Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sıfır düşünce

Sıfır düşünce
 


Uzun bir yolculuk olacağı en başından belliydi. İstemeyerek yapılan her şey insana azap gibi gelir. Benim içinde öyleydi. Birde o muhteşem şansımdan dolayı hep çocuklu insanlar oturmuştur yanıma… Yolculuk boyunca o sevimli görünen yavrucağın ayakları sizi tekmelemektedir. Eminin anne karnında kaldığı süre içerisindeki tekmeler bu kadar fazla değildir. “ Ayyy ablası rahatsız mı ediyor seni? Yavrum, çek ayağını ablanın kucağından” diye devam eden diyaloglar da yolculuk bitene kadar devam eder…

“Teknolojik abla” derdi bizim stajyerlerimizden biri bana. Eh çocuk naspın.. Yeni çıkan teknolojik ürünlerin hepsini araştırıp, işine uygun olanını aldırandım ne de olsa :))) Çantasından makyaj malzemeleri yerine; flashdisk, smartdisk, ipod vb… malzemeler taşıyan birisi için hoş bir yakıştırma olmuştu. Ve yolculukların vazgeçilmez aksesuarı… Yani mp3çalarımı açıp daldığım zaman müziğin etkisine yolculuk eziyetini bir nebze azaltmış oluyorum… Eeee teknolojik ablayız ne de olsa :)))

Vedalaşmalardan hiç hoşlanmam ben. Yolculuğa çıkarken illa yalnız gitmek isterim otogara ya da her nerden yola çıkıyorsam oraya… Sanki hiç gelmeyecekmişsin gibi el sallayan yakınlarımı görmek hüzünlendirir beni. Hep içimde bir boşluk oluşur nedense yollarda… Ben oldum olası yolculuk yapmayı sevmemişimdir… Giderken etrafımı izlemek, yol güzergâhı üzerindeki yerleşim yerlerini görmek istemem. Bu yüzden hep gece yolculuk yaparım. Zira tabela, afiş, plaka okumak gibi aptalca bir takıntım vardır…

Otobüs hareket eder etmez uyumaya başlayan insanlara hayranımdır. Ya nasıl bir bünyeye sahipsin ki; kendi yatağındaymışsın gibi horul horul uyursun… Üstelik kendi evinin rahatlığındaymışsın gibi ayakkabılarını çıkartıp, koridora uzatmak suretiyle yatarsın… Hayret edilecek ve hayran olunacak bir durum değil mi sizce de?

Yolculuklarda uyumayı başaramayan tipler sınıfına girmekteyim. Bu yüzden bileti en önden alırım. “Ne alaka” dediğinizi duyar gibiyim. Hemen söyleyeyim. Uyuyamadığım için yolu seyretmek isterim ( Tamamen boş bir takıntı. Firmaya kılçıklık olsun. Önden bilet bulana kadar uğraşsınlar). Birde muavin ve otobüs şoförünün o muhteşem sohbetini dinlemek hep eğlendirmiştir beni… “ Feyzullah abi, biliyon mu? Geçenlerde Setra’nın yeni bir modeli çıkmış. Acayip bir şey.”, “Abi bi kahve yapayımda içelim”, “Geçenlerde Serdengeçti abi benim arabaya gel dedi de ben gitmedim. İnsanın paradan çok huzura ihtiyacı vardır demi abiii. Ben onun otobüsünde huzurlu çalışamam. Bu yüzden yok dedim abi”… Hah iyi etmişsin… 50 kişinin olduğu otobüste nasıl huzur bulacaksan… Onlara da hayran olmamak mümkün değil. Nasıl bir bünye sürekli yolculuğu kaldırabilir ki?

Kitabımı yanıma almışım. Oh ne güzel ne güzel… Yolculukta kitap okumak nedense başımı döndürür. Midem bulanır. Yazılara odaklanamam bir türlü. Tuhaf bir duygu işte… Yine de yanımda hep kitabım olur ve 20–30 sayfa okumayı başarırım. Ama ne zorluklarla… Gece yolculuk yapıyorum ya, hani uyumadığım için en önde oturuyorum ya, yanımdaki bağyan ve çocuğu beni tekmeleyerek uyuyorlar ya; bende bu yüzden açacağım ışığın kimseyi rahatsız edeceğini düşünmüyorum. Işık açık ve ben kitabımı okumaya başlıyorum. Hemen yan koltuktaki teyzem söyleniyor. “ Şimdiki çocuklar bir tuhaf oldu. .Çocuum sen evinde yapsana ödevini. Niye otobüste yapıyorsun. Yazık evladım sınavın filan mı var senin? Kör ışıktı böyle sefil sefil okuyorsun kitabı. Hadi yavrum varınca oku kitabını.” Eh ne diyeyim teyzeme şimdi. Belli ki ışıktan rahatsız oldu… Kapatıyorum kitabımı ve yolu seyre dalıyorum… Kesik kesik çizgiler uzuyor… Hayatım gibi aynı… Bir kopuyorum bir düz gidiyorum… Bir kopuyorum bir düz gidiyorum… Bazen mutluluğa 300 km oluyor bazen 3 km kalıyor… ( İş için ve zoraki gidiyorsam işkenceye 300 km ya da 3 km oluyor bu uzaklık :)))….)

Yolculuğun sonuna doğru yoldaki yazıları ve tabelaları okumaktan gözlerim yoruluyor. Tam dalamasam da kapanıyor gözlerim. Uykuya başlangıç mı ne? Rüyamda bir kitapevindeyim. Yoga kitaplarına bakıyorum. Negatif enerjimi yok edip, pozitif enerji yaymam gerekiyor. Birden kitapevinden otobüsteki koltuğuma dönüyorum. Bir otobüs dolusu negatif enerji yayan insan… Aman Tanrım, olamaz böyle bir şey. Hemen müdahale etmeliyim. En önde oturuyorum ya, hemen insanları yönlendiriyorum…. “ hımmmmmmmmmmmmmmm… Sakin olun ve kendinizi en sevdiğiniz yerde hayal edin. Hımmmmmmmmm… Sıfır düşünce ( Son Samuray filminden araklamadır :)…) huzura kavuşturacak bizi… Hımmmmm”… Ben böyle devam ederken birinin omzuma dokunduğunu hissettim. Öyle kibar kibar değil. Resmen sarsma durumu mevcuttu… Negatif enerjisiyle pozitif enerjimi yok ediyordu. Gözlerimi açtım ve muavin bana “ Abla, herkes indi ya. Uyuyup kaldın. Geldik geldik… Hadi abla hadi”… Çocuğa fena bir bakış atıyorum. Negatif enerji yaydığı ve bizim toplu yoga terapimizi bozduğu için… Sinirle inip uzaklaşıyorum… Neyse ki yolculuk bitti… Yoga terapisi de :))))


Fotoğraf: Tarık Aytaç GÜRBÜZ


 
Toplam blog
: 194
: 1525
Kayıt tarihi
: 04.08.06
 
 

1981 yılında aslında istenmiyor olsam da geç alınan karardan dolayı hayattayım:)) Haritacıyım ve işi..