Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Temmuz '15

 
Kategori
Öykü
 

Sırf senin için

Sonsuz bir girdabın içinde çırpınan kanatları yorulmuş, soğuktan solmuş, nadir bir kelebek gibiydi. Zamanı kaybetmiş olmanın verdiği rehavet ile çırpınmaktan yorulan bedeni ve ruhu tutunmak için bir yer aramaktansa, nefesini sonsuzluğa bırakmaktan yanaydı.
 
Tüm bunlar kafasının içinde dolaşırken buluyordu kendisini öylece yalnız sessiz oturuyorken, Burcu. İlk kayboluşu değildi bu hayattan kopup gitmesi.
 
Herşey depremde ailesini kaybetmesi ile başladı. Aslında Burcu bakımlı, başarılı bir yönetici ve iyi bir eşti. Kocasına hayran, kızı Buse'ye aşık bir anneydi. Deprem olduğunda Buse daha yedi yaşında okumayı seven, yaratıcı, zeki bir çocuktu.
 
Daha yaşı gençti, ablası Neriman onu hayata bağlamak için her türlü yolu denemişti. Gene Burcu'dan haber alamadığı karlı bir sabah evine gitti.
 
Neriman Burcu'yu melekler gibi uyurken buldu, saçını yavaşça topladı, yüzüne baktı. Olanlara o bile inanamıyordu. Kardeşine baktığında içinde bir şeyler nefesini kesiyordu.
Yavaşça uyandırıp, yarın doğum günü olduğunu ve sabah yardıma gelmesi gerektiğini hatırlattı. Burcu için her mutlu günün anlamı ölümün zalim yönünü hatırlatmasıydı.
Neriman bu sefer başka bir yöntem deneyecekti. Yıllardır aynı mahallede yaşadıkları oyun arkadaşları ve Burcu'nun çocukluk aşkı Hakan'ı davet etmişti. Burcu'nun gözünün önünde erimesine engel olmak zorundaydı.
 
Doğum günü geldiğinde, Burcu Hakan'ı gördü. Yıllardır görmemişti, birden eski günleri geldi gözünün önüne nasıl da hayrandı Hakan'a, onu görmek için neler yaptığını düşündü. Bir an olsun gülümsedi, Neriman onun gülen yüzünü görünce gözleri parladı. Hakan Burcu'ya neler yaptığını sordu, haberi yoktu eşini kızını kaybettiğinden. Hem nasıl olacaktı ki, Hakan yurtdışında yaşıyordu. Uluslar arası bir firmanın Dubai'deki bürosunda yöneticiydi. Burcu'yu hiç yorulmadan, sıkılmadan dinledi, ara ara Burcu içli içli ağlıyor sonrasında bir süre dalgın amaçsız bir şekilde bakıyordu. Neriman, Hakan'ın Burcu'ya olan ilgilisinden etkilenmişti. Bu sefer kesin bir umut var dedi kendi kendine.
 
Hakan aslında rahatsızlanan babası için gelmişti. Gelmişken Neriman’ın ince davetini geri çevirmemişti. 
 
Burcu ile sohbetlerini oldukça derinleştirmiş olacaklar ki; doğum günü kutlamasının bittiğini, herkesin ağır ağır evi terkettiğinin farkında değillerdi. Gerçi Neriman bu durumdan mutluydu. 
Zamanın nasıl ilerlediğini anlamadılar ta ki Hakan’nın cep telefonu çalıp, annesi merak ettiğini söyleyene kadar. Ayrılmadan evvel Hakan Burcu’ya dışarı çıkmayı önerdi ama Burcu kabul etmedi. Kendisi de farkındaydı mutlu olmayı istiyordu ama geçmişi ne hafızasından ne de kalbinden silemiyordu. 
 
Neriman ikisinin konuşmalarına kulak kabartmış, sezdirmeden usulca dinliyordu. Burcu’nun hayır dediğini duyunca hemen konuya dahil olmaya karar verdi. 
 
