Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '12

 
Kategori
Eğlence - Hobi
 

Sirk insanları

Sirk insanları
 

Buyurun, rezervasyon..


(Kontes'e..)

Sirk İnsanları Yine bir hafta sonu gelmişti. Oğlumla birlikte güzel bir gün geçirmek için uzak bir Akdeniz ülkesinden gelen sirke gitmeye karar verdik. Büyük bir heyecanla yola koyulduk. Yolun kenarına kurulmuş devasa çadırı görünce oğlum sevincinden sallanmaya ve olduğu yerde dönmeye başladı. Mutluluktan neşe içerisinde dans eden oğlumu öyle görünce, buraya gelmekle ne kadar da isabetli bir karar verdiğimi anladım.

Kalabalık hayvan yığını arasından çadırdan içeriye girdik. Herkes koltuklarda yerini almış kasabamıza gelen sirki seyretmek için heyecanla bekliyordu. Büyük bir coşku vardı dev çadırda. Minik oğlumun şaşkın bakışları arasında yerlerimizi aldık. İzleyiciler heyecandan yerlerinde duramıyorlar, kıpırdanıp duruyorlardı. Az sonra müzik başladı. Her yerde rengarenk ışıklar yanıp-yanıp sönüyordu. Bir görevli çadırın ortasındaki alana geldi programın sunumunu yaptı. Sonra içeriye insanlar girdi. Korku içerisinde bacakaları titrer halde toprak alanın ortasına geldiler ve durdular. Yere çömelmiş dört ayak üzerinde zıplayan insanları beyaz bir at kırbaçlamaya başladı. İnsanlar hızlı adımlarla bir o yana bir bu yana dans figürleri yaparak koşuşturuyordu. Daha sonra atlardan en iri olanı bu insanlardan birinin sırtına bindi. Kendi ağırlığından çok daha fazla olan atı taşımakta zorlanan insan, bir anda yere yığıldı. Çevremde oturanlardan hayret sesleri ve yuhalamalar yükseldi. Zavallı insan bir türlü ayağa kalkamıyordu. Onu sürükleye sürükleye dışarı çıkardılar. Sonra içeriye bisiklet süren bir yavru insan girdi. Tek tekerlekli bisikletin pedallarına ayakları zor yetişmekte idi ve kan-ter içerisinde alanın ortasındaki dairede dönmeye çalışıyordu. Ortada duran bir maymun ise elindeki sopayla ona yön veriyordu. Turunu zor bir şekilde tamamlayan insan yavrusu maymunun yanına geldi. Maymun da onun ağzına bir kesme şeker atıverdi. Ve alanı terk ettiler. Hemen sonra ise, nedendir bilmem, bağırışıp çağıran dört ayak üzerinde üç insan girdi içeriye. Sürekli bağırıyor ve sinirli hareketler yapıyorlardı. Hemen arkalarından içeriye giren eli sopalı ve kırbaçlı bir kaplan onları hizaya soktu. Birinin yanına gelip sopasıyla talimatlar vererek yerde sürünmesini sağladı. Daha sonra öteki insana olduğu yerde zıplaması emrini verdi. Dört ayağı üzerinde zıplayan insanın dizleri kim bilir ne kadar da acıyordu. Koltuklarda oturan izleyiciler bu durumdan çok rahatsız olmuşlar, yuhalayarak protesto ediyorlardı. Üç yaşındaki minik oğlum Lassie’nin gözleri korkudan iri iri açılmış, kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırmıştı. Ve bu vahim duruma daha fazla dayanamayıp çadırı terk ettik.

Oğlum dönüş yolunda bana döndü ve: ‘‘Baba, sirkte neden insanlara öyle kötü davranıyorlardı? Sirk denilince ben eğlenceli bir yer sanmıştım. Ama gördüm ki insan yavrularına bile işkence edilen bir yermiş meğer. Ben çok korktum orada, bir daha sirke gitmeyelim olur mu baba?’’ Ona ne söyleyeceğimi bilemedim. Onlara, bu hareketleri yapmaları için verilen eğitimde aç ve susuz bırakıldıklarını, sürekli dayağa maruz kaldıklarını söyleyemedim. Bir insana işkence yapılmaması gerektiğini, onların da canı olduğunu, onlara sormadan kısırlaştırılmamaları, doğal besinlerle beslenmeleri ama hepsinden önemlisi, demir parmaklıklı kulübelere mahkum edilmemeleri gerektiğini, özgür yaşam alanlarında yaşamaları gerektiğini söyleyemedim. Hiçbir şey yapamamanın verdiği utançla minik oğluma, tek bir kelime bile edemedim. Söyleyemedim ki, biz hayvanların(!), o zavallı insanların sırtından para kazanmak için böyle bir yol bulduğumuzu, saçma-sapan bir eğlence anlayışı ile onlara işkence ettiğimizi.

Söyleyemedim minik oğluma ‘‘bu dünya sadece biz hayvanların değil’’ diye.

 
Toplam blog
: 28
: 669
Kayıt tarihi
: 17.07.10
 
 

Klasik Türk Musikisi, edebiyat, tiyatro, ülkeler, sosyoloji, psikoloji, tasavvuf gibi olgular ilgi a..