Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Temmuz '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Sorumluluk bilinci

Sorumluluk bilinci
 

Görev ve sorumluluk


"Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşam yollarını alışkanlık haline getirmiş uluslar; önce onurlarını, sonra özgürlüklerini, daha sonra da geleceklerini kaybetmeye mahkûmdurlar."K. ATATÜRK

İnsanlar eşit doğmalarına karşın; becerilerde olsun, yeteneklerde olsun, kültürlerde olsun çeşit çeşittir. Herhangi bir değerlendirmede, bu özellikler göz önü edilirse bireyin vicdanında rahatlama olur. “Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek” insanları da, içinde bulundukları toplumları da yüceltir. Testiyi kıranla suyu getiren bir tutulursa; alışıla gelen gelenek görenek ve değer hükümlerinden sapmalar ortaya çıkar ve hatlarda karışma olur.

TDK Türkçe Sözlüğü’ne göre sorumluluk: Kişinin kendi davranışlarını ya da kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesidir.

Bir başka deyişle sorumluluk; bir görevi üstlenme, bu görevin gereklerini yerine getirebilme ve bu sürecin olumlu-olumsuz sonuçlarını onaylama anlamına gelmektedir.

Sorumluluğun bilicindeki bireyler; karar alımında tüm kararları devinime geçirebilirler. Değer yargılarını gözetip bağımsız davranabilirler. Gereksinimlerini giderip kararlarını verebilirler. Yaptıkları işi sonuna dek götüren sorumlu bireylerdir.

Sorumluluk bilinci olan bireyler, yaptıklarının ve yapamadıklarının sorumluluğundadırlar. Sorumluluk almak ve başkalarını suçlamak birbirine karşıt durumlardır. Kendi tutum ve davranışlarına göz atmayıp suçu başkalarında arayanlar, kendilerini geliştiremezler. Oysa eğitim ve toplum bireylerden olumlu yönde değişim bekler.

Üstlendiği görevi gereğince yapan, bulunduğu toplumu onurla temsil edebilen, sosyal ilişkilerinde güçlü bireyler oldukça; o ülke sürekli ilerleme görülür.

Her kurumda, her toplumda ve her ülkede görev ve sorumluluk duygusu olan; aldığı işi yapabilen; başka bir deyişle Garcia’ya mektup götürebilecek insanlara gereksinim vardır. İşte sorumluluk bilinci’ne örnek özgün bir metin.

***

Garcia (Garsiya)’ya Mektup

Amerika Birleşik Devletleri ile İspanya arasında savaş çıktığı zaman, Küba’da bulunan Amerika kuvvetleri Başkomutanı General Garcia ile derhal haberleşmek gerekiyordu. Garcia, Küba’nın sarp dağları arasında bir yerde idi; ama nerede olduğunu da kimse bilmiyordu. Kendisine telgrafla da, posta ile de haber göndermeye imkân yoktu. Hâlbuki Amerika Cumhurbaşkanı mutlaka onu bulup kendisiyle işbirliği yapmak zorunluluğunda ve azminde idi. Ne yapabilirdi?

Birisi Cumhurbaşkanı’na dedi ki: “Garcia’nın yerini bulacak tek adam tanıyorum o da Rowan’dır.” Rowan’ı derhal çağırttılar ve Garcia’ya verilecek mektubu kendisine teslim ettiler. Rowan mektubu nasıl aldı? Deriden bir kese içen koyup kalbinin üstüne nasıl bağladı ? Dört gün sonra bir gece yarısı Küba kıyılarına nasıl kayığını yanaştırıp oradan bataklıkları, balta girmemiş ormanları nasıl geçti? Garcia’ya mektubu teslim ettikten sonra Amerika’ya nasıl döndü? Bunların hiçbirisi üzerinde duracak değilim. Size asıl söylemek istediğim şudur: Cumhurbaşkanı Garcia’ya teslim edilecek bir mektubu Rowan’a verdi. Rowan mektubu aldı ve “Acaba Garcia nerede?” diye sormadan doğruca işine gitti.