N: Ne güzel bir fikir kesinlikle ihtiyacın var, biraz hava değişimi yas tutmana matemine engel olmaz. Hem Hakan burada misafir sayılır. Değil mi?
H: Kesinlikle. On gün izin aldım, dört günüm kaldı. Bir kahve seni yormaz, bence?
B: Yani ben,şey… düşünmeliyim. Seni sonra ararım, olur mu?
N: Tamam… tamam… Hakan sen Burcu’ya bakarsan türk kahvesi içemeden Dubai’ye geri dönersin.
H: İtiraz kabul etmiyorum, yarın seni evden alırım.
Burcu öylece baka kaldı. Ablası nasıl da oyuna getirmişti. Kara kara düşünmeye başladı, içten içe yarına bir bahane bulmalıydı. Neriman akıllı, titiz, ince düşünceli, iki deli dolu oğlanı büyütmüş tam bir süper anneydi. Neriman’ı kandırmak herkesin başarabileceği bir olay değildi. Evdeki üç erkeği parmağında oynatıyordu. 
 
Burcu ne kadar kandırmak ve buluşmayı atlatmak istese de, kalbinin içinde derinlerden inceden bir ses geliyordu; vazgeçme diye bağırarak sesini duyurmaya çalışıyordu. Burcu bu sesle baş etmekle uğraşırken, saat epeyce ilerlemişti. En iyisi uyumaktı ama kulakları yanarcasına çınlıyordu, kafasında milyon tane düşünce, kendini bir sağa bir sola attı. Aniden durdu çığlık atmak istedi. Saklanması gereken, insanlardan kaçması gereken bir suçlu değildi, sıradan bir arkadaşı ile kahve içecekti, ne olmuş yani arkadaşı erkekse illaki bir şey mi olması gerekiyordu. Burcu kafasından geçen düşünceleri, çınlayan sesleri dinlerken uyuyakaldı.
 
Gözünü açtığında sabah olmuştu. Önce çayını demledi sonra ağır ağır kahvaltısını hazırladı. Ardından mırıldanarak giyinmeye başladı. Ne giymesi gerektiğine karar veremiyordu. Sanki biraz belki birazdan fazla heyecanlanmıştı. Derken kapı çaldı. Hakan gelmişti. Hemen çantasını aldı ve aşağı indi. Selamlaştıktan sonra arabaya bindiler.
B: Evet…. Nereye gidiyoruz?
 
H: Güzel bir yere, hoş bir manzaraya gidiyoruz….
 
B: Bir kahve için uzaklara gitmeye gerek yok, bence?
Ama Hakan onu evden çıkarmayı başaran kişi olarak en güzel yere götürmek niyetindeydi. Boğaz köprüsünü geçtiler, Beylerbeyi üzerinden sahil yoluna geçtiler, Emirgan tarafına doğru ilerlediler. Sanki denizin üzerindeymiş gibi tasarlanmış bir mekanda durdular. Kapılarını vale açtı, Hakan’ın rezerve ettiği denize manzaralı masaya doğru yöneldiler. Bulutların arasından göz kırpan güneş denizin üzerinde gölge oyunları yapıyordu adeta. 
 
Burcu ve Hakan saati unutmuşlardı. Çok uzun süredir görüşmediklerinden o kadar çok şey birikmişti ki konuşacak sanki zaman yetmiyordu. Konu knuyu açıyor, Burcu farkında olmadan yüksel sesle kahkahalar atıyordu. Hakan bir kaç saniye olsun Burcu’ya baktı. Gözlerinin içi parlıyordu her Burcu’ya baktığında, kahve ile başladıkları öğle sohbetini akşam yemeği ile sonlandırmışlardı. 
Hakan Burcu’yu eve bırakırken;
H: Yarın müsait misin? 
 
B: …… Evet şey neden?
H: Bu akşam yemeğini saymıyorum. Yarın akşama doğru altı gibi seni evden alırım. Olur mu?
B: Tamam….
Burcu evin kapısından girdiğinde, ev telefonun yanan ışığını gördü. Ablası Neriman yaklaşık elli defa aramış, hatta mesaj bırakmıştı. Hemen aradı, telefonda tüm günün raporunu verdi. Yarın için plan yaptıklarından da bahsetti. Bu durumdan ablası çok memnundu. Aynı zamanda uzun süredir kardeşinin sesini bu kadar net, mutlu, heyecanlı duymamıştı. 
 
