Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '12

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Şimdi kemer sıkma zamanı

Şimdi kemer sıkma zamanı
 

Sabahları dağıtılan gazeteyi merakla beklerdik. Bakkalın çırağı  diğer komşularla birlikte Ortaköy’deki evimize de  günlük gazete getirirdi. 

Tek haber kaynağımızdı Hürriyet gazetesi. İlkokul sıralarına yeni oturup , okuma yazmayı  öğrenmeye başladığımız  için okuma kaynağı ve içindeki haberler ileri seviyede tecessüs oluştururdu. 

Tecessüsün Türkçe meali merak etmektir. Şimdilerde böyle  kelimeler konuşulmuyor. Herkezin anlayabileceği kelimeler tercih ediliyor. Bazen de genelde gençlerin tercih ettiği yabancı kaynaklı  veya hiç bir anlamı olmayan garip bir lisan konuşuluyor. 

Günümüz sokak  Türkçe’sinin  400 kelime ile sınırlı olduğu ifade ediliyor. Hatta bazı kesimler  bunun  ortalama 200 kelimeye kadar indiği söylüyor. 

300-400 kadar sınırlı sayıda kelime ile Türkçe konuşulduğu iddia ediliyorsa bende daracık  kelime kapasitemle İngilizce konuştuğumu iddia edebilirim. 

Türkiye, küreselleşen Dünya’da olduğu gibi tek haber kaynağından çoklu haber kaynağına geçti. 

Bugün de evimize gazete geliyor ancak eskisi gibi merakla okumuyor,incelemiyoruz.  Belki başlıkları , belki arka sayfadan başlayarak spor haberlerini belkide ilgi duyduğumuz magazin haberlerini okuyor, belki de sadece şöyle bir bakıyoruz. 

Elektronik , sanal iletişim  birçok kaynağı emrimize sunuyor. Aslında elektronik basın , yazılı basından daha pahalı.  Bir gazete al 50 – 60 kuruş ver bitsin. Sonra ister kese kağıdı olarak  istersen balık unlamada kullanırsın. Çok ihtiyacın varsa biriktirir mandalla değiş tokuş yaparsın. Garip gelmesin mandal değişimi için çok gerilere gitmeye gerek yok. Belki hala yapılıyordur. 

Elektronik iletişim için önce bilgisayarın , en azınan cep telefonun olacak. Bağlantıyı sağlamak için sabit veya  seyyar modemin olacak. İletişim içinse sağlayıcı firmaların kapısını çalacaksın. Bu işlere para ayırmak gerekiyor ve geri dönüşte yok. 

Bildiğim bir şey var ;  kullanım sonrası fatura istersen posta ile veya  elektronik ortamda gönderiliyor.  Ödeme içinde aynı yöntemler kullanılıyor. Bir şekilde ödemeni yapacaksın , yoksa hizmet kesiliyor. 

Ailemiz 4 kişi ve iletişim için hepimiz küreselleşmenin emrindeyiz. 

Bilgisayar, modem, cep telefonu, hat ücreti ,konuşma ücreti . 

Kapitalist sistem bizden yararlanmak istemiş ,artık  köyümüze dönmek haricinde yapacak birşey yok. Bunların faturaları da bayağı yüksek,  bu nedenle masrafları nereden kısacağımıza bakıyoruz. 

Eşim  genelde çok arama yaptığı için yıllar önce ona üst seviye konuşma paketi almıştık. Başka sağlayıcılarda aynı paket yarı fiyat olduğu için sağlayıcı değişelim diye kendisine  teklif ettim, aylarca kabul etmedi. 

  • 12 Yıldır aboneyim.
  • Numaramı değişmem.
  • İletişimim kesintiye uğramıyor,  şeklinde çıkışları oldu. 

Uzun yıllar aboneliğin sana ilave bir faydası var mı ? Telefon numaranı değiştirmiyorsun. Şimdi artık her sağlayıcı  yeterli seviyede iletişim sağlıyor. Hiç bir değişiklik yok. Sadece önceki yıllarda rekabette geri kalan markalar pazar payını arttırmak için fiyatları indiriyorlar dememe rağmen ikna olmadı ve marka bağımlılığına devam etti. 

