Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '18

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Sıradan Bir Ev Hanımı İken Nasıl Hekeltraş Oldum

Sıradan Bir Ev Hanımı İken Nasıl Hekeltraş Oldum
 

atölyemde bir çalişma sırasında


Gülseren bir mayıs akşamı  askeri görevli olan babamın görevi dolayısı ile bulındukları  Malatya da doğdu. Aslen ELAZİĞ lıyız. Daha sonra  Kars, Urfa, Ankara, Gelibolu, İzmir, Keşan, gibi  kentleri  yine görev dolayısı ile dolaştık ve en sonunda  İstanbul da Üsküdar a yerleştik Üsküdar Kız Lisesini 1970 yılında bitirdim. Üniversitede istediğim  bölümü kazanamadığım için. bir banka da çalışmaya başladım. Burada eşim  Tahsin Dalbudak ile tanıştım. Evlendim ve 3 çocuğum oldu. Onları en iyi şekilde büyütmye çalışıyordum. Bir yanan ev işleri bir yandan çocukların okulları çok yoğundum ama içimdeki resim yapma isteği hiç bitmiyordu. Sıkıldıkça resim yapıyordum  Bir gün eşim bir tual ve birkaç yağlıboya almış geldi. Hiç bir şey bilmememe rağmen bir manzara resmi yaptım. Suluboya yapar gibi. Ama  duvara  astım. Sonra bir tane daha  ama olmuyordu. Beğenmiyordum. Mutlaka eğitim almam gerekiyordu. Araştırdık, resim dersi veren atölyeler bulduk. Ve reasim atölyelerinde resim dersleri almaya başladım.  

1985   yılında  bir bankanın  Mehmet Güleryüz  yönetiminde  açtığı  resim kurslarına   katıldım  ve bir resmim o banka tarafından satın alındı. 

1986 yılında  Resim Heykel müzesinde ders almaya gittiğimde herkesin Güzel  Sanatlar Fakültesinin sınavlarına gireceklerini öğrendim Hemen evraklarımı hazırlayıp, sınavlara girdim sınavı başarı ile geçtiğimi  öğrendiğimde havalara uçtum.  Ama önünde her bölüm için ayrı ayrı sınavlara girmem gerekiyordu. İlk girdiğim sınav resim bölümünündü. Sınavda böbreklerimden sancılandım ve çok az bir çizim yapabildim daha sonra heykel bölümünün sınavlarına girdim ve başarıyla kazandım. Kayıt yaptıracaktım fakat önce eşime nasıl söyleyecektim. Gerçi yıllar önce ona üniversite eğitimine devam etmek istediğimi söylemiştim. O da kazanabilirsen gidersin demişti. Öyleyese kazanmıştım

Eğitimine 15 yıl ara vermişti. Bu arada evlenmiş çocukları olmuş onları büyütmüş okula göndermişti. Eşine okula başlayacağını söylediği zaman eşi onu destekledi. Çünkü o da geçmişte eğitimcilik yaptığı için eğitime çok önem veriyordu. Sadece çocukları iyi programlamak gerekiyordu. Gülseren bunları organize etti biraz kendi annesinden yardım aldım.

Daha sonra okula başladım. Sabahın erken saatlerinde çocukları okula gönderiyor. ve kendimi de yola çıkıyordu.m  Mimar Sinan Üniversitesinin Heykel bölümüne gidiyordum  bu benim için olağanüstü bir durumdu.

Çünkü sıradan çocuklarını büyüten bir ev kadını iken  birden bire herkesin kazanmak için yıllarca çalışıp uğraştığı ama bir türlü kazanamadığı  bu üniversiteyi ben, sınavlarını bile büyük bir tesadüf sonucu öğrenip girebilmiştim. Bu gerçekten garip bir tesadüfler sinsilesi ile denk  gelmişti. Her halde bir şeyin olacağı varsa,  seni o yola doğru sürükleyip kolayca oluveriyordu. Buna kader denilir mi bilinmez ya da bir şeyi çok isterseniz olur denir mi bilinmez. 

Sabah üç vasıtaya binerek okula bir buçuk saatte gidiyor,dum akşam 4 e kadar kah heykel çalişiyor, kah teorik derslere giriyordum .Heykel hocası Pr. Hüseyin Gezer di. Tanıyanlar ne kadar titiz ve zor bir hoca olduğunu bilirl. Ama bana her zaman son derece nazik davranmıştır. Yaşı diğer öğrencilerden büyük,  çoluklu çocklu bir hanım olduğumu biliyordu, önce beni tanımaya çalıştı, diğer hocalarım gibi ama benim ne kadar istekli yetenekli ciddi ve bu uğurda bir çok fedakarlıklar yaparak geldiğimi öğrenince  bana saygı duyduğunu aslında  çağdaş bir  kadın olduğumu   söylemiştir. bir yıl sonra ve hep iyi notlar aldım hocalarımdan .