Telefonu kapattıktan sonra her zaman olduğu gibi iç hesaplaşması başladı. Tek bir farkla, artık iç sesini daha iyi duyuyordu. Yarını düşündükçe, içinde değişik adını tam koyamadığı duygular hissetmeye başladı. Heyecanını bastırmaya çalışırken uykuya daldı. 
Sabah çok güzel uyanmıştı, yanaklarına renk gelmişti, yüzüne aynada bakarken masmavi gözlerinde ışıl ışıl gülümseme gördü. 
 
Her zaman ki ev işlerine daldı ama gözü saatteydi. Hazırlanması gerekiyordu. Üzerleri tozlanmış makyaj malzemelerini çıkardı, unutmuş gibiydi, ne nereye şöyle bir düşündü, kendini gülmekten alamıyordu. 
 
Birden durdu ne yapıyorum ben dedi. Tekrar içini bir hüzün kapladı ve tüm makyaj malzemelerini bıraktı, kendini odadan dışarı attı. Salona doğru ilerlerken boy aynasına gözü takıldı. Öylece bir iki saniye kendine baktı ve bir hışım geri döndü, yarım kalan makyajını tamamladı. Hakan kapıyı çaldı ve son düzeltmeleri yapıp aşağı indi. 
 
Her gün farklı bahaneler bularak Burcu’yu dışarı çıkarıyor, beraber saatlerce binlerce konudan konuşuyorlardı. Zamanın nasıl geçtiğini farketmiyorlardı. Yıllardır asık durmaya alışan yüzü mutlu olmayı gülmeyi yeniden hatırlamıştı. 
 
Günler o kadar çabuk geçmişti ki; Hakan’nın döneceği gün gelmişti. Hakan nasıl ayrılacağını düşünüyordu. Öylece Burcu’ya benimle gel diyemezdi. 
 
Burcu ise neler olduğunu tam anlamıyla anlamamıştı sanki sıradan bir vedaydı bu ama neden içi burulmuş, nefesi tıkanmış ve gözleri buğulanmıştı. Hiç dinlemek istemediği iç sesi ona aşık olduğunu söylüyordu ama duymak istemiyordu. Kocasına ve kızına ihanet ediyor gibi hissediyordu, kendini. 
 
Kapı çaldı, açmaya gittiğinde karşısında Hakan’ı gördü. Beklemiyordu. Ne de olsa vedalaşmışlardı. Hakan havaalanına gitmeden önce Burcu’ya uğramak istemişti. Hakan hafif bir gülümseme ile sıkıca sarıldı Burcu’ya
“Çocukken sıkıcı geçen tüm derslerimi seninle ilgili hayaller kurarak geçirdim. Büyürken belki şansım olur mu diye düşündüm. Evlendiğini öğrendiğimde hem üzüldüm hem sevindim. Şu dört günde seni ne kadar sevdiğimi anladım. Aramızdaki bu güzel dostluğu bozmak istemiyorum ama bir yandan da seni kaybetmek istemiyorum.” dedi. 
 
Burcu duyduklarına inanamadı, gözlerinden onlarca yaş bir bir dökülmeye başladı. 
B: Seninle gelemem. Buna hazır değilim. Bana tekrar sevebileceğimi öğrettin. Aşkın ne kadar güçlü olduğunu unutmuştum. Gidiyor olman beni tarif edilemez bir şekilde hırpalıyor. Ama sana dur diyemem. 
 
H: Tüm bunları söyleyeceğini tahmin ettim. Ama seni bu kadar seveceğimi tahmin edemedim. Seni seviyorum Burcu….
B: Ben…. şey…..
H: Bir şey söylemene gerek yok, gözlerin seni ele veriyor. Söylemek istediğin zaman söylersin. Önümüzdeki ay tekrar gelmeyi planlıyorum ama bu sefer sırf senin için ….
 
 
Toplam blog
: 29
: 53
Kayıt tarihi
: 02.03.15
 
 

beynimin içinde amaçsız dolaşan harfleri bir araya toparlayıp önce kelimeler haline getirmeliyim ..