Birgün oğlum müjdeli haberi verdi. Bir sağlayıcı hat değişikliği yaparsan bizim mevcut ödediğimiz aylık ücrete yepyeni süper güzel bir telefon ve sınırsız paket veriyordu. İster Türkiye ile ister Dünya ile konuş aynı parayı öde. 

Bu durum benim de işime geldi. Çünkü ödeyeceğim parada bir değişiklik olmayacaktı . Üstelik eşime yeni bir cihazla birlikte o kıramadığımız tutuculuk  ve marka bağımlılığının üstesinden gelecektim. 

Değişimi yaptık. Şimdi o yeni oyuncağı ile oynuyor ,tanıdıklara hava atıyor halinden çok memnun. 

Rekabetin ekonomi ve insanlar üzerindeki etkisi inanılmaz. Dün sınırlı , kesintili olarak pahalı aldığımız hizmeti bugün sınırsız , kesintisiz ve ucuz alıyoruz. 

Ancak beraberinde sosyalleşmeyi getirdiği için ilave masraflar artmaya başlıyor.

 Telefon elinde olduğu için kaşınıyorsun.

  •  Arkadaşını ara sinemaya gidelim.
  • Gitmişken köfte yeriz.
  • Ay dur kız !! Madem  gelmişiz birde ayakkabı bakayım.
  • Mısır patlağı ne güzel olur, yanına Kola.
  • Güzel filmdi vallahi ama ne çok yemişiz.
  • Kilo vermek için akapuntura gideyim.
  • Taksi veya benzin parası cabası. 

Paranız varsa sorun yok , paranız yoksa sorun çok. 

Ülkemizde % 5 nüfusun soru sormadan para harcama lüksü var. Diğerleri orta direk veya direği kırılmış kişiler. Orta direğin  kapitalizmin çılgın dalgasına kendini kaptırması durumunda  sonumuzun aydınlık olmayacağı açık. 

Yıllar önceki İngiltere maceramdaki  tespitlerimden birisi , insanların ekonomik yaşamlarıydı. Cevap aradığım soruları  bilenlere soruyordum. 

  • Genç insanlar nasıl ev sahibi oluyorlar ?
  • Bu insanlar nasıl araba sahibi oluyorlar ?
  • Tatile giderler mi ?
  • Sağlık, eğitim, işşizliği nasıl çözmüşler ? 

Cevap hep aynıydı. 

  • Sağlık, temel eğitim ücretsiz.
  • İşsiz kalırsan devlet destek olur.
  • İngilizler genelde okul sırasında tanıştığı kızla 18-20 yaşlarda evlenirler. Her ikisi de iyi kötü iş sahibi olurlar.
  • İşi olursa uzun süreli ev kredisi alırlar, araba kredisi alırlar.
  • Senede en az bir kere yurtdışı tatile giderler.
  • Kalan paranın bir kısmını  yemek,  içmek için harcalarlar.
  • Mutlaka bir miktar para biriktirirler. Demek ki iki kişinin geliri uzun vadeli ödemelere yettiği gibi, hayatlarının ileri yaşları için birikim yapıyorlar. 

Şimdi aynı senaryoyu ülkemiz için düşünün. Askerden dönen Ali ve onu bekleyen işçi  Fatma. Her ikiside aynı fabrikada işe giriyorlar, evleniyorlar. Her ikisininın toplam kazançları iki asgari ücret civarı. 

Şimdi bu kardeşlerimizin durumunu nasıl John ve Jane ile karşılaştırabiliriz. 

Aradaki temel fark o ülke insanının kişibaşı  gelirinin bizden çok daha fazla olmasıdır. 

Sosyal  devlet için olumlu gelişmeler olsa da henüz fakirliği aşamamış bir ülkeyiz. 

İnsanımız fakir ancak Kapitalist sistem seni düşünmüyor acaba daha nasıl sömürürüm diye düşünüyor . O görevini güzel yapıyor. 

Paran yok ancak babanın tarlası var  ya !!! 