Tabii arkamdan çeşitli şeyler söyleyenler beni yanlış yorumlayanlar, yadırgayanlar olmuştur. Ama asla üniversitede ne öğrenci arkadaşlarım nede hocalarım,  beni yadırgamadılar tam tersine hepsi  saygıyla ve arkdaşca yaklaştılar Daha sonra Ali Teoman Germaner bölüm başkanımız  ve tabbi i ki hocamız oldu. Bambaşka bir sisteme girmiştik,Zaten ikinci sınıfa gemiştim. Klasik heykeli öğrenmiştim Ali Teoman Germaner,  bizler yani okulda ona herkes ALOŞ  hoca derdi. Harika bir hocaydı. Hepimizle tek tek konuşur sorular sorardı. Cevaplarını da yine bize verdirirdi. Biz bu soruları düşünürdük araştırırdık ne yapmamaız gerektiğine karar verirdik. Kendi kendimizi keşf ederdik bu sayede  Bize asla söyle yapın böyle yapın şu kuralı uygulayın demezdi. Sadece çok okuyup araştırmamaız gerektiğini özellikle de sanat tarihini çok iyi bilmememiz gerektiğini  hatırlatırdı. O  Zühtü Müridoğlu nun öğrencisi idi. Ondan öğrenmişti. İyi  hoca hiç bir şey öğretmeyen hocadır. Derdi. Biz şaşırınca da ben öğretirsem ömrünüz boyunca benim yaptığım gibi yapacaksınız ama siz kendiniz yapar ve bulursanız bunu asla unutmazsınız ve bu sizin buluşunuz olur. Derdi. O unutmayacağım değerli hocalarımdan biridir. Yakınlarda kaybettik. Saygıyla anıyorum. Ne mutlu ona sayısız öğrenci yetiştirdi. Türk Heykel sanatına diğer hocalarımız gibi büyük katkıları oldu bunu yapabilmek için büyük fedakarlıklarda bulundular ama bu gün vefat ettiğni bilen öok az insan var. Ne garip bir artist yada bir pop müzikçi olsa idi birinci haber olarak bütün kanallarda yayınlanırdı.  Ne yazık ne yazık Türk heykel sanatı unutturulmaya çalışılıyor. Ancak İzmir gibi bir kentte her fırsatta her yere çaşitli heykeller  yapılıyor. Halk onlara sevgi ile bakıyor.. Kırmıyor. Dökmüyor..

1994 de Mimar Sinan Üniversitesi Heykel BL. nü başarı ile bitirmiştim Hüseyin Gezer Hocam  beni yanaklarımdan öperek tebrik etti. Allahım Ne büyük onurdur. Bu benim için. Diğer hocalarımda aynı şekilde adeta benden çok sevinmişlerdi. Ben hem seviniyor hem de böyle güzel bir okuldan ayrılacağım için üzülüyordum. Ama çocuklarıma kavuşacaktım. 

Çocuklarım  dört yıl anneleri ne anlayış gösterdiler. Onlara sabah bir masa hazırlıyordum. Buradan istediğinizi yiyebilirsiniz. Diyordum. Sakın başka yerden almayın diyordum. Dolapla ve ocakla uğraşıp bir kaza olmasın diye. Büyük oğlum çok biliçli idi ve kardeşlerini kolluyor idare ediyordu.  Yaramaz değillerdi  Sakin çocuklardı evde ders çalışır top oynarlardı. Bazen bahçeye inerlerdi. 

Bende  okuldan 4 de çıkıp koştura koştura gelirdim. Vapura binerdim gelene kadar, ders çalışırdım. Çünkü evde hiç vaktim yoktu. Sonra minibüs ve ev biraz çocuklarla vakit sonra mutfak. Akşam yemeği mutfak çocukların yarınki yemekleri, bu günkü dersleri, .....

Ertesi gün yine deli gibi koşrturmaca, okul bildiğiniz okul değildi bedenen amaele gibi çalışıyorduk. Çünkü heykel yapmak öyle ojeli parmaklarla olmuyordu. Kendi malzemenizi bulacaksınız icabında el arabasında 25 kioluk alçı paketlerini taşıyacaksınız. Ağır tahtaları çamur torbalarını kendiniz taşıyacksınız. Kimse size yardım edemez herkes meşgul boş vakit yok heykellerinizi yapacksınız, alçı kalplar alacaksınız sonra içlerini döküp ertesi gün  kalıptan çıkaracaksınız. Bazen, kalıptan istediğniz gibi çıkmaz kırılır bir daha yaparsınız. Hiç usanmazsınız hiç yorulmazsınız, yeniden başlarsınız. Çünkü heykel büyülü bir şeydir. Yeniden daha güzelini yapacagım diye çalışırsınız.. Bazen aylarca bir odunu yontarsınız, daha önce çekiç tutmamış elleriniz keser tutar skarpela tutar yontar durursunuz. Odunun içinden o en güzeli çıkaracağım diye çünkü bilirsiniz sezersiniz onun içinde saklıdır. Sizin onu ışığa kavuşturmanızı bekler.. Bazen koca bir mermeri  500 gr lık çekiçlerle aylarca yontarsınız. yetmez mermer makinalarını kullanırsınız.kirpiklerinize kadar bembeyaz olursunuz.. Sonra elinizi yüzünüzü yıkayıp hiç bir şey olmamış gibi Vapura binip gidersiniz. Giderkende düşünürsünüz bu gü falanca hoca ne dedi heykelim yarın nasıl olacak? Ya da evde akşama ne yemek hazırlayacağım.? çocukların bir sorunu varmı? Sanat tarihi sınavında ne yapacağım. Binlerce soru ve sorun. Zaman çok kısıtlı. Bütün bu yorgunlukla uyuyabilecekmiyim. İşte böyle bir şey heykeltraş olmak.

