Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '08

 
Kategori
Kültürler
 

Sofra adabı

Sofra adabı
 

Sofra Kültürümüz


Töre, yol, yordam olarak tanımlanan adap;çocukluk yıllarımda evimiz kitaplığındaki kırmızı karton kapaklı, üzerine kabartmalı harflerle yazılı “Adab-ı Muaşeret Kuralları” kitabını anımsatır. Görgü kuralları başlığında, birçok detaya yer veren bu kitap her zaman bellek kitaplığımın bir köşesinde önemle yer tutmuştur.
Çocukluğumuzda kısa don ile gezmek, özellikle beyaz çorap ve mokasen türü parlak ayakkabı giymek, bayramlara rastlayan günlerde bana ve akranlarıma ayrı bir heyecan verirdi.

Panayırda, Osman’ın davul ritminde atlı karıncaya binip, Deli Durmuş’a sarı 25 kuruş vermek, sair günlerde bayi Yaşar’dan Hürriyet Gazetesi ile kendime haftalık Doğan Kardeş alarak eve dönmek alışkanlık ayrıntılarımın bir ikisidir.

Sonrasında çocukluk oyunlarımız mevsime göre perde açar, günlerimiz saadetlerle ve çocuksu heyecanlarla sürer giderdi. Bu çocuksu mutluluklarımız sadece gündüze özel olmayıp, akşamları da Şirin Mengen’imizde; Çamur Şevket ve Deli Tevfik’in açık hava sinemalarında ve Sinemacı Mustafa’nın Çarşamba günkü suarelerinde ailece film izleyerek devam ederdi.

Eve ekmek alınacaksa gönüllü aday hep ben olur; Cezmi Gökdemir’in fırınına bir koşuda giderdim. Taş fırından ekmeği kürekle alırken söylediği manilerini dinlemek bana sonsuz zevk verirdi. Oda bunu bir ara fark etmiş olmalıydı ki manilerine daha bir ekler katar, o an anlamını bilemediğim nice dizeleri ahenkle söyler dururdu.

Evden çıkıp Hatıpların aradan, o çılbır yoldan Türkbeyli çayına balık tutmaya her geçişimde; Sabire Teyze’nin “Balıkçı Mustafa’m gelmiş” seslenişi kulaklarımda çınlar da, hala devam eden balık tutma anlarımda kendisini saygı ile anarım.

Çocukken zamanın nasıl geçtiğini bilemezdiniz, bilmeniz de gerekmiyordu.Bayramlarda el öpmeler, ziyaretler, bayram yemeklerine gitmeler, panayırda macun ve cevizli helvanın tadına varmalar, gazoz kapağı, çelik çomak oynamalar, sıkça sinemaya kaçmalar ve kışın şimşir kayığa; yazın bisiklete binmeler çocuksu tutkularımdı.Tüm bunlar olurken hayat devam ederdi ve biz o yaşayan, yaşanılanların farkına bile varamazdık. Çocuksu heyecanlarımız her tarafı ormanlarla kaplı bu şirin beldemizde güzellikler içinde geçerdi ve çocukluk adabımız, oyun/eğlence töremiz genellikle bu şekillerde tezahür ederdi.

Zaman içindeki yolculuğumun, ergenlik, gençlik, yetişkinlik ile devam edip; buna eğitim ve yaşamın kendisi eklendiğinde Mengen Kültürünün ne derece sağlam ve köklü olduğunu ve Mengenlinin ne kadar şanslı olduğunuzu fark ediyordum.Daha geçen hafta bir yaş günü partisi için Beyoğlu’na gittiğimde tinercileri, dilencileri ve mekansız oldukları her hallerinden belli, korkulu ve korku veren yüzleri görünce, yetiştikleri kültür ile diğer ayrıntılar bellek arşivimde çağrışımlar bırakıyordu.Hangi kültürün, yalnızlığın ve yaşanmamış çocukluklarının esiriydi bu gördüklerim. Örnek aldıkları sadece bu yaşam biçimi de değildi elbet.

Gabriel Garcia Marguez’in dediği gibi “İnsanın yaşadığı değildir hayat, aslolan hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırlandığındır” mıydı.? acaba.
Osmanlı Saray, Türkiye Cumhuriyeti köşk ve turizmin gururu beş yıldızlı otellerde görev yapmış ustalarımızın bizlere az mı katkısı vardır. Çocukluk yıllarımda gurbette çalışan aşçılarımız/garsonlarımız ilçemize, siyah takım elbise/ayakkabı/kravat ve beyaz çoraplı giyimleri ile çok şık gelirler ve Bizim Nihat’ın cipiyle köylerine çıkarlardı.Mengen’e geldiklerinde, o zamanki adıyla büyük şehir yaşamlarını öyle bir bezeyerek anlatırlardı ki, oraları görmeden, bilmeden her şeyi bilir olurduk.

Bu cesaretle ve bilgilerle büyük şehirlere çıkışlarımız sıkıntılı olmamıştır, yabancılık çekmemişizdir. En yakın bir restoranda yada bir otelin mutfağında, resmi, özel her aşevinde ustalarımıza rastlamak mümkündür ve çalıştıkları yerin en güzel mekanında mutlaka bir ikramları olmuştur.
Kapaklı bakır sahanları, tahta kaşıkları, sofraları, ibrikleri, üç etekleri, köçekleri, davul ve zurnamızı, oda şenlik ve kına gecelerini ve en önemlisi usta aşçılarımızı hiç unutmayalım.

Demem odur ki; yaşadığımız beldenin ve değerlerimizin farkında olmak, kültürümüze saygı duymak, çevremizi, tabiat ahengimizi korumak, ilçemiz için olumlu projeler üretmek hedefimiz olmalıdır.
Türkiye’nin ve Dünya’nın şiddet üzerinde bu kadar yoğunlaştığı ve gündemimizi bu kadar meşgul ettiği şu günlerde; memleketimize paylaşımları, destekleri ve attıkları bu güzel manevi tohumlar için Üstüdan-ı Matbah-ı Has* larımıza ve yolumuza/yordamımıza rehber olanlara/yol alanlara binlerce teşekkür.

 
Toplam blog
: 62
: 690
Kayıt tarihi
: 04.01.07
 
 

Aşçıları ile ünlü Mengen doğumluyum. Beden Eğitimi Öğretmeni, güzel sanatlara ilgili, sporu mesle..