Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '09

 
Kategori
Öykü
 

Sır-7.Bölüm

Sır-7.Bölüm
 

"RESİM:ALINTI""Yine aynı şeyleri yaşamam gerekse hiç gözümü kırpmadan yaşardım inan. "


Elinde hissetti Tuana o geceki veda tokalaşmasını. Eliyle diğer elini kavradı. Sevdiği adamın eli sanki elini kavramıştı. Yüzünde buruk bir gülümseme oluşmuştu. Kıpırdandı kalktı yatağın içinden. Mutfağa doğru yürüdü çıplak ayaklarıyla. Bir bardak su içti ve geri döndü sıcak yatağının içine.Ve hayallerindeki yolculuğa devam etti.

“Yarın sabah birlikte kahvaltı edelim öyleyse.” deyivermişti Harun.

Elif, arkadaşına bakmıştı onay istercesine. Başını sallamıştı kız. Selim sevinmişti bu işe en çok.

Gülümsedi kız.

Elif mutluluktan ve içtiği hafif alkollü meyve kokteylinin etkisiyle dans ediyordu odanın içinde. Tuana arkadaşını izliyordu.

“Harun seni fena çarptı Elif.”

“Öyle valla. Ne kadar yakışıklı değil mi Tauna?”

“Öyle… Ama fazla kaptırma kendini anlayıp dinlemeden.”

“Kaptırmam merak etme sen.” dedi kız geceliğini üzerine geçirirken.

“Sen çoktan kaptırdın kendini Elif’çiğim ama görmüyorsun. Dilerim aradığın aşk Harun olur senin için.” diye düşündü Tuana.

“ Bana diyorsun kendini kaptırma diye ama Selim ile muhabbet bir hayli koyuydu yani. Bir ara göz ucu ile size baktım da. Sanki orada sizden başka kimseler yok gibiydi. Sahi kuzum ne konuşuyordunuz öyle. Merak etmedim desem yalan olur.Yani nereden buldunuz konuşacak o kadar çok şeyi?Vıdı vıdı vıdı...Öyle durmadan.”

“Demek bize göz atacak zaman da buldun. Ben gözlerinin Harun’dan başkasını görmediğini düşünmüştüm oysa.”

İki kız da duraksamıştı bir an için.

“Beni tanıyormuş zaten.”diye bozuvermişti Tuana sessizliği.

“Nasıl yani?”

“Gecenin Sesi’nin müptelası imiş.”

“Deme…Seni mi dinliyormuş yani?”

“Evet.”anlamında başını salladı kız.

“Bana hayran olduğunu, programımı hiç kaçırmadığını söyledi.”

“Bu tesadüf değil Tauna. Bu alın yazısının ta kendisi. Görmüyor musun?”

Tuana otel odasından kopup yapayalnız olduğu kendi odasındaydı şimdi. Yanaklarına süzülen yaşları sildi parmak uçları ile.

“Sen haklıydın Elif… Selim benim alın yazımmış.” diyerek abajurun düğmesine bastı nice sonra. Başucundaki komedine uzanarak o yaz çekilmiş fotoğrafların bulunduğu albümü çıkardı çekmeceden.

O gecenin resmi vardı ilk sayfada. İstemedikleri halde sinek gibi yapışkan fotoğrafçının çektiği o ilk resim.

“İyi ki de çekmiş.” diye düşündü kız elini sevdiği adamın yüzünün üzerinde gezdirirken.

O sırada cep telefonuna gelen mesaj sesi ile irkildi. Uzandı aldı telefonunu. Okudu mesajı.

“Aşkım… Çok geç oldu o yüzden seni rahatsız etmek istemedim. Şimdi uyuyor olmalısın. Oysa sesini duymaya ne çok ihtiyacım var. Seni çok özledim.İyi geceler.”

Nemli gözlerini kırpıştırdı kız.

“Benim de sana öyle ihtiyacım var ki… Sesini duymaya, kollarında uyumaya… Bilemezsin ne kadar çok ihtiyacım var Selim. Ben de çok özledim seni. Ama yokluğunda hayallerim, yaşadığımız o güzel günler eşlik edecek bana. Hatıralarım benimle olacak. Böylece her anımı seninle dolu dolu geçirebileceğim, hiç ayrılmamışız gibi.” diye mırıldandı. Tekrar okudu telefonundaki mesajı. Kapadı telefonunu ve aldığı yere bıraktı. Hayaller arasındaki yolculuğuna devam etti kaldığı yerden albümdeki resimler arasında…

Baş döndürücü. Küçük bir kasaba. Yeşil.Yemyeşil Marmaris.Canlı, kıpır kıpır.

“Yaşadığım hüznün, iz bırakan derin yaraların, yitirilen hayallerimin aksine... Ne kadar canlı bu resim. Yaşadıklarımız öyle gerçekti ki bizim.” diye düşündü.

“Bu yeşil... Bu mavi... Uzun kıyı şeridi koylar... Dağlar... Çabucak büyüyen sevdamız… Adını koyamadığımız yüreğimize yerleşen büyük sevgimiz…” diyerek albümün sayfasını çevirdi.

Aqua parkdaydılar bu resimde Tuana ve Selim.

“Ne gündü.”diye düşündü.

“ Keyfini doyasıya çıkarmıştık .”

Çevreyi geziyorlardı başka bir resimde. Marmaris Kalesi.Tiyatro, Tapınaklar.Çarşılar.

“Keşke hep o yazın içinde kalsaydık. Hiç bitmeseydi masal.” diye mırıldandı.