Sonra birde okul sonrası var. Nerede çalışmalarınızı sürdüreceksiniz. Atölye tutabilmek için bir işiniz olmalı, işiniz oluncada çalışmak için zamanınız nasıl olacak. Bende bu günkü İstasyon Sanat Akademisinde  çalışmaya başladım. Çok şanslıydım. Akademinin sahipleri Ömer ve Hülya Düzenli kardeşlerdi. Onlarda biri mimar biri ressam aynı okuldan mezun olmuş, ve İstasyon sanat evi olarak başladıkları bu güzel okulda bir çok öğrenci yetiştiriyorlar , ayrıca sanatla uğraşmak isteyen herkese bir çok dalda sanatla uğraşma imkanı veriyorlardı. Burada benimde bir çok öğrencim oldu. Hatta bazıları il e hala görüşürüz. Burada çok destek gördüm.  

 İlk sergimi  burada  Galeri İSE de açtım. Yani İstasyon Sanat Evinde   açttım. Burada sanat evinin sahiplerinden  Ömer Düzenli bir ahşap heykelimi satın alarak bana onur verdi. Çünkü bir mimarın heykelimi alması oldukça önemli idi. İlk defa bir heykel satmıştım  en güzel heykelimdi   meşe ağacının üstünde aylarca çalışmıştım. Sadece zımparalaması bir ay sürmüştü. Ama çok muluydum. Atölye açabilecektim. öyle oldu. 

Evimin altında bir atölye  açtım  Aletlerimi okulda iken gümüş takılar yapıp kadıköydeki gümüşcü dükkanlarına satarak almıştım. Uzun zaman gümüş takılar yaptım. Ama bunlar hep özel tasarımlardı. Çünkü okulda Takı atölyesi vardı, biz orda özel tasarm gümüş takılar yapmayı öğrenmiştik. biz bu takılara küçük birer heykel olarak görüyorduk. Heykeli uygulayıp en kolay satabildiğimiz bir şeydi takı.

Bende takı üzerine uzun zaman çalıştım. Malzeme almak için gittiğim kapalıçarşı bana başka bir kapı açtı.Oradan teklifler gelmeye başladı. Kendi çizdiğim takı modellerini satmaya başladım. Bu ozaman lar bayağı bir meslekti. Bir kaç yere birden model çizmeye başladım. Sonra, uluslararası takı yarışmalarına girdim .1997 de bir  altın şirketi ile girdiğim altın takı tasarım yarışmasında modelım Gold Trend Türkiye kataloğunda yayınlandı. (foto. galride yayınlayacağım) Daha sora bu çalışmalarım devam etti birkaç modeli yine kataloklara girdi. Benim bu kapalı çarşı ile olan irtibatlarım sayesinde oğlum bu dala ilgi duydu bu konuda kendini geliştirdi ve bu gün bir şirket sahibi oldu. 

1994 de Taksim  Sanat Galerisinde ikinci kişisel sergimi açtım. Gayet başarılı bir sergi oldu. Buradan sonra başka galerilerde  heykel ve takı dersleri vermeye başladım uzun yıllar. Ayrıca bir kristal cam fabrikasına özel tasarımlar yapmaya başladım. Bir taraftanda atölyemde hem heykel yapıyordum. hem dışarda dersler veriyordum hemde sergilere katılıyordum. Bu arada çocuklar büyüyor okulları devam ediyordu. 

2000 yılında İzmir B.Ş.B.Çetin Emeç sanat galerisinde kişisel sergi açtım.

Ve izmir e taşınmaya karar verdim. Ancak İstanbul da  fuarlara ve sergilere katılmaya devam ettim..

Halen İzmirde oturmaktayım. Burada da çalışmalarıma devam ettim . Ancak artık resme daha ağırlık verdim. Geçen yıl Karşıyaka da sergi açtım. 

Şimdilerde kendimi Türk Sanat Müziğine verdim. Çeşitli korolara gittim  her konserde solo yapıyorum. İçimde kalan müzik  yeteneğimi artık ortaya çıkarmaya karar verdim. Ve ud dersleri almaya başladım. Bayagı da çalıyorum artık. Bakalım müzik aşkı beni nereye götürecek,

Bu gün artık yorgunum. çok yoğun bir yaşamım oldu. Müzikle , yazı ile şiir le dinleniyorum.

Sizce de yetmez mi ?.

GÜLSEREN DALBUDAK

  

 

 

 
Toplam blog
: 59
: 720
Kayıt tarihi
: 02.08.10
 
 

Mimar Sinan Üniversitesi, heykel bl. nü bitirdim. 5 kişisel sergi açtım. Bir çok karma sergilere ..