Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '12

 
Kategori
Güncel
 

Sivas'ın intikamını 19 yıl sonra öğrenci arkadaşlarından almaya kalkan Hukuk talebeleri...

Sivas'ın intikamını 19 yıl sonra öğrenci arkadaşlarından almaya kalkan Hukuk talebeleri...
 

Pratik Çalışma Haftası'na giren Hukuk Fakültesi'ne bazı öğrenciler kitap yerine beyzbol sopaları ile gelmişler bugün. Tesadüfen de olay çıkmamış mı?....


Hiç unutmuyorum, lise son sınıfta, bir mezuniyet albümü yapmaya karar vermiştik. İşin başında da ben varım. Bir dizi soru hazırladım arkadaşlara… Cevapları da ben topluyorum. 

Sorulardan biri, “mezuniyetimizden kaç yıl sonra, nerede toplanıp bir araya gelelim?” 

Kimisi hemen bir yıl sonrasına randevu vermiş, kimi 5, kimi 10 yıl… 

Yarın nerede, nasıl olacağımızdan haberimiz yok. Hatta bir dakika sonrasını garanti eden bir belgeye de sahip değiliz. Beş yıl, on yıl, yirmi yıl sonra nerede, nasıl olacağımızı kim bilebilir? 

Gerçi şimdilerde iş arayanlara, insan kaynaklarının sorduğu çok klasik bir soru var: “Beş ya da on yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?” Bizim zamanımızda daha böyle bir soru yoktu gündemde…

Peki siz kırk yıl sonrasıyla ilgili bir tahminde bulunabilir misiniz? Sanmıyorum. Ama –yaşı müsait olanlar– kırk yıl öncesinde yaşadıklarını hatırlayabilirler… 

*****

15 Mart 2012 sabah saatlerinde yolum İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne düştü. Meşhur Amfi I’de aftan yararlanıp fakülteye dönen bir arkadaşımla ders dinledim. Zil çaldığında biraz sohbet ettik.

40 yıl önce ben bu salonda, yine aynı sıralarda ders dinliyordum. Sıralar ve kürsü, bu kadar yıl sonra -sanırım- hâlâ aynı duruyordu. Arkadaşım da benimle aynı şeyleri düşünmüş olmalı ki, “kırk yıl öncesine göre bir şey fark ettin mi, amfide bir değişiklik var mı?” diye sordu. 

“Sıralar ve kürsü aynı sanki” dedim. Sadece yan duvarlara panolar eklenmiş…  Bir de projeksiyon perdesi konmuş tabi ön tarafa… Işıklar ve hoperlörler için kürsünün iki tarafına da metal profillerden birer direk yapılmış … 

Ne olaylar yaşandı bu salonda, dedim… Dersin tam ortasında parkalı bir grup pat diye içeriye girer, “forum var arkadaşlar, boykot var arkadaşlar, toplantı var arkadaşlar…” deyip dersi yarıda bıraktırırlardı. 

Bıyıklarını görmezseniz, parkalı grubun hangi taraftan olduğunu bilemezdiniz. Zaten “bıyık” dışında eylemlerinin sonuçları arasında da pek bir fark yoktu. 

Hocalar da gıklarını çıkarmadan dersi kesip tıpış tıpış giderlerdi. Başka ne yapabilirlerdi ki… 

Giderek olaylar çoğaldı, boykotlar, işgaller derken dersler yapılamaz hale geldi. İş hayatına bir de evlilik eklenince, ben de okulu bırakmak zorunda kaldım. 

Kırk yıl öncesine gitmiştim birden… Bizi 12 Eylül’e götüren olaylar geldi geçti gözümün önünden… Neler kaybetmişti ülke neler… Peki ne kazanmıştı? Hiç olumlu bir şey hatırlamıyorum.

*****

Sonra sınıftan dışarı çıktık. Ben hâlâ eski günlerin etkisindeydim sanki… Koridorlar tıpkı o günlerdeki gibi, sol içerikli pankartlarla dolmuştu. Hem de nasıl… Avuç içi kadar boş yer kalmamacasına… 

Bir an kendime geleyim diye silkinmek istedim. Nasıl oluyordu da hâlâ kırk yıl öncesi gibi görünüyordu ki bana bu duvarlar? 

