Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '13

 
Kategori
Eğitim
 

Siyasetin kucağındaki eğitim

Siyasetin kucağındaki eğitim
 

Yazıma çok basit bir soruyla başlamak istiyorum:

Eğitimdeki sorunları benim kadar iyi bilen siyasetçi var mıdır?

Cevabım çok basit:

Hayır.

Bunun böyle olmasının nedeni benim harikuladeliğimden kaynaklanmıyor. Bunun böyle olmasının tek nedeni, AKP iktidarının son on yıldaki tüm eğitim “ayarlarını” bir anne ve veli olarak birebir yaşamış olmamdır. Buna karşılık eğitim bakanlığı koltuğuna oturan siyasetçilerin genel olarak bu hayati tecrübelerden yoksun olmalarıdır, hem tüm iktidar dönemlerinde.

Eğitimin ülkemizde bir türlü rayına oturamamasının en büyük nedeni budur: Okul öğrenci veli üçgenindeki en temel sorunları bilmeyen siyasetçilerin bu yetersizliklerinin, “eğitimde reform” olarak sunulan yeniliklerin çoğunlukla daha da büyük çözümsüzlükleri beraberinde getirip, her defasında başarısızlıkla sonuçlanmasına ve var olan “doğruları” da bozmasına neden olmasıdır.

İşte bu ardı arkası kesilmeyen kısa ömürlü reformlar,  ülkemizdeki milli eğitimi tam olarak bir yapboz tahtasına ve öğrencileri de birer kobaya çevirmiştir.

Son on yılda eğitimde yapılan tüm değişiklikleri birebir yaşamış veliler olarak, bu konuyu bizden daha iyi bilen kimse yoktur! Canımız gerçekten de yanmıştır ve tüm bedelleri çocuklarımız ve öğretmenlerle beraber bizler ödemişizdir! Dünyanın başka hiçbir ülkesinde eğitim bu kadar siyasetin ve beceriksizliğin malzemesi olmamıştır!

Bundan on bir yıl önce kızım o zamanki adıyla OKS olan lise giriş sınavlarına hazırlanırken, tüm sistem öğrenci ve veliler açısından daha “rahattı”. Birinci nedeni merkezi sınav sistemine olan derin güvendi, şöyle ki dershanelerde çeşitli nedenlerle kayırılan bazı öğrencilerin gerçek başarısı sınavlarda ortaya çıkıyordu. Merkezi sınav sisteminde genelde herkes “hakkı” olan puanı kazanıyordu, yani dershanelerdeki genel başarıyla sınav başarısı örtüşüyordu ve bu konuda soru işaretleri uyandıran öğrenciler de tahmin edildiği üzere daha düşük puanlar elde ediyordu. Bu açıdan özellikle de velilerin merkezi sınav sistemine olan güveni tamdı. Ayrıca elde edilen tüm puanları herkes öğrenebiliyor ve görebiliyordu, bu şeffaflıkta ayrı bir güven zinciri oluşturuyordu. İkincisi, sınav maratonu en erken orta ikinci sınıfta başlıyordu ve öğrencilerin önemli bir bölümü orta sonda dershanelere devam etmeye başlıyordu. Dershanelere olan bağımlılık göreceli olarak çok daha azdı ve öğrencileri en çok orta son sınıfta zorluyordu. Okul puanı da etkili olmadığından, öğrenciler üzerlerinde daha az baskı hissediyorlardı.

Her ne kadar oğlum ablasına imrenerek orta birde dershaneye gitmeye başladıysa da, onun çalışma temposu da göreceli olarak çok daha azdı ve gönüllülük esasına dayanıyordu. Derken orta sonda, hem de eğitim yılının tam ortasında, birdenbire okul puanı da sınav puanına eklendi. Bu da özellikle yüksek puanla öğrenci alan liseler açısından büyük dezavantajdı, çünkü orada gerçekten de tek hatta yarım bir puanın bile büyük önemi var(dı). Dünyanın neresinde eğitim yılının ortasında yarışma kuralları değişir, hem de böylesi hayati bir sınav söz konusuyken? Bunun bir ön hazırlığı yapılmaz mı, sadece o dönemden sonra ortaokula başlayacak olan öğrencilere uygulanmaz mı?

