Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '08

 
Kategori
Siyaset
 

Siyasileri Nasıl Bilirdiniz ?

Siyasileri Nasıl Bilirdiniz ?
 

Politikanın yeri meclislerdir..


Çok kısa ve öz bir tanımlamayla siyaset yapan kişiye siyasetçi denir. Buna politikacı da diyoruz. Politika kelimesi dilimize ve dünya dillerine klasik Yunanca’dan geçme bir kelimedir. Kelime itibari ile “çok yüz” anlamına gelmektedir. Açıklaması da <ı>“belirlenen bir hedefe gidilirken izlenmesi gereken davranışları sistemli bir sıraya sokan ve gereğince ileri ya da geri adım atma süreci” anlamına da gelmektedir. Ben daha önceleri okuduğum bir kitap da politika için ”yalan söyleme sanatı” olarak da bir ifade okuduğumu hatırlıyorum.

Siyasetçiler, halk içinden gelen insanlar olduklarına göre, halkı da en iyi anlamaları gereken insanlar olmaları gerekmektedir. Bu gereklilik onları toplum uzmanı ve birer psikolog yapmasa da, halkın sorunlarını analiz edip, en iyi kararı verme hususunda onlara yardımcı olacaktır. Zira tüm siyasi kararlar, kanunlar, yönetmelikler bu ülke için, toplumlar ve halk için olması gerekir.

Bugün yazılı kaynaklarda Politika ve siyaset için bir çok tanım bulabilirsiniz. Mesela Politika için;

- Politika, her şeyden önce bir yönetme sanatı veya bilimidir, yani siyaset bilimidir.

- Hükümet/devlet icraatlarını etkileme, değiştirme veya yönlendirmek işidir.,

- Devlet yönetimini veya kontrolü ele geçirme ve elde tutma bilgisi veya sanatıdır.

- Bireyler ve gruplar arasında güç ve liderlikle ilgili olan rekabettir.

- Bir toplumda yaşayan insanlar arasındaki ilişkiler karmaşasının bir toplamıdır.

- Yaşanılan zaman veya gelecek için kararlar almak ve uygulamak için koşullar ve verilerin ışığında alternatifler arasından seçilen eylem veya eylemleri ortaya koymak, belirlenen yöntem veya biçimlerde uygulamaktır.

- Özellikle bir devlet organının uygulanabilir icraat ve genel amaçlarını ana hatlarıyla açıklayan yüksek düzeyli planlardır.

gibi tanımlamalar yapılsa da, politikanın, insana-özgü bir toplumsal sistemin temel prensiplerini belirleyen felsefe dalı olduğu iddiası ve tanımı vardır. Hatta bu tanım, “bir ülkenin pratik politikasının amaçlarını ve seyir çizgisini belirleyen, politik felsefedir (politikadır). Fakat, politik felsefenin temel işi, özel politik problemleri çözmek değildir. Politik felsefe: olayların eğilimini belirleyen, bu eğilimin sebeplerini bulup, sonuçlarını kestiren; temel toplumsal problemleri teşhis edip çözüm öneren soyut bir teoridir” açıklamasıyla şekil de bulmuştur.

Hangi tanımı kabullenirseniz kabullenin, hiçbir tanımda politikacının halkına yalan söylemesi gerektiği, parlamenter yada politikacı kimliğiyle farklı amaçlar içinde olmamalı, politikayı menfaat aracı olarak kullanmamalı ve mevcut, kabul edilebilir ve yasal çerçeve içinde yapmalı. Sonucu açıklanamayacak işlere bulaşmamalı, içinde bulundu durumun farkında olmalı ve siyasi yaşamının hesabını verebilmeli.

Ama günümüzde böyle mi ya ?

Siyaseti ve siyasetçileri tanımaya başladığımdan beri, farklı tarzları, üslupları ve siyasi yetenekleri olan insanlar gördüm. Bunların birkaç tanesini yakından görme ve tanıma fırsatım da oldu. Siyasi liderlerin, siyasilerin, vekillerin halk ile ilişkilerini hep gözlemleme fırsatı buldum. Birçoğunun halkın içinden gelmiş olmalarına rağmen, halk ile ilişkilerini sınırlama ve aralarına set çekmelerine de tanık oldum, tanık olmadıklarımı da tanık olanların ağzından dinledim, yazılanları okudum. Kimi, kendini bu ülke ve halk için adamıştı, kimi halkın gözünün içine baka baka yalan söylemişti, kimi gerçekten demokrasi istiyordu, kimi kürsüye vura vura İslam devleti istiyordu, kimi ayrılıkçılıktan bahsediyordu, kimi hamaset siyaseti yapıyordu, kimi yaratılan liderlik sultası içinde tek adamlık yapıyordu, kimi partisini holding gibi yönetiyordu, kimisi “bizim gibi düşünmeyen bizden değildir” deyip, çevresinde hep aynı isimleri tutuyordu, falan filan.

Bu ülke gerçekten, hizmet eden, etmek isteyen siyasetçiler de gördü, taktir edilmeyen siyasetçiler de gördü. Siyaseti malzeme edip, deve yüküyle, tırlarla, gemilerle zenginlikler götüren de gördü, Cumhuriyetin kurulduğu mekânlara fanatik yobazları soktuklarını da gördü. Bu ülke, arkasında parasal anlamda miras bırakamayan liderler de gördü, bırakın aile üyelerini ve en yakındakileri, sülalesini zengin eden siyasiler de gördü ve hala görmekte. Bu ülke, baş tacı edilen liderler, siyasetçilerde gördü, idam sehpasına gönderilen, zindanlarda çürüyen, dağdan gelip, siyaset meydanlarında adam olan siyasetçiler de gördü. Bu ülke <ı>“ siyasetçinin iki gömleği vardır. Biri bayramlık, diğeri idamlık” diyen siyasiler de gördü, vatandaşının yanına korumasız giden, şemsiyesini korumasına tutturmayan liderler de gördü, ayakkabısını bile en yakındakine giydirten, adı yolsuzluklar bulutuna karışmış, halkına, vatandaşına sürekli küfür eden, hakaret eden, onları aşağıda gören, onları seçildikten sonra önemsemeyen, kendisi gibi düşünmeyeni öteleyen, kendisine sert eleştiri yapanlarla savaşan, bir karikatüre bile hakkında dava açan, asla özür dilemeyen, kendisi ve partisi hakkında yazı yazan gazeteleri beğenmeyip hedef gösteren ve “ <ı>bu gazeteleri okumayın, evinize sokmayın” diyen liderler ve siyasiler de gördü. Görmeye de devam edecekler.

Ama millet önce kendisine şu soruyu sormalıdır. Biz neyi, ne kadar hak ediyoruz? Tepemizdekiler, neyi ne kadar hak ediyorlar? Onlara verilmesi gereken önem ve değer ne kadar olmalı? Siyaset, ne vurgunculuk, ne fırsatlar ortamı, ne hamaset söylemlerinin atıldığı, ne de adam sendecilik, ne de hakaret ortamı olmalıdır.

Sanırım ondan sonra, gerçek demokrasi işleyişini bulacaktır.

Günün Sözü ile bu yazıyı da bitirelim:

"Yerinde söz söylemesini bilen, özür dilemek zorunda kalmaz.

(Fatih Sultan Mehmed)"

../..

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..