 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Tüm eğitim ve öğretim hayatını burada tamamlayarak, 1999 yı..