İşte bronzdan heykelleri yapılacak ve dünyanın her okuluna anıtı dikilecek insan örneği! Gençlerin en büyük ihtiyacı, kitaplardan yalnız şunu bunu öğrenmek, şu veya bu şey hakkında bilgi toplamaktan çok; dürüst, güvenilir, hemen işe sarılır, enerjisini bir yerde toplar adamlar olmaları ve ele aldıkları işi gerçekten başararak “Garcia’ya haber götürmeleri” dir.

General Garcia çoktan ölmüştür, fakat başka Garcialar yaşamaktadır. Bir çok elin birden çalışmasını gerektirecek herhangi bir işe girişen kimseler arasında zihnini, gayretini bir şey üzerinde toplayıp çalışmaktan aciz olanları görüp de üzüntüye kapılmayan kimse yoktur. Baştan savma iş görme, ahlaksız, dikkatsizlik ve gönülsüz çalışma, bu gibi insanların başlıca prensibidir. Hâlbuki bu suretle hiç kimse hayatta istediği başarıya ulaşamaz.

Yazıhanenizde oturuyorsunuz. Emrinizde altı memurunuz var. Birini çağırıp deyin ki: “Ansiklopediye bakın da Correggio (Koreciyo)’nun hayatı hakkında bana lütfen kısa bilgi getirin.” Bu adam size yavaşça: “Peki efendim.” Deyip ricanızı yerine getirmeye gidecek mi, diyorsunuz? Ne münasebet! Önce yüzünüze şaşkın şaşkın bakacak ve şeyle bir şeyler soracaktır:

- Corregio kimdir?

- Hangi ansiklopedide?

- Bu benim vazifem mi?

- Acaba Bismark mı demek istediniz?

- Bu işi başkasına yaptırsanız nasıl olur?

- Size kitabı getirsem de kendiniz baksanız olmaz mı?

Bahse girerim ki siz bütün bu sorulara cevap verdikten sonra da memurunuz gidecek, bir başka arkadaşına soracak, sonra da gelip size ansiklopedide böyle bir adam olmadığını söyleyecektir.

Tek başına bir işe girişme konusundaki bu manevi düşkünlük, bu irade zayıflığı her derdin başıdır. İnsanlar kendi işleri için uğraşmazlarsa onlardan toplum için ne beklenebilir ?

Bir sekreter alıyorsunuz. Başvuranların çoğu da doğru dürüst imla, noktalama bilmez; öğrenmeye de lüzum görmez. Böyle bir kimse Garcia’ya mektup götürebilir mi? Beni büyük bir fabrikada gezdirirken ustabaşı parmağıyla birini göstererek: “Şu muhasebeciyi görüyor musunuz?” dedi. “Evet, nesi var?”, “Hiç çok iyi muhasebecidir; fakat onu bir iş için gönderecek olursanız belki o işi başarır; ama yolda giderken şuraya buraya uğraması, işin görüleceği yere varınca da niçin oraya gittiğini unutması pek mümkündür.” Böyle bir adama güvenip de Garcia’ya gönderilecek mektubu teslim edebilir misiniz?

Her işyerinde durmadan beceriksizleri atıyorlar. Bu daima böyle olur. Bu da en iyilerin seçilmesi demektir. Gayet tabii olarak her işveren, en iyi ve en kabiliyetlileri, yani Garcia’ya mektup götürebilecek olanları alıkoyar.

Benim en cana yakın ve övülmeye layık bulduğum adam, başında bir denetleyici yokken de işini dürüstçe yapan adamdır.

Ben, kendisine Garcia’ ya götürülmek üzere bir mektup verildiği zaman işi üzerine alan ve hiç saçma soru sormayan, bu haberi yerine götürmeden içi rahat etmeyen adama bayılırım. Uygarlık, yalnız ve yalnız böyle insanlar aradığını avaz avaz haykırıyor. Böyle bir adamın istediği her şey olur. Bu adam dünyanın her memleketinde, her şehrinde aranır. Her yazıhanede, her dükkânda, her fabrikada istenilen ve özlenen adam budur. Bütün dünya Garcia’ya mektup götürecek adamlar arıyor.”

Elbert Hubbart (Garcia’ya Mektup, 1936) Türkçe Dersleri 3

*

 
Toplam blog
: 782
: 1295
Kayıt tarihi
: 18.08.08
 
 

Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nu, İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü, İstanbul Çapa M..