Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '10

 
Kategori
Anılar
 

Sırt çantasız çocukluk

Sırt çantasız çocukluk
 

Bugün için fırtına uyarısı yapılmıştı Antalya'ya. Sabah 07'de başlamıştı lodos. Hava yumuşamış ama bulutlar çoğalmıştı. Dalgaların köpükleri çok uzaktan bile seçilebiliyordu, öylesine güçlüydü esinti. Anasınıfı, ya da 1. ve 2. sınıf öğrencilerini velileri ellerinden tutmuş götürüyordu okula. Minik bir çocuğun yürümesini engelleyecek kadar şiddetleniyordu lodos.

1960 yılında, babamın tayini nedeniyle Nazilli'de okula başlamış, 3. sınıfa geçtiğimde de Antalya'ya geri dönmüştük. Okula başladığım yıldan liseyi bitirene kadar, neredeyse sınıfın en çelimsiz kızı bendim. Nazilli'deki evimiz okula çok yakındı ama, büyük bir caddeyi geçmem gerekiyordu. Bir gün, tam eve döneceğimiz sırada bir fırtına koptu, okulun çıkış kapısına kadar zor yürüdüğümü hatırlıyorum. Kendi dengemi sağlayamazken, elimdeki çantanın fırtınadan savrulmasına hiç karşı koyamıyordum, dengem daha da bozuluyordu çantam yüzünden. Zar zor caddeyi geçtiğimde ara sokağın sanki bir fırtına koridoru durumuna geldiğini görmüştüm. Adım bile atamıyordum fırtınaya karşı. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı, eve hiç ulaşamayacağım duygusunu yaşadığım için. O sırada üst sınıfta okuyan, bizimle aynı sokakta oturan sarışın, tombiş, güleryüzlü bir abla yanıma gelip elimden tuttu beni. Hiç bir şey konuşmadığımızı ve ağlamayı kestiğimi çok iyi hatırlıyorum. Beni, evimizin kapısında bırakmış, gülümseyip kendi evine doğru yürümüştü. Çocukluğumdan hatırladığım tek korku sahnesi de sanırım buydu.

Bu sabah gördüğüm çocukların çantaları ya sırt çantasıydı, ya da tekerlekliydi, onu bile taşıyamıyorlardı. Üstelik özellikle kızların cicili bicili kabanları, şemsiyeleri, botları vardı. ' Çocuk şemsiyesi ' diye bir kavram bile yoktu bizim çocukluğumuzda. Bot bir yana, renkli lastik çizme giymek bile neredeyse sosyal sınıf atlamakla eşdeğerdi. Çünkü bütün çizmeler siyah, parlak lastiktendi. Çantalarımız ise eski zaman bavulları, ya da valizlerinin küçük birer kopyasıydı. Tıpkı küçük bir sandık gibi açılırdı kapakları. Sık sık kilidi bozulur, hiç olmadık yerde kapak açılınca çantamızdaki bütün defterler, kitaplar, kalemler yere saçılırdı. Şimdiki çantalar omuza asıldığı için, fermuar açık unutulsa da ne gam, nasıl olsa yere saçılmaz içindekiler.

Kendi okul çantamın bir benzerini küçük oğluma okula henüz başlamadığı yıllarda almıştım. Minicik, kırmızı, 20x30x10 cm ebadında biblo gibi bir çantaydı. O yıllardan sonra o tip çantalar üretilmedi bir daha. Şimdiki çocuklar ülke ülke dolaşan az paralı turistler gibi sırt çantalarıyla gidiyorlar okula. Düşünüyorum da, o fırtınalı günde sırt çantam olsaydı ayaklarım yere daha sağlam basardı, çantam savrulmadığı için dengem de bozulmazdı sanırım. Ayrıca çantanın ağırlığı benim fırtınaya karşı çelimsiz durmamı da engellerdi.

Tabii bir de sırt çantalı gençlik var. Büyük oğlum da bunun tadına varanlardandır. İnter-Rail ile Avrupa'yı dolaştığı sırt çantasını hâlâ saklıyorum. Çocukluğumda, gençliğimde sırtıma asamadığım o çantalara duyduğum özlemi, yazın denize giderken plaj havlumu koyduğum çanta ile gideriyorum. Oysa gönlüm, oğlumun sırt çantasını omzuma asıp, yazın hiç bitmediği ada ülkelerini bir bir dolaşmak istiyor, özellikle Mauritius adasını...

 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..