Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Kasım '10

 
Kategori
Güncel
 

Sosyal Ağ(da) İnsanlığı

Sosyal Ağ(da) İnsanlığı
 

Facebook hadisesiyle tanışmam 2005 ortalarıdır. O zamanlar İngiltere'de master yapan bir arkadaşımın ısrarıyla zoraki bir tanışma oldu yani. Yaklaşık 6 ay sürdü siteye ısınmam. Belkide o dönem dilinin sadece İngilizce olmasından ve sitenin ilk başlarda karmaşık gelmesinden kaynaklanıyordu tam hatırlamıyorum. Yinede mana verememiştim ; ne yapılır, ne edilir, amaç nedir koca bir belirsizlikti. Bilen bilir, o dönemler Yonja ve 80630 çok popülerdi (hala öylemi bilemiyorum). Üyeliğimden kısa bir süre sonra gazetelerde sayfa sayfa resimler, yazılar çıktı Facebook ile ilgili. Arkadaş listem hızla artmaya başlamış, eski arkadaşlar hortlamış, mevcut olanlar sayesinde sayı gitgide artmaya başlamıştı.

Zaman geçti, sosyal ağlara takılı kaldı cemaat. Bilgisayarı ekran-klavye-mouse üçlüsünden ibaret sananlar bile Facebook'ta profil sahibi olmaya başladı. Zira artık Facebook anadilimiz bile çevrilmişti. Hatta bugün bile giriş sayfasına baktığınızda Kürtçe dil seçeneği olduğunu görebilirsiniz. İnsanoğlunun en can alıcı noktalarından biri olan 'dil' mefhumunu önemsedikleri için 500 milyon üyesi olması normal değil mi ?

Bugün sitenin genel içeriği ve amacına baktığımızda herkes kendince bir yorum çıkarabilir aslında. Benim için insanların anlamsız video paylaşmaları, yüzlerce resim dolusu albümlerini yayınlamaları bir zaman sonra heyecan verici olmamaya başladı. Listesindeki arkadaş sayıları abartılı rakamlara ulaşan kişilerin profillerindeki komik, sonradan görme hallerini resmetmeleri işin cabası. Zaman öldürmekten ibaret bu eylemlerin yanında faydalı şeylerinde olmadığını söyleyemem. Çeşitli etkinliklerin haber verilmesi, arkadaşlardan gelen davetiyeler, doğum günü habercisi yararlı sayılabilecek özelliklerden.

Popülaritenin tavan yaptığı bu dönemde zaman zaman haberlerini okuduk, şaşırdık, belkide gıpta ettik. Bu müsibet sosyal ağı başımıza ören genç arkadaş 1984 doğumlu Harvard'ın havasını solumuş bir tekno-manyak. Milyar dolar serveti olan Mark Zukenberg nasıl, neden niçin böyle bir işe girişmiş diye anlamak artık kolay. Zira Hollywood ahalisi boş durmayarak bu sorulara cevap olan bir iş çıkarmış. Yedi, Oyun, Dövüş Klübü ve Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi gibi filmlere imzasını atmış yönetmen David Fincher elini çabuk tutmuş , dünyayı saran bu sosyal ağ çılgınlığını The Social Network adıyla beyaz perdeye aktarmış.

İntikam soğuk yenen bir yemektir felsefesiyle yola çıkarak, önce hamurunda varolan tekno-zekasını mevcut sistemi baz alıp bir 'sosyal ağ' fenomeni yaratan Mark için hayat aslında pekte renkli değildir. Terk edilen genç bir adamın intikamı önceleri 'en güzel kız kim' oylamasıyla başlayıp, daha sonra blogunda yazdıklarıyla zirve yapar. 'Mevcut sistem' dememdeki kasıt, aslında Facebook'un bugünkü halinden pekte uzak olmayan bir formatın zaten hali hazırda varolması ve Mark'ın bu formatı bugünkü haline getirmesinden ibaret. Eduardo Saverin ile yola çıkan Mark'ın filmdeki hikayesine bakıldığında aslında kaş yapayım derken göz çıkardığına şahit oluyoruz. Yada ciddi bir nankörlük hadisesi var desekte olur. Hamurundaki yetenek elbetteki başlarda havadan sudan gelen kaynakla beslenmiyor. Eduardo sayesinde sitenin alt yapısı oluşup, gelişimi kaydedilirken araya giren Sean Parker (Justin Timberlake) yüzünden kısa süre içinde kahramanımız rotasını şaşırır. Filmde hikayenin nasıl başladığı ve nasıl son bulduğu biraz karışık ama heyecanlı bir dilde anlatılmış. Olaylara bakınca Mark Zukenberg'in dediği ''Başlangıçta okuldaki arkadaşların birbirleriyle tanışmalarını amaçlamıştım ancak sonra tuttuğunu görünce bunu yaymaya karar verdim'' gibi bir hadiseden bahsetmek herkesi kandırmakla eşdeğer.

IMDB'nin 10 üzerinden 8.5 verdiği kadar bir film görmedim ben. Belki bu bol keseden puanlar mevzunun her daim güncel olmasından ileri geliyordur. Justin Timberlake , David Fincher ve Facebook bu filmi ilgi çekici kılan hususlar. Ayrıca sitenin ilk kurulma aşamasında fazlasıyla teknik terim kullanılmış ki bu gayet normal. Teknolojinin teknik kısmına uzak kimseler için kulağa yorucu gelebilir. Alt yazılı bir film izlediğim için özellikle Mark Zukenberg'in hızlı konuşmasını takip etmekten bir süre sonra usanabiliyorsunuz. Bu arada Justin için film boyunca 'şarkıcı' kimliğini hiç hissettirmedi desem abartmış sayılmam.

Uzun lafın kısası kendini bu sosyal ağa kaptıran tüm insanlık artık bu hikayeyininde nasıl çıktığını okumanında ötesinde görmüş oldu. Darısı diğer alışkanlık yapan ağların başına diyelim.

 
Toplam blog
: 42
: 2022
Kayıt tarihi
: 05.08.10
 
 

1983 İzmir doğumluyum. Doğduğumdan beride bu şehirde yaşıyorum. İlk, orta, lise ve üniversite hay..