Fakat o da ne? Ben zaten kendimdeydim. Afişler evet kırk yıl öncesi gibi orak çekiçlerle süslenmişti ama “Newroz, Kürt, Sivas katliamı, AKP” gibi güncel kelimelerle de doluydu. Anladım ki kırk yıl sonra benzeri bir oyun tekrar tezgahlanıyordu. 

Gencecik insanların beyinlerini zehirlemek için birileri yine işbaşındaydı anlaşılan… Böyle bir durumda olay çıkması yakındır diye düşündüm. 

Aradan çok geçmeden bir vaveyla koptu. Koşuşanlar, sloganlar, şangırtılar… maalesef  “karşıt gruplar” arasında bir çatışmanın çıktığının işaretiydi. 

Karşıt gruplar… Böyle başlamıştı kırk yıl önce de olaylar… Bir üniversitede herkesin aynı görüşte olmasını bekleyemeyiz elbette… her görüşten insan olacak, karşı görüşten de tabi… Ama bunlar, düşüncelerini sözcüklerle ifade edecekler, birbirlerini ikna etmek için uğraşacaklar, kendi fikirlerinin daha doğru olduğunu iddia edecekler, ispat etmeye çalışacaklar… 

Vurmakla, kırmakla, dövmekle kim fikir değiştirir ki… Tam tersine şiddet, insanı sahip olduğu fikre daha çok bağlar. O yüzden baskı altında olmak, insanı sahip olduğu düşünceden caydırmaz ki…

Öyle olsa 12 Eylül öncesi olaylardan sonra bugün iki taraftan birinin ortada kalmaması gerekirdi… Ama varlar işte, “karşıt görüşlüler” yine sahnedeler… 

Bir şey daha var.. İnternette okumuşsunuzdur. Mağdur olduklarını öne sürenler diyorlar ki, “biz Sivas olaylarının zaman aşımına uğramasını protesto ediyorduk, bir grup bize saldırdı.” Siz Sivas olayları olduğunda kaç yaşındaydınız Allah aşkına.. 

Diyelim ki çok bilgilisiniz, olayları da çok güncel takip ediyorsunuz. Peki,  tornadan çıkmış o beyzbol sopaları nerden geldi oraya? Bizim zamanımızda da böyleydi bu işler… Olay çıkacağı zaman, böyle özel hazırlanmış sopalarla donatılmış bir ekip çıkardı ortaya… 

Sahi o gün orada olay çıkacağı nasıl biliniyor da o sopalar hemen orada ortaya çıkıyor? İşte size on puanlık uzmanlık sorusu...

Belli ki olayın çıkması bir tesadüf değil, hazırlanmış bir senaryo… Oyuncular değişmiş ama, aynı filmin yeniden vizyona girmesi için, aynı kirli eller iş başında…

***** 

Demokratik bir ülkede çok çeşitli fikirlerin ortaya çıkması doğal… Onlara gönül veren, sempati besleyenlerin olması da… Doğal olmayan 21. yüzyılda hâlâ insanların birbirine insan gibi değil de hayvan gibi muamele etmesi… Hem de bir üniversitede, bir bilim yuvasında… 

Lafa gelince “eğitim şart, eğitim şart” diyoruz. Bir yüksek eğitim kurumundaki gençler böyle yaparsa, cahiller ne yapmaz? Üstelik burası Hukuk Fakültesi... Suçun bireysel olduğunu en iyi bilmesi gerekenlerin okuduğu bir okul burası...

Sivasın intikamını alacaklarmış... Kimden... Henüz o zaman dünyaya gelmiş öğrencilerden mi? Suçun işlendiği yere bak, zamana bak, intikam alınan yere bak... Olacak şey mi bu Allah aşkına...

Bir de şu “ağabeyler, ablalar” meselesi var. 

Hani son zamanlarda adından çok söz edilen cemaatler eleştirilirken, kurslarda, dershanelerde, yurtlarda, gençlere rehberlik eden ağabeylerin, ablaların, onları kendi tarafına çektiği iddia ediliyor. Ne yapıyorlar bu ablalar abiler çocukları kendi yanlarına çekiyorlar da? Olay mı çıkartıyorlar, kavga mı ettiriyorlar, birilerine mi saldırtıyorlar? Hayır... 

