Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '08

 
Kategori
Deneme
 

Siluet 10

Siluet 10
 

Burgaz ada Barba Yani


Bir cumartesi günü, ağustos sıcağında bir gün. Gene Burgaz adaya demirlemişiz üçümüz, ben gölgem ve de siluetim. Güneş batmaya daha zamanı olduğu anlarda siluetimin zayıflığı ile alay ediyor gölgem. Vapurdan inip Barbaya doğru yürürken, önümde yürüyen iki adamın hallerine takıldım. İki zayıf benden, iki omuzları hafifçe düşük. Öylece yürüyorlar sarmaş dolaş çiftlerin arasında. Adamlardan biri nerede olduğunun çok farkında adımları hedefine yönelik, diğeri onun peşine takılmış. Garip vapurda da hemen yanımda oturdular ve hiç konuşmadılar sadece bir yere giden ve o yere vardıklarında anlam bulacaklarmış gibiydiler. Belki unutulan belki hep yaşanmak istenenleri yaşamak, kim bilir.

Garip bir tesadüf, yollarımız aynı sanki aynı yere gider gibiyiz, Barba’nın önüne geldiğimizde şortlu adam iki kişiyiz dedi garsona. Garson;

- Ağbi hafta sonu malum yer ayırttınız mı.

- Ne yani iki kişilik yeriniz yok mu?

- Yok valla ama dur halkla ilişkiler müdüremize sorayım

- Ne halkla ilişkiler müdüresi, ulan sizde mi sosyeteye kardınız.

- Aaaa evet ağbi.

- Ulan ben buranın eski müşterisiyim şimdi sezon ve hafta sonu diye mi yani.

Halkla ilişkilerden sorumlu kadın elinde telefonu hararetli bir konuşmanın nihayetinde bizimkilere döndü;

- Yerim, sadece şu köşe var.

- Tamam olur zaten orası benim istediğim yer, hep orada otururum ben.

İşte buna sinirlendim, ne demek yahu ben hep orada otururum orası benim yerim ulan. Gölgem sinsi sinsi güldü kaldırımda. Siluetimse tüm zayıf silikliği ile ardımdan fısıldadı;

- Adanın tek yalnızı sen misin?

- Hadi oradan ya, benim yerim orası, bu kokoş kadın benim yerimi niye bu adama verdi ki şimdi, onun yeriymiş tapulu malı sanki.

İki adam benim yerime kurulurken ben yer bulabilmenin derdine düştüm bu kez, halkla ilişkilerci hanıma bir kişiyim dedim (Diğerleri mi, söylemeye sanırım gerek yoktu) Hanım, tüm kibarlığı ile yerinin olmadığını eğer istersem ve beylerde kabul ederse yanlarına oturabileceğimi söyledi. Beyler, elbette dediler ve ben de benim de olan köşeye sığıştım.

- Sefanız olsun beyler, eh hafta sonu malum sezon, bulduğumuzla yetineceğiz artık.

Şortlu olanı hemen karşı çaprazımda oturuyor, diğer daha da zayıf olanı ise benim yanımda. Şortlu olan beni uzun bir süzdükten sonra, sesinin tonuna ben bu alemdenim tınısını takarak;

- Evet ne yazık ki öyle sefa geldiniz masamıza. “Bazen caba göstermeye çalışmak daha çok caba gerektirir”* Böylesi de güzel.

Siluetimin batan günle karşıma dikilip durduğunu görünce afalladım bunu ilk kez yapıyordu.

- Sus ve bu kez sen dinle, unutma her duyduğun senin hayatına kattıkların ve her duyduğun senin.

Yanımdaki adam;

- İyi ki getirdin beni buraya , ne zamandır böylesi keyifli bir yere gitmedim. Biliyor musun önümüzdeki ay evlilik yıldönümümüz onu buraya getireyim o da çok sever.

- İyi yaparsın, “mutlu olmak iyidir, ama çok zordur”* bunlar yapılırsa aslında kolaydır.

- Neleri kaçırdık değil mi, bir hayat gailesi girdabında sürüklenerek, oysa neleri umut etmiştik. Neler yapacaktık ama sadece sürüklendik. Sıkıldım artık ve ufacık keyifler almak hakkım olduğuna inanıyorum.

Şortlu adam gözlerini adadan gelen vapura doğru dikmiş vaziyette, söylemek istediklerini susturarak. Daha çok da kıskançlığını;

- Bak, İstanbul da şu resmi başka hiçbir yerde bulamazsın. İstanbul dur şu vapurla, ama İstanbul değildir. Burasıdır ama başka her yerdir. Yeşil, mavi, beyaz. Sana bir şey söyliyeceğim. Hemen hemen sınırdayım. Bir adım daha gerim yok benim. Kağıda nefis kıvraklıkla yazan bir kalem gibiyim. Kağıda dokunmayı onda izimi bırakmayı seviyorum. Kağıtsa keyifli, onu zedelemeden izlerime sahip oluyor. Yeniden yazmak çok güzel, bunun keyfindeyim hayatı daha iyi anlıyorum belki gidenlerim için çok geç evet ama benim için inan geç değil.

- Bazen birbirlerini seven insanlar birbirlerini sefil ederler.* Sizde bunu yaşadınız. İkinizde ayrı yollara koyuldunuz. Bu zor ikiniz içinde. Yaşanılması gerekli, belki bizden daha cesursunuz bitişlerde var oluyorsunuz. Ayaklarınız sizi birbirinize getirene kadar bu böyle.

- Evet bir yere kadar haklısın dostum. Sefil ettik. Sefil olduk. Ama yanılıyorsunuz ayaklarımız birbirimize doğru değil. Ben kendi yoluma o kendi yoluna yürüyor.

- Bu denli emin konuşma.

- Çok fazla eminim…

- …

Siluetim, karşıma dikildi. Niye bir ifadesi yok ki onun niye tümüyle ifadesinde bulmalıyım ki, niye mimiği yok. Şu an çok işime yarardı doğrusu…

- Duydun mu, mantıkla dostların istekleri aynı olamayabiliyormuş. Bazen dostların mantığı senin isteklerin, bazense tam tersi.

- Hayat bunların sentezinde akıyor merak etme silik şey biliyorum.

- Hani umut etmek acı verirdi

- Veriyor işte, umut etmeyi silmiş bir adam değil mi, o?

- Hayır bence değil. Bence o yolunu bilen ve bu yolda yürüyen ve eski bir ruhu yeni bir ruhla sevmeye aç bir adam.

- Nereden çıkarttın bunu. Adam kendi yolunda yürüyor ve adımları hiçte ona doğru değilmiş.

- Aynı yere dönen adımlar aynı taşlara takılmaz mı sence. Onun da bir silueti var ve dikkatlice bakarsan onda asıl onu görürsün.

Masaya döndüm, iki dosta doğru kadehimi kaldırarak şerefinize dostlar dedim. Şerefinize. Son zamanlarda birbirinize doğruları söylemek gibi bir zamanınız olduğu için şanslısınız. Özledikleriniz sizinle olsun e mi…


* Bu dialoglar "Conversations with other women" filminden çalınmıştır. Ama diğerleri benim ha...

 
Toplam blog
: 97
: 635
Kayıt tarihi
: 04.01.07
 
 

öylecene yazmak istiyorum... Hepsi bu. ..