Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '13

 
Kategori
Deneme
 

Şiir ne değildir?

Şiir ne değildir?
 

melivan.com


 Bir  önceki yazımızda “Şiir nedir?” sorusuna yanıt vermeye kalkmıştık ama her kafadan bir ses çıktığı için sonunda şiirin tanımını : “Şiir göklerde yükselen nazenin bir balondur” diyerek kapamaya mecbur olmuştuk . Bazıları da bunun üzerine “Hoppala paşam, şinanay…” demeye başlamıştı. Ne yapalım, böyleyse böyle…

Öyle kolay mı şiiri tanımlamaya girişmek. Bir kere bir çeşit şiir yok ki, her şeyden önce herkesin şiiri kendine özgüdür ve belki de tanımı kişiden kişiye değişecektir.

Şöyle şiir tarihine bakacak olursanız, Fuzuli’nin , Yahya Kemal’in, Orhan Veli’nin, Ömer Edip Cansever’in , Atilla İlhan’ın, Cemal Süreya, Nazım hikmet ve İlhan Berk’in şiir anlayışları birbirinden ne kadar farklıdır. Birinde ses : aruz, uyak, ritm ne kadar önemliyse; diğer yanda akıl, us ve kurgu önem taşır… Birisinde imgeler durmadan birbirini aşıp geçerken, diğerinde sadelik akar… Okurlarımızın söylediği gibi şiirde her zaman “duygu” ağır basmaz, “aklın” ve  “kurgu”nun öne geçtiği durumlar da vardır. O bakımdan ben derim ki her şairin şiiri kendine özgüdür ve kuşkusuz her şairin şiiri kendi anlayışı ve ölçütleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Çünkü şiir fena halde bireysel bir olaydır. Ve her şairin şiiri bir diğerine banzemediği için önem ve değer kazanır. Herkes şiirini aynı kalıplar, aynı anlayış içinde yazsaydı, şiir denen bir olay kalır mıydı?

Her şeyden önce şiir kolay bir iş değildir. Şair kişinin son derece kültürlü olması ve şiirin anhasını minhasını bilmek gerekir. Ezbere konuşulmaz. Bir şiir yazmak için çok kaliteli çok şiir okumak gerekir (kötü kitaplar ve kötü şiirler kişiyi bozar) Bu şiir okumalarında kişinin çok seçkinci olması gerekir. Öyle şiir hop diye yazılmaz. Yazdığını sanan da gülünç olur.

Gerçi belli bir türde şiir yazan her şair, diğer türden şiir yazanlara dudak bükmüştür, dudak ucuyla gülümsemiştir; olmazsa açıkça eleştirmiştir. Çünkü bazılarının kafasında belli bir tür şiir vardır; diğerlerinin şiirleri komik , absürd ve “olmaz”  cinsten şiirlerdir.

Şiiri algılayabilmek ve tadabilmek için kişinin müthiş bir “şiir kültürü” ve zevkinin olması gerekir. Ondan da ötesi iyi bir eleştirmenin sahip olduğu “hoşgörü”ye sahip olması gerekir.
Yoksa, kendini iyi şair, sayıp; başkalarının yazdığı şiire dudak bükmek, arkaya atmak herkesin yapabileceği bir şeydir. Zaten milletimizin çoğu şiir yazdığı halde, başkalarının şiirini ne okur, ne de şiirden sayar, onun için varsa yoksa kendi şiiri vardır.

Onun için “Ben şiir yazacam..” diye oturup, günlük nesir cümlelerini alt alta yazıp , altına da “Şair filan fişmekan” diye imza atıp , ondan sonra şairlik divanına kurulmak öyle kolay bir olay değildir. Hiçbir aklı başında gerçek şair kendine  “Ben şairim” demez. Ona ancak başkaları “ŞAİR” gözüyle bakıyorlarsa; şiirleri ezberleniyor; dildin dile söyleniyorsa, ancak o takdirde o kişi biraz şair sayılabilir…