Bir zamanlar Karadeniz’i işgal eden yabancı bayanların Temel’e babasından kalan tarlayı sattırdığı gibi. 

Temel sabah uyanıyor, ancak çok geç . Çaylık gitmiş. 

Düşüncede fark yok ,sistem aynısını düşünüyor . Sana araba,beyaz eşya, mobilya  satayım . Sen yabancı değilsin nasıl olsa taksitle ödersin. 

Ödeyemeyince ya eve haciz gelir ya da  baba toprağı elden gider. 

Buraya nasıl geldik ? Detaya girip, ukelalık yaparak ekonomistlere rezil olmayayım. Bildiğim kadarı ile basitçe bilgi vereyim. 

Ekonomik hayatımızda  üç devre oldu. 

  • Takas devri . Paran yoksa malın var. Buğdayı ver , zeytini al . Eskiler hatırlar. 
  • Talebin arzı yendiği devir. Paran var mal yok.  Araba alacaksın, araba yok. Buzdolabı alacaksın,  buz dolabı yok. İstersen karaborsada var ancak % 50 pahallı. 
  • Arzın talebi yendiği devir. Talep artış isteği beraberinde üretimi getirmiş ve üretim artmış.  Belli bir zaman güzel satışlar yapılmış ancak sonunda  millette para kalmamış. Üretim yapan fabrikaların bir kısmı düşük performansla çalışmaya başlamış. Ekonomiyi canlandırmak için fazla üretmek,maliyetini düşürmek, enflasyon altı zam yapmak, malı yeterince satmak gerekiyor. Nasıl olsa  kredi ve kredi kartı gibi devreye alınacak kaynaklar mevcut. 

Sonuç olarak satın alma imkanı olmayana satılan mallar. Ödeme imkanı olmayana dağıtılan  kredi kartları . Kredi kartlarını ödeyemeyene defalarca açılan krediler. 

Toprağı bol olsun beraber çalıştığımız İngiliz dostumuz Joe Todd  her ay Türkiye’ye gelir birlikte sistem kurmaya çalışırdık. Her gelişinde elimizden geldiği kadar kendisini ağırlar ,mutlu etmeye çalışırdık. O da bizden memnun olduğu için programını Türkiye ağırlıklı yapardı. 

Bir gün gönlünden geçmiş bu sefer o bizi davet etti . Yabancılar  için pavyonun  ilginç mekan olması nedeniyle davetini pavyon için yapmıştı. Belli ki merak içindeydi.

Bu pavyon  nasıl bir yerdi ? Kimler gelir ? Kimler çalışır ?

Akşam  yemeğinden sonra sevgili dostlarım  Engin ve Ateş abi ile birlikte bir İzmir pavyonuna giderek eğlendik. Hesap gelince Joe kredi kartını çıkarttı ve plastic money diyerek garsona uzattı. Garson ne yapacağını bilemedi . Kredi kartını  ilk kez görüyordu. O yıllarda ülkemizde kart sistemi olmadığı için kartla ödeme yapılamadı ve  parayı ödemek yine  ev sahibi  Ateş abiye düştü. 

Türkiye’de kredi kartını ilk kullananlardanım. 

Başta düzenli ödeme yaptığım için sorun olmadı ancak sonraki yıllar sarmala bende girdim ve çok zorlandım.Nasıl kurtuldum birde bana sorun !!!! 

Bilmemiz gereken,  kredi kartını kredilendirme aracı olarak kullanırsak kesin  batacağımızdır. Kart bir ödeme aracıdır. Dönem sonu borcun hepsini ödersen sorun olmaz, yoksa batarsın. 

Düşünün, ülkede asgari limiti ödeyemeyenlerin sayısı  400.000 kişi. Yıl sonu 850.000 kişiye ulaşması bekleniyor. Eğer hükümet radikal karar alır  ve %50 ödeme şartı getirirse ödeme yapamayacakların sayısının  6,5 milyon kişiye ulaşacağı  tahmin ediliyor. Milyonlarca kişi kart kullanamayacak. 

Kredi kart sisteminin çalışmaması  zaten nakti yeterli olmayan ülkede parakende işini durağanlaştırır. Sonuç olarak krizin en güçlüsünü ülkemizde görürüz. 

