Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '13

 
Kategori
Güncel
 

Siyaset hiç boş durmuyor

Siyaset hiç boş durmuyor
 

Çok seyrek de olsa AKP, BDP, CHP ile MHP genel başkanlarını dinliyorum.
Görülen o ki Osmanlı'da olduğu gibi Türkiye üzerine oynanan nice oyunlar bitmemiş. Ne yazık ki ülkemizde her şey ne hukukuk istediği gibi ne de iktisattaki o ''görünmez el' gereğince ilerlemiyor.

Bugün TBMM'de MHP Grup Toplantısında konuşan Bahçeli ilk olarak sakin sakin konuştu. Seyretmekte olduğumuz siyasi ve tehhişi (teröre ait) fotoğrafı da bazı noksanlarına rağmen tarif etmeye çalıştı. AKP yetkililerinin yaklaşımlarındaki açmazlara değindi uzun uzun. Gerçekten de Tarih Bilgisi olmadan bir yerlere varılamayacğını bir kez daha anladık. Öte yandan Bahçeli'nin 2B konusundaki açıklamaları ile yoksulların, emeklilerin ve çalışanların durumuna yönelik konuşmması da çok yerinde olmuştur.

En çarpıcı önerisi İmralıdaki terörist başına sağlanan imkanlar bakımından yakında Başbakan Erdoğan ile birlikte bir TV Tartışmasında biraraya gelmelerini dilemesi olmuştur.

Bence Devlet Bahçeli ile zengin içerikli senaryolar üretilerek pek çok siyasi film çekilebilir.

CHP Grup Toplantısında konuşan Kemal Kılıçdaroğlu yine 'dosyalar' üzerinden konuştu. Bu kez özellikle İstanbul'un kentleşmesi için öne sürdüğü çarpıcı iddialar akıl alacak gibi değil. İBB Meclisinde tartışılan ve yürürlükteki yasalar gereğince çözülemeyen bazı sorunların Ankara'da çözüm bulması Tek Parti İktidarının gücünü gösteriyor. Kılıçdaroğlu'na göre olası bir deprem karşısında İstanbullular nerede yaşayabilecek?

Bir kez daha anladık ki AKP İktidarı özellikle 'kentleşme' konusundaki kimi doğruları söyelemeye çalışsa da uygulamada 'kazın ayağı' hiç de öngörüldüğü gibi değilmiş. Yaşanılan kentleşme süreçlerinde ne yazık ki 'rantiyeciler' her yerde olduğu gibi İstanbul'da da hiç boş durmamışlar. Bu konuda 'adalet' nasıl sağlanacak, diye sormadan geçmemek gerektiğini düşünüyorum.

Başbakan Erdoğan, AKP Grup Toplantısında son günlerde yaşaılna bazı durumlar yanında Türkiye'nin 2012'deki 'ekonomik büyümesi' için oldukça dil döktü. 2012'de ortalama (2.2) kadar ancak büyümüş alış veriş, üretim, borsa, iç ticaret ve dış ticaret. Bir ara bu kadar zenginliğimize rağmen neden İşsizler Ordusunun suçluluğu da tetikleyen sorunu ile işi olan milyonların iş güvenlikleri ve İs Sözleşmelerinin neden çzöülemediğini düşündüm.

Çalışma Bakanı Faruk Çelik'in 'Asgari Ücret yeterlidir' türünden açıklamalarını ise Başbakan Erdoğan'ın nasıl değerlendirdiğini ise dün olduğu gibi bugün de öğrenemedik. Öte yandan AKP iktidara geldiğinde iki (2) yıl olan 'protez ömrü' nasıl oldu da dört (4) yıl olarak dayatılmmasının ve Sigorta Primi yatırılmayan işçilerin eşi ile çocuklarının hastahane başvurularının nasıl çözümlendiğini de bilemiyoruz.

AKP İktidarlarının da 'bıçak kemiğe dayanmıştır' kapsamlı ve bir türlü durduramadığı Terör Sorununun bitirilmesi için kansız bir çözüm yoluna gidilmesi gerçekten olumlu bir yaklaşım. Ancak söz konusu terör örgütü elebaşıları ile onlara bağlı teröristlerin Pişmanlık Yasası gereğince yoğun bir biçimde 'baba ocağınıza, ana kucağınza dönün çağrısı' yerine; bir anlamda ellerini kollarını sallayarak bir yerlere doğru yola çıkmalarını istemek 'analar ağlamasın' söylemi ile hiç de örtüşmüyor.