Ancak lise giriş sınavlarında asıl değişiklik 2008 yılında yapıldı ve sorular o kadar basitleştirildi ki, yüzlerce hatta binlerce öğrenci aynı puanı paylaştı. Oysaki o seneye kadar sorular kolay, zor ve çok zor olarak dağıtılarak, 100 üzerinden 60, 70, 80 ve 90 üstü puanlara göre çok net bir dağılım ve öğrenci başarısı gösteriyordu. Şimdi ise hemen hemen tüm başarılı öğrenciler 100 tam puan alıyor, oysa eski sistemde 90 ve hatta 80 üstü soruyu net olarak yapan öğrenciler bile az sayıdaydı. Gerçekçi ve hakkaniyetli şekilde bilgi ölçen sistem de buydu. Bunun sonucu ne oldu derseniz, özellikle iyi Anadolu liselerinde öğrenci başarı profili hızla düştü. Başarılı öğrenciyle başarısız öğrenciyi birbirinden ayırt etmek zorlaştı.

Ama asıl değişiklik ortaokulda her sene sınav yapma “reformu” olan SBS ile gerçekleşti. Amaç her ne kadar öğrencileri tek büyük sınav derdinden kurtarmak olduysa da, sonuçta tam aksi oldu ve çocuklar ortaokulda her yıl sınav baskısı yaşadılar ve dershaneye gitme yaşı da ilkokul dörde kadar düştü. O sıralar üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanan kızımın çok yerinde tabiriyle “dershaneleri bebeler bastı”. Tabii ki bu sistem de uzun süre uygulanamadı ve o döneme denk gelen öğrencileri bir kez daha keyfi bir denemenin kobayları olma talihsizliğiyle baş başa bıraktı.

Şimdi ise orta sondaki yeğenim yeni bir sınav maratonu takvimiyle karşı karşıya. Belki bu bilgiyi gerçek anlamda ölçmek ve öğrenciye kendini birden fazla sınavda gösterme fırsatı tanımak açısından iyidir. Ancak bu sınavların bir kısmının okullarda yapılması birçok soru işaretini de beraberinde getirmektedir, özellikle de suiistimal yapılması konusunu. Ayrıca okul notlarının daha çok ağırlık kazanması, bizim gibi notlandırmada okuldan okula büyük farklar gösteren bir ülkede tam anlamıyla faciayla eşanlamlıdır. Bu konuda önlem almanızın ve öğrencilerin haklarının yenmemesinin önüne geçmenizin imkânı yoktur. Bunu öngörmek için de âlim olmanıza gerek yoktur, canım Türkiyemin eğitim gerçeğini biz veliler kadar yakından bilmeniz yeterlidir. Bu yüzden de köklü kolejler haklı olarak sadece merkezi sınav sistemiyle yapılan sınavların puanlarıyla öğrenci almak istiyorlar. Bu sınav zincirinin okulda yapılan kısmına kimsenin güveni yok.

Sizin var mı?

Üniversite sınavlarında ise aşağıdaki “Sınava 2 Hafta Kala Çocukları Hüngür Hüngür Ağlatmak” adlı yazımda da belirttiğim gibi, benzer bir haksızlık söz konusu. Artık eskisi gibi okul başarı puanı değil, direkt olarak öğrencinin diploma puanı alınarak 5 ile çarpılıp başarı puanına dönüştürülüyor. Ama bilindiği üzere köklü Anadolu liselerinde ve özellikle de yabancı kolejlerde yüksek not almak çok zor. Diğer bazı okullarda ise notlar adeta 100’er 100’er veriliyor. Bu yüzden de öğrenciye notuna göre değil, okuldaki başarı sırasına göre başarı puanı verilip sınav sonucuna eklenmesidir hakkaniyetli olan. Bu uygulama halen aynı şekilde devam ediyor mu bilmem, ama eğer öyleyse çok büyük haksızlıklara neden olduğu bir gerçektir. Bu uygulamanın da sınavlara 2 hafta kala duyurulması eğitim anlayışımızdaki keyfiliğin en büyük göstergesidir.

