Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sezer Gül'ün rakibi miydi?

Sezer Gül'ün rakibi miydi?
 

Türkiye gereğinden fazla büyüttüğü, daha doğrusu abarttığı bir cumhurbaşkanlığı seçimini, nihayet geride bıraktı. Gazeteleri okuduğunuz, televizyonları seyrettiğiniz zaman, sanki Sezer'le Gül'ün birbirlerine rakip iki sporcu gibi aralarında bir maç yaptıklarını ve bu karşılaşmayı Gül'ün kazandığını zannediyorsunuz.

Görünen manzara, 70 milyonluk salonda yapılan bu önemli karşılaşma sona ermiş de seyircilerin bir kısmı üzgün, bir kısmı sevinçli olarak evlerine dönüyor gibi...

Mikrofon uzatılan kişiler, eğer Gül'ün tarafını tutuyorsa, güleç bir yüzle mutluluğunu ifade ediyor; Sezer taraftarı ise mahzun bir ifadeyle ağlamaklı bir tavır sergiliyor.

Ortada yanlış bir izlenim ve buna bağlı yanlış bir uygulama yok mu?

Hiçbir şekilde, Sezer'le Gül'ü birbirine rakip iki insan olarak göremeyiz. Çünkü bunlar, 11. cumhurbaşkanlığı için aday gösterilmiş iki kişi değiller.

Sayın Sezer, yasalarda belirtilen yedi yıllık görev süresini tamamlamış, hatta 100 küsur gün fazladan görevinin başında bulunmuş bir isim.

Abdullah Gül ise yeni dönemde görev yapmak üzere aday gösterilmiş bir milletvekili. Eğer ille de bir benzetme yapmak gerekirse, olay, Türkiye'yi bugüne kadar başarıyla temsil ettiğine inandığımız Sezer'in yerine, bundan sonra aynı başarıyı, hatta daha fazlasını kendisinden beklediğimiz Gül'e temsil hakkı verilmesinden ibarettir.

Ortada bir maç olmadığı için doğal olarak galip veya mağlup da yoktur.

Gül için zayıf da olsa iki rakibinin arasından sıyrılarak bu göreve getirilmesinden dolayı "kazandı" demek belki yanlış olmaz ama Sezer için "kaybetti" kelimesini kullanmak asla mümkün değildir.

"Kaybetti" kelimesini kullanabileceğimiz iki kişi, Sayın Çakmakoğlu ve Sayın Tayfun İçli de ne gariptir ki hiç de kaybedilmiş bir şeyin üzüntüsü bulunmuyor.

Sayın Sezer'e duyulan sevgi ve saygının getirdiği burukluğa söyleyecek bir şeyim yok. Ancak genel tavır, bir veda hüznünden öteye, daha farklı bir ambiyans yaratılarak, Sezer'in şahsında toplumun bir kesiminin sanki bir yenilgi almış havasına sokulmasıdır ki bunu kesinlikle doğru bulmuyorum.

Bundan toplum olarak bir kazancımız olacağını da sanmıyorum.

Tiraj ve reyting kaygılarıyla, bu boyutlarda toplumu germeye ve huzursuzluk yaratmaya basının hakkı olmadığı kanaatindeyim. Eğer Basın'ı, toplumun duygularını yansıtan bir ayna olarak görüyorsanız, unutmayınız ki toplumun bu duygulara sahip olmasını sağlayan da yine Basın'dır.

Bir an evvel bu kısır döngüden kurtulmamız lazım.


 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..