Bu amaçla teşekkül olunacak Akil Adamlar ki BDP Eşbaşkanı S. Demirtaş'ın bu konudaki eleştirisi ile bir kaç da bayan dahil olunması durumunda üç gün sonra Akil İnsanların derlenmesi bitirilmiş olmalı ki Başbakan Erdoğan onlarla bir araya gelerek Türkiye çapında 'yedi (7) bölgeye göre planlama' yapacakmış. Bilindiği gibi 'silahlı unsurlar' ile ilgili bu tür çözümler Uluslararası Hukuk çereçevesinde doğrudan doğruya İktidarlar ya da Parlamentolar aracılığı ile çözüme kavuşturulmak istendiğinde s o r u n bir süre sonra ''uluslararası bir sorun' olarak lagılanacağından başta BM olmak üzere pek çok gözlemci ülkeyi de kapsayacağından, böyle bir yola başvurulmak isteniyor.

Bu bağlamda yıllar önce terör örgütü tarafından kaçırılan sekiz (8) kamu görevlisinin (ki Bakan Güler'in son açıklamasına göre üç -3- kamu görevlisi daha terör örgütünün elinde bulunuyormuş!) teslim tesellümünde olduğu gibi söz konusu Terör Örgütü üyelerinin ülke dışana çıkmaları sorumluluğu da yine Hükümet Dışı Kuruluşlar (NGO bizde yanlış olarak STK deniliyor. Çünkü her ne hükmet ise çoğu sivil kuruluşlar hiç de Hükümet dışı olamıyor!) aracılığı ile çözülsün isteniyor. Özellikle her iktidara yakın bazı patronlar ile onlara bağlı gazetecilerin de Akıllı İnsanlar olarak seçilmeye çalışılması yine başlıbaşına bir sorun olsa gerek.

Yukarıda da vurgulamış olduğum gibi bence bunca çaba diyelim ki 2003'ten bu yana Eve Dön ya da Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi Çağrısı türünden bir 'açılım' ile uluslararası destek de sağlanarak, sanırım bugüne kadar çoktan çözülebilirdi. Başbakan Erdoğan'ın konuşmasında söylediği, ' ağızlarından köpükler saçarak nefretin diline sarılanlar' diye suçlamaya çalıştığı kişiler kadar biraz da Terör Örgütü Elebaşıları ile onların siyasi uzantıları (ki kendisi de bu nitelemeyi kullanmıştır geçtiğimiz yıllarda) için de söylememiştir.

Bana göre, 'Yeter artık şu gençleri dağa götürmeyin. Terör silahları ile kimseyi eğitmeyin. Ayrılıkçılık güderek kimseyi kandırmayın. Kardeş kanı dökülmesin. İslam Kardeşliği öldü mü? İslami ve milli değerlerimiz bizi birbirimize kaynaştırmıştır. Bu topraklardaki kültürler, uygarlıklar ve göçler nedeni ile Türkiye potasında erimişiz. Kimsenin kimseye ırk, soy, sop ve inanç üstünlüğü yoktur. Kimin takva sahibi olduğunu da ALLAH (c.c.) bilir. Hepimiz kanun önünde eşitiz. Bu toplumda kötü sonuçllar doğuran bazı kışkırtmalar dışında ayrımcılık olmamıştır, olmamalıdır. İçeriği ne olur ise olsun ayrımcılıklar çatışmaları getirir. Bilmem hangi para kaynaklarını kullanarak satın aldığınız o silahları onların ellerine tutuşturan sizler de en az birilerini vur kaç yolu ille öldürmek için eğitilen ve yola çıkan o teröristler kadar suçlusunuz' gibi cümlelerden oluşacak 'barış' ve 'kardeşlik' çağrıları 'akan kanı' durdurmaya olduğu kadar 'anaların ağlamasını' da dindirebilirdi.

Oldukça karmaşık bir süreçten geçilirken ne yazık ki gizli ya da açık silah ticareti yapanlar, rantiyeciler, vergi kaçakçıları, şişkin fatura düzenleyenler, rüşvet yiyenler, hileli gıda üreticileri, şeffaf olmayan ihale işleri, terör odakları ile emek sömürücüleri ve Kara Para Aklama erbabı hiç de b o ş durmuyor olsa gerek.

'Demokrasi' sarmalı kapsamındaki bu tür tartışmalar umarım karşılıklı etkileşimler yolu ile 'birlikten kuvvet doğar' anlayışını da geliştirerek daha adil, daha hoşgörülü, daha dengeli bir siyaset - adalet ve iktisadi hayat üçgeninde mutlu oluruz.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..