Tekne ile açıldıkları o güne gitti şimdi. Birbirinden güzel koylarda konaklamışlardı. Balıklara ekmek parçacıkları atmışlardı. Masmavi sularda dalmışlardı derinliklere. Yüzmüşlerdi denizkızları ile yarış edercesine. Cleopatra Adası... Fosforlu Mağara… Dalyan...

“Çok güzel bir yazdı. Fazla güzeldi.” diyerek burnunu çekti Tuana. Artık ağlamıyordu…Göz yaşı kurumuştu sanki göz pınarlarında..

“Sahil yolunda yürüyüşe çıktığımız o akşam.”diye mırıldandı resme bakıp.

“Kumsaldaki şezlonglardan birinde çekilmişti fotoğraf.

“Ayı, yıldızları seyretmiştik o gece. Ayın suya vuran aksini. Yakamozları…”

“Ne güzel günlerdi. Telaşsız. Huzur içinde. Tertemiz koylarda yaşanan bitmek tükenmek bilmeyen huzur. Birbirine sevdalı iki âşık. Aşkı dolu dolu yaşayan, yaşamı paylaşan iki kişi...Tuana ve Selim...” diyerek sayfayı çevirdi.

Son resimdi bu. Barlar Sokağında çekilmişti. O geceyi hatırladı Tauna.

Sıra sıra barları... Her yan ışıl ışıldı. Her yer cıvıl cıvıl... Turistler çoktu. Kalabalıktı. Animatörler... Animasyon gösterileri… Dansözlerin kıvrak dansları... Müzik sesleri yürüyüş yoluna taşmıştı.

“Rüya gibi bir tatildi...”diyerek iç çekti ve kapattı albümü. Aldığı yere bıraktı bir süre bağrına basarak öylece kaldıktan sonra.

“Keşke hep orada kalsaydık. Dönmeseydik hiç İstanbul’a.”diye düşünmeden edemedi.

“Bir masaldı yaşadıklarımız. Masallar mutlu biter oysa. Ama biz ayrılmak zorundayız sevgilim.”diye fısıldadı sessizce sanki karnındaki bebeği ürkütmekten imtina edercesine.

Elini dolaştırdı acı ile karnının üzerinde.

“İki gündür seni de çok üzdüm bebeğim. Affet beni. Ama annen öyle çaresiz ki… Seni babana söyleyemeyecek olmanın verdiği ızdırap kavuruyor yüreğini. Belki de seni hiç dünyaya getiremeyecek olmak. Oysa her şey ne kadar da güzel başlamıştı.” diyerek iki eliyle kapadı yüzünü ve yeniden hıçkırmaya başladı. Gözyaşı bitmemişti işte. Yine yıkıyordu kızın yanaklarını.

“Bilseydim gider miydim babanla İzmir’e? Giderdim şüphesiz. Ayça ile Fırat’ın nişanına. Öyle kaptırmıştık ki kendimizi onların coşkusuna, mutluluğuna. Zaten aşk başımızı döndürmüştü olabildiğince. Foça’nın güzelliği. İçinde bulunduğumuz atmosfer. Birbirimizi çekiyordu bizi. Engel olamamıştık kendimize. Bir vücut oluvermiştik Foça’da. İlk o gün. Menekşe renkli bir akşamüstü. İlk kez o gün bu kadar yakındık babanla birbirimize. Tatlı bir hatıra şimdi Foça’da yaşananlar. İşte bebeğim sen büyük bir sevginin armağanısın bize. Aşkımızın kanıtısın. Böyle mi olmalıydı? Senin haberini aldığım o gün. Dünyanın en mutlu kadınının ben olduğumu biliyorsun değil mi? Haberi babana nasıl vereceğimin hayalini kuruyordum. Ertesi gün sevgililer günüydü ve ben, bu haberi ona o zaman verecektim. Seni, aşkımızın meyvesini sevgililer günü hediyesi olarak verecektim ona. Yani bugün.”diyerek iç çekti kız.

“Ama nereden bilebilirdim ki… O günün başıma böylesine yıkılacağını, hayatımın mahvolacağını.” diyerek karnının üzerinden çekti elini.

“Seni müjdeleyemedim bebeğim. Babana sadece o kravat iğnesini hediye edebildim.” diyerek ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü. Karanlık sokağa baktı. Kimseler kalmamıştı sokakta. Evlerin ışıklarının çoğu sönüktü. Tek tük sızan ışıklar dışında renk yoktu dışarıda.

“Her ev… Başka bir hikâye… Bizim hikâyemiz de kendimize göre.”diyerek tekrar elini karnının üzerinde birleştirdi.

“Bebeğim… Sanma ki pişmanım… Yaşadığım her andan asla pişman değilim. Yine aynı şeyleri yaşamam gerekse hiç gözümü kırpmadan yaşardım inan. Babana öyle büyük bir aşkla bağlı ki kalbim. Ona kızamıyorum bile.”

Tuana’nın sevgi dolu gözleri buluştu önce Selim’in kilerle karanlık sokakta. Sonra dudakları Selim’in kileri buldu.

”Seni seviyorum...” dedi adam.

”Bir daha söyle.”

“:Seni çok... Çok... Çok seviyorum...”

"Ben de seni çok seviyorum aşkım. Her şeye rağmen seni canımdan bile çok seviyorum.” diyerek çekildi pencerenin önünden. Beyaz orkideleri kokladı. Gözleri zümrüt yeşili taşa ilişti. Çıkardı parmağından, bıraktı konsülün üzerine. Bir bebek gibi kıvrıldı yatağının içinde.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..