Kredi kart batık oranı Ekim itibari ile % 5,3 ‘e ulaşmış. Tüm krediler içinde geri dönüşü en yüksek risk oranı. Aslında kartı dağıtan bankanın çok umurunda değil. Geri ödeme yapılmayan miktarı risk hesabına atıyor ve iki yıl bekliyor. Ödeme kart sahibi tarafından yapılmaz veya yapılamazsa bu sefer zarar hanesine atıyor ve bu rakkamı vergiden düşüyor yani çok umurlarında değil. Olan vergi toplayamayan devlete ve azalan vergi geliri nedeniyle yeterli hizmet verilemeyen halka oluyor. 

Benim hükümetten isteğim ; vadeli kart uygulamasının  kesin kaldırılması ve kredi kartlarda % 100 ödeme  uygulamasına gidilmesidir. Ödeme sorunu yaşayan insanlara devletin bir seferlik yardımcı olmasıdır. 

Yoksa yumurtlaması kesilen tavuğu kesmek zorunda kalmak da var. 

Alış veriş yaptın , zamanında borcunu  ödedin ödedin . Ödemezsen kartın  ödeme yapılana kadar kapatılır. 

Türkiye’de bu karara karşı çıkacak lobiler var. Ticaret yapma kaynaklarından birisini kaybetmek istemezler. 

Kredilendirme sanayi ve ticari yatırım haricinde bizim gibi henüz zenginleşmemiş ülkelerin tekil insanları için doğru değildir. Sistemin değişmesi gerekir. 

Artık karar verme zamanı gelmiştir !!!

Bir alternatif , gençken kredi imkanlarını kullanıp, mal sahibi olacaksın  ancak sağlıklı bütçe yapamazsan borcunu ödeyemeyip,  orta yaşta batacaksın. 

Diğer bir alternatif, gençken harcama yapmayıp tasarruf edecek , para biriktirecek ,peşin para ile alış veriş yapıp orta ve ileri yaşta rahat edeceksin. 

Türkiye’de vadeli birikim malesef enflasyon oranlarında nemalanıyor yani bir kazanç kapısı değil. Kazanan hep finans kuruluşları oluyor. Mantıklı  yol,  birikimlerin sistemde fonlanıp paranın yatırımcıya kredi olarak akması  ve yapılan yatırımından oluşan karın küçük yatırımcıya dönmesidir.

Aslında bu sistem dünyada ve ülkemizde yıllardır var. Ne kadar doğru çalıştırıyorlar bilmiyorum ancak faizin olmadığı , gelirden gelen  kar payını  dağıtan finans kuruluşları var. Bu kuruluşlar doğru yöntemleri olmalarına rağmen  farklı çağrışımları olduğu için tercih edilmiyor.  Başka nedeni ise diğer bankalarla rekabete girip,  kar payını  benzer faiz oranları verdikleri için sanırım inandırıcılıklarını kaybettiler. 

Temelde borsada benzer mantık var ancak manipülasyon korkusu onu da tercihten uzaklaştırıyor. 

Yatırım aracı olarak Bireysel Emeklilik Sistemi kullanılabilir. Devletin desteğinin artması tercihi arttırıyor. Amaç birikimin toplanması ,  ekonomiye doğru aktarılması. Bu konunun vatandaşa daha iyi açıklanmasında yarar var.

Dostlara söyleyebileceğim tek şey var; 

Asla ödeyemeyeceğiniz krediyi almayın , asla  size zorlayacak kredi kartını  kullanmayın. 

Eskilerin bir sözü vardır. ‘’ Para peşin, kırmızı meşin.’’  

Hem alan hem de satan için güzel sözdür. 

Sonuçta  fakir veya orta halliyseniz hayatta mutlaka bir dönem zorluk çekeceksiniz. 

Ya bugün ya da yarın. Karar sizin. 

 
Toplam blog
: 43
: 235
Kayıt tarihi
: 21.11.12
 
 

Mühendisim. Spor, müzik, yemek, yazmak özel zevklerimdir. ..