Ama bu tenkidi yapanların da ağabeyleri ablaları var. Öyle olmasa belki bir kısmı o yıllarda henüz doğmamış olan bu gençler, durup dururken yıllar öncesinin intikamını almaya nasıl kalkarlar? Belli ki onlara bu bilgileri yükleyen, yüklemekle de kalmayıp onları kışkırtan, intikam duygularıyla zehirleyen, ellerine o beyzbol sopalarını verip sahalara süren ağabeyler ablalar var… 

Öğrencinin görevi ders çalışıp başarılı olmaktır… Eğer sahip olduğu düşünceleri hayata geçirmek istiyorlarsa, daha çok çalışmaları, başarıp yönetimde söz sahibi olmaları gerekmez mi? 

Oysa o ağabeyler, ablalar, başarılı öğrencilerin kafalarını karıştıramayacaklarını biliyorlar. Onun için derslerle arası açık olan, başarıdan uzak gençlere kancayı takıyorlar. 

Siz hiç, adı olaylara karışmış öğrenciler arasında, derslerinde başarılı olan birilerini gördünüz mü? Cümleyi tersten okursak, başarılı öğrencilerin de olaylara karıştığı hiç görülmemiştir. Bir öğrenci olarak derslerinde başarı gösteremeyen bir gençten, ülkenin kaderini değiştirmesi, rejimini düzeltmesi beklenebilir mi? 

Hiçbir  şey atılan sloganlarla halledilemiyor ne yazık ki... Ama bu arada ülkenin uğradığı zararın hesabını yapabilecek bir makine yok…     

*****

Bu gibi olaylardan medet umanlara seslenmek istiyorum.

Kökü dışarıda, ipleri başkalarının elinde olan maşalar, kendilerine menfaat sağladıkları için, para kazandıkları için, belki başka gelirler de elde ettikleri için çocuklarımızı zehirliyorlar…

Ya siz? Sizler, bu ülkenin vatandaşı olarak çocuklarınızın zehirlenmesine neden izin veriyorsunuz?

Eğer iktidardaki partiyi sevmiyorsanız, ona karşı bir şeyler yapmak istiyorsanız, daha çok çalışmanız lazım, çocuklarınıza da daha çok çalışmalarını öğütlemeniz lâzım. 

Geçmişte beş bin gencin hayatına mâlolan olayları birlikte yaşadık. Ne kazandık? Yapılan yanlışlar, bugün beğenmediğiniz Ak Parti’yi iktidara getirdi. 

Daha iyi şeyler yapmanız lâzım, daha güzel şeyler yapmanız lâzım. İnsanları mutlu edecek, onların gönlünü hoş tutacak, ciddi, başarılı, akıllı işler yapmanız lâzım. 

Denenmiş şeyleri çocuklarınıza tekrarlatmayın lütfen ve ne olur, yavrularınızı tekrar ateşe atmayın. Onların ve ülkenin geleceğini karartmayın.

Dilediğiniz fikri onlara aşılayabilirsiniz, aşılıyorsunuz da… Ama bu gerçekten bir fikir olsun, uygulanabilen, yaşanabilen, hayat veren bir fikir olsun. Onlara düşmanlık aşılamayın, onlara intikam duygusu aşılamayın. Onların eline bu ideali gerçekleştirebilecek doneler verin, suç aleti olabilecek silahlar, sopalar vermeyin. Kalemi, defteri, kitabı onlardan esirgemeyin.

Umulur ki eğitimlerini başarıyla tamamlarlar da, kafalarındaki fikirleri uygulama imkânı bulurlar ve sadece kendilerini değil, ülkeyi de kurtarılması gerekenlerden kurtarırlar… Bu daha anlamlı ve hepimiz için daha yararlı olmaz mı?

*****

Bugün kırk yıl öncesini birebir yaşamış olmaktan çok mutsuz oldum.

Kırk yılda bir arpa boyu yol alamamış olmaktan da utanç duydum.

Kırk yıldır olduğumuz yerde saymamıza sebep olanlardan kendi adıma şikâyetçiyim.

Kırk yıl sonra bugün ülkemde bu yaşadıklarımı kimsenin hatırlamaması en büyük dileğimdir…

*****

Nice güzel, mutlu, huzurlu günlere…

 

 

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..