Başka söylenecek ne kalıyor ki?

Tabii alan uygulaması da böyle bir gecede kalktı ve belli bir puan türüne göre hazırlanan lise öğrencilerinde, özellikle de bu konuda dezavantajlı konuma düşenlerde soğuk duş etkisi yarattı. Böyle bir uygulamayı da ancak ileriye dönük, yani yeni lise 1’den itibaren yapmanız gerekirdi. Ama ülkemizde eğitim bakanlığı o kadar rahat ki, istediği anda istediği değişikliği istediği gibi uyguluyor, hem de hiç kimseye danışma gereği görmeden.

Böyle bir eğitim sisteminden nasıl hayır gelebilir ki?

Şimdi ise yine eğitimin gereklerinden ziyade siyasi iradenin sonucunda dershaneler adeta bir gecede kapatılıp, özel okullara dönüştürülmek isteniliyor. Oysaki dershaneler kalitesiz eğitimin nedeni değil, sonucudurlar. Onları yok ederek eğitimin sorunlarını da yok etmeniz mümkün değildir.  Tam aksine dershaneleri ellerinden alarak, yoksul kesimlerin iyi lise ve üniversite kazanma şansını da ellerinden alıyorsunuz. Çünkü devlet okullarımızdaki eğitim hiçbir şekilde lise ve üniversite sınavlarında başarılı olma şansı tanımıyor. Çok yetersiz kalıyorlar.

Ayrıca çoğunlukla şehrin ortasında yer alan ofis şeklindeki dershaneleri okula dönüştürmek, öğrencileri sağlıksız mekânlara mahkûm etmek demektir. 

Lise ve üniversite merkezi sınavlarını kaldırmak da imkânsızdır, çünkü bu sınavlar tüm dünyada öyle ya da böyle uygulanmaktadır, çünkü tüm dünyada iyi eğitim kurumalarına olan talep yüksektir. Ayrıca merkezi sınav sistemi mevcut eğitim kalitesini ölçmenin en iyi aracıdır ve özellikle de okullardaki eğitim kalitesinin. Ama şeffaf ve adil olmak kaydıyla, oysa bizim sınav sistemimiz gün geçtikçe daha kapalı bir kutu ve denetlenemez hale geliyor. Hele ki sınav sonuçlarının öğrenci ve okullar bazında açıklanmaması, sistemin tabiatına aykırı. Tüm gelişmiş ülkelerde bu sonuçlar ülke bazında ve özellikle herkese açık olarak duyuruluyor.

Aynı şekilde veliler olarak okul formasının kaldırılmasına da karşıydık, hem de çok tutarlı nedenlerle. Sonuçta yine bizim dediğimize geldiler. Bizim itirazlarımız siyasi değildir, sayısız tecrübe ve gözlem sonucudur. Lütfen bizlere, yani öğretmen, öğrenci ve velilere kulak vermesini öğrenin! Vaktiniz olursa da aşağıdaki yazılarıma bir göz atın, eğitimin neden yapboz tahtasına çevrilmemesi gerektiğini anlayın.

Siyaset sadece yön verir.

Eğitim ise uzmanların işidir.

Bu ikisini ayırmasını lütfen bilin.

Zuhal Nakay

 

“#RahatSporOkulFormasınaEvet”

“Sınava 2 Hafta Kala Çocukları Hüngür Hüngür Ağlatmak”

“Dershaneye Sadece Zengin Çocukları mı Gidiyor?”

“Lütfen Okul Formasını Kaldırmayın!”

“Eğitim Sistemimizin Dayanılmaz Yetersizliği – 2”

“Eğitim Sistemimizin Dayanılmaz Yetersizliği – 1”

“ZSS – Zihni Sinir Sınavı”

 

 
Toplam blog
: 102
: 618
Kayıt tarihi
: 24.08.13
 
 

Mimar / Blog Yazarı ..