Niye biraz, diyorum. Çünkü , hayatta moda olan davranışlar vardır, zaman geçince bu moda olaylar , davranışlar da unutulur. Geçmişte moda olan nice şairi, nice büyük şiir diye bilinen şiiri bugün hatırlıyor muyuz? Yok. O zaman gerçek şiirin zamana da dayanıklı olması gerekir. Biliyorsunuz, bir Popüler Müzik var; bir de Klasik Müzik… Popüler müzik, günübirlik müziktir, ömrü ancak fazla fazla bir aydın, altı aydır… Ondan sonra o şarkıyı, bir daha kolay kolay  radyolarda, televizyonlarda işitemezsiniz. Bitmiştir, modası geçmiştir. Ama bazı şiirler vardır ki, asırları devirir yine de herkesin aklında ve dilindedir. Ben :”Ben sana mecburum bilemezsin…” diye başlasam, arkasını “…aklını mıh gibi aklımda tutuyorum…” diye tamamlayacak nice hevesli şair adayı vardır. İyi bir şiir ustası olup da , Atilla İlhan ve şiirlerini  bilmeyen hangi şiir adayı vardır. Demek ki bazı şairler ve onların şiirleri, usta ölüp gitse de daha uzun yıllar yaşayıp gidiyorlar ve  insanların duygularına ortak oluyorlar ; onlara mutluluk veriyorlar. Biz ancak çok işi şairlerden zevk aldığımız, onları rahat okuyabildiğimiz sürece , şairlik mesleğine girmiş oluruz. Yoksa takvimlerden, şuradan buradan üç beş kötü şiir ezberleyerek şairlik mesleğine girmek mümkün olmaz,

Ne yazık ki , şairler müthiş kıskançtırlar; kendilerinden başkasını, şiir bahçesine kabul etmek istemezler ve siz ne kadar oynamak isteseniz; sizi oynatmak istemezler. En aşagısından burun kıvırırlar; sizi yok sayarlar. Ama iyi şair adayı her şeye karşın, söke söke, kendini kabul ettirir ve varolduğunu kanıtlar.

Bu bir kurtlar sofrasına oturmak gibidir. Bir çok şair adayı ile aynı sofraya oturacaksınız ve onlarla aynı dili konuşucaksınız. Kabul edin ki, hiç de kolay değildir. Çünkü şairler oldukça ego-manyaktırlar ve kendilerinden başkasını şair saymazlar; kendisinden başkasının yazdığı şiiri de şiir saymazlar.

Ey şair adayları! Siz yazdınız oldu öyle mi? Peki , siz, hiçbir eleştirmenin pençesi altına düştünüz mü , onun ağır eleştirmelerinden geçtiniz mi? Evet. Bir gün aklınıza gelir. “Ben şiir yazdığımı sanıyorum ama , gerçekten bu yazdıklarımın bir değeri var mı? Ancak gerçek bir şiir ustasının , bir eleştirmenin elinden geçip, belli bir değerlendirmeye uğrayan şairler, şair sayılabilir, Siz kendinizi şair sayıyorsunuz. Eh, başka bir mesleğiniz yoksa, bu da bir meslektir ama gerçek olmayınca gülünç bir meslektir.

Şiir yazdıklarını sananlar…  Alt alta yazdıklarınızı bir de yana yana yazın, düzgün cümleler haline getirin bakalım , o zaman da şiir oluyor mu? Yok mu..? O zaman işiniz var demektir. Hadi bakalım yeniden başlayın. Yunus’un Dergah’a hizmeti kaç yıl sürmüştür… 40 yıl mı? Siz de elli yıl şiire hizmet edin, ancak o zaman, belki… Ya şair olabilirsiniz, ya olamazsınız… Anadolu’da kaç tane şair yetişmiştir? Belki onbinlerce… Ama bir Yunus Emre, bir Karacaoğlan kaç tanedir (Belki de yüzlerce var ama sadece birisi sahicidir, diğerleri sahte…) Kolay değil,,, kolay değil.

Hadi oturun dersinize çalışın bakalım, Şair mi , olmak istiyorsunuz, o zaman okuyun; bin tane iyi şiir kitabı okuyun; yüz tane kaliteli şairi iyi bilin… Ve eleştirmenleri, onların neler söylediklerini… Eee bunlarla kim uğraşır diyorsanız,  hadi gidin yolunuza, sizden şairden başka her şey olur. Şairliğin adını kirletmeyin. Ama oyun mu oynamak istiyorsunuz, oynayın. Size kimse bir şey demiyor ki; ama o kartvizitinizden “Şair ve Yazar”  sözlerini kaldırın. Ancak başkaları mezar taşınıza “Şair” diye yazabiliyorsa, o zaman şair olabilirsiniz. Oldu mu canım!

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..