Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Şubat '17

 
Kategori
Fizik
 

Stephen Hawking’in büyük sınavı

Stephen Hawking’in büyük sınavı
 

Stephen Hawking evrenin gizemlerini çözüyor


Herbirimiz bu dünya tiyatrosunda farklı vazifelerle görevli oyuncularız. Bazılarımızın yaşam planları diğerlerine göre daha kolayken, bazılarımızın da kaderi planları çok daha yoğun ve zor. Stephen Hawking bu bağlamda bana göre çok büyük bir ruhsal vazifeyi dünya planında yerine getirmekte olan yüce bir ruh.

Düşünsenize hayatının ilk dönemlerinde sağlıklı ile kas erimesi hastalığına yakalandığı o dönemden sonra inanılmaz zor bir imtihandan geçerek bu günlere gelmiş.

Kaslarının her geçen yıl daha da çok erimesi ile zaman içinde elektrikli tekerlekli sandalyede geçireceği bir yaşama mahkum olmuş.

Hatta bu da yetmezmiş gibi İsviçre’ye tatile gittikleri dönemde hastalanması sonucu geçirdiği bir ameliyat ile konuşma yeteneğini de kaybederek elektrikli sandalyesine bağlı özel bir klavye ve ekran sistemi ile bugün tüm dünyanın bildiği o elektronik ses ile iletişim kurabilir hale gelmiş.

Yapılan bilimsel çalışmalar aklımızın dilimizden 4 kat daha hızlı çalıştığını gösteriyor. Düşünsenize onunkisi hızlı, gelişmiş bir beyin düşünceleri kelimelere çok daha yavaş dökerek ne kadar zor bir sınavdan geçiyor.

Hatta bedeninde sadece tek bir parmağını oynatabildiği için bu hız çok daha fazla düşüyor.

Ateş ile temsil edilen ruhun toprak ile sembolize eden beden ile sınavında kolay olmayan bir yolculuk bu.

Ancak “her şerde bir hayır vardır” derler ya, işte o misal bedenin kısıtları içine mahkum olan bu süper beyin bu kısıtlı imkanları aşmak için yeni düşünce sistemleri, yeni görselleştirme becerileri, yeni hayal etme imkanları geliştirerek kağıt, kalem, bilgisayar vs gibi modern araçlar ile yapamadıklarını salt zihin ile yapabilir hale gelmiş.

Bir bilim insanın tahta önünde saatlerce yazıp çizerek, silerek ve değiştirerek ve saatlerce saat karşılıklı tartışmalara girerek imza atabileceği buluşlar ve yeniliklere Stephen Hawking daha çok beyninde yaşayarak ve beynindeki gizleri yavaş bir şekilde etkileşime sokarak ulaşabiliyor. Bu yüzden de aradaki fiziksel kısıtları aşmak için zihnini doğal olarak geliştirmiş.

Modern nörolojide “NÖROPLASTİSİTE” diye bir kavram var. Tüm beynimiz 100 milyar nöronun oluşturduğu bir ağdan oluşmuş. Özellikle 0-3 yaş döneminde yetişkin bir insanın beyin hacminin %55’i gelişiyor. Bu gelişimi de çok büyük bir nörolojik gelişim izliyor elbet. Ancak bu nörolojik gelişimin kalitesini nöronların birbirleriyle yaptıkları sinaptik bağların sayısı belirliyor. Bunu şekillendiren ise çocuğun etkileşimde bulunduğu deneyim sayısı. Çocuk ne kadar çok deneyim kazanacağı ortamda olursa o kadar çok nörolojik açıdan gelişiyor. Bu da zeka kapasitesini etkiliyor. Bu gelişim elbet ileriki yaşlarda devam ediyor ancak ilk 7 yaş çok önemli. 11 yaş ile bilinç şekilleniyor. Bundan sonraki en büyük durak ergenlik çağı.

Bunları anlatmamın sebebi şu. Nöro-plastisite kavramı ile bilim diyor ki, nöronlar ve onların birbirleriyle oluşturduğu ağlardan oluşan zihnimiz bir plastik gibi tekrar şekillendirilebilir. Yani, kendimizi baştan yaratmak mümkün. Ancak bunun için tüm o geçmiş yıllar boyunca gelişen ve belki de katılaşmaya yüz tutan zihin haritasını değiştirmek için büyük bir enerji gerek. Bu yüzden de bu tür değişimler için gereken eşik enerjisini herkes yakalayamıyor ve arzuladığı değişimi yaratamıyor.

Bu eşik enerjisini yaratacak olan şey de anlam ya da mecburiyet. Hayaller anlamlarımızı tekrar şekillendirebiliyor. Ya da Stephen Hawking’in durumunda olduğu gibi fiziksel kısıtlarını hayaline ulaşmak ve evrenin gizlerini çözmek için aşmaya mecbur olan bir insan o eşik enerjisini çektiği zihinsel ıstırap ile aşıyor. Bu ıstırabı ona uzun dönemde ihtiyacı olan sabır, sebat ve dayanıklılığı veriyor. Hayallerine ulaşmak için tüm zihin haritasını ve zihnini değiştiriyor otomatik olarak.

Elleriyle tahtada veya kağıt üstüne yapamadığı işlemleri ve uzun formülleri aklından yapabilmek için muazzam bir hafıza, görselleştirme becerisi ve imgeleme yeteneği zaman içinde gelişmiş.

Tüm bunları kağıda kitaba ve insanlara aktarabilmek için muazzam bir sabır geliştirmiş olmalı.

Onun ne yaşadığını kendisinden başkası bilemez. Nasreddin Hoca da kendisi damdan düştüğünde ona damdan düşen bir doktor istememiş mi? O yüzden biz ne desek, ne kadar empati kursak boş.

Stephen Hawking’in evrenin gizemlerini bir bir çözmesi karşısında hepimiz büyük bir heyecan ve hayranlıkla şaşırıyoruz. Belki de tüm bu başarılarının ardında onu zihnine hapseden hastalığı vardır. Zira, evrenin gizemleri çok uzun zaman süren zihinsel çözümleme ve çaba gerektiriyor ki, Stephen Hawking’e de hastalığı ve hastalığını yenmek için geliştirdiği yeni zihinsel kapasiteler bu zamanı ve araçları veriyordur belki de.

Ancak bu büyük insan sayesinde artık evrenin gizemlerini çözmeye çok daha yakınız. Onun açtığı bu yol sayesinde bu bilgiler ileride evrende fiziksel olarak çok daha büyük mesafelere seyahat edebilmemize olanak sağlayacak teknolojik gelişmelerin kapılarını bizlere açıyor. Şu ana kadar yaptıklarına bakılırsa, belki de onun görevi budur.

 

Sevgiler,

Kenan Kolday

https://twitter.com/Naacel

https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday

https://instagram.com/naacel/

http://naacel.blogspot.co.uk/

http://www.felsefetasi.org/author/kenan-kolday

 

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..