Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Striptizci cesareti

Striptizci cesareti
 

Kaynak: http://www.haydi.net/yabanci_guzeller/Demi_Moore.asp?sira=18


Yıllar geçip, yaşam hakkında bilgi, görgü, deneyim arttıkça; insan ister istemez yaşadıkları (geçmiş) ile yaşamakta oldukları (şimdi) arasında bağlantı kurmaya başlıyor. Tabii ki bu bağlantı; süregelen eylemler zinciri gibi değerlendirilmemeli.!. Bir olay, bazen hiç alakası olmayan konuları çağrıştırıyor; bazen ise (tabiri caizse) "cuk" oturuyor.

Dünyamızın ve ülkemizin önünde aşılması gereken bir sürü kritik sorun varken, yapılması gereken binlerce önemli iş yerine; maalesef, Türk halkının önüne türban konusu (tekrar) kondu. Gayet güzel bir servis ile...

Tabii bu durum karşısında zihnim hemen gerilere gitti; geçmişi taradı. Geçmişe; geçmişten bugünlere ve belki geleceğe... İlk aklıma gelen; rahmetli babamın yaşadığı olaydı.

Devlet memuru idi ve o günler bakımından önemli bir pozisyonda idi. Bu nedenle (o günün şartları içinde) zor bir karar vermek durumunda kalmıştı (çok yönden düşünülmesi gereken bir karardı...)

Küçük bir şehirde, işi elverdiği ölçüde ve özellikle hafta sonları ve yaz aylarında; akşam, yatsı için camiye giden babam, camiye gitmeme kararı almıştı.!!!. Nedeni ise; bir partinin seçim propogandası için yaptığı ziyaret sırasında yaşananlar idi... Yaşananlar, tanık oldukları; babamın çok ağrına gitmişti.

Parti lideri, aynı vakit namazını 3 camiye giderek kılmıştı. Tamamen oy endişesi, ibadetin kendine özgü (Allah ile kul arasında olma) durumunun önüne geçmiş, ibadet alanına siyaset girmişti. Babam bana; "oğlum, ben bir devlet memuruyum, sorumluluğum var... ibadet benimle Allah arasında... bu yaşananlardan sonra şimdi benim camiye gitmeme imkan kaldı mı..!" demişti. Beş vakiy namazında idi, ama bu durum onun böyle bir karar almasına neden olacak kadar açıktı, net idi ve de acı idi..!

Camiin; bireyin inancını yaşama; ibadet etme (yeri olma) özelliği örselenmişti.

Neredeyse 34 - 35 yıl geçti. Bugün yaşadıklarımızı gördüğümüz zaman, sorular sıralanıyor ardı-ardına; bu ısrar; bu karar kime yarayacak? Neye, kime hizmettir bu?

Allah ile kul arasına (adeta ısrarla) girmek; İslamı "sahiplenmek", bu güzelim toplumun dokusunu yaralamadı mı? Bu şekilde, bu değerli toplumun unsurunun biri birine olan güveni zayıflamadı mı? (daha doğrusu zayıflatılmış olmadı mı?); toplumdaki "karşı" taraf, "karşı" tarafa (karşı) tahrik olmadı mı? Bu vb kararlar hangi iman sahibini ve ne şekilde Allah 'ına yakınlaştırmış olacak? Benim kapasitem, bunlara cevap bulmaya; bunları anlamlandırmaya yetmiyor maalesef...

Yıllar önce Demi Moore 'un başrolde oynadığı bir film vardı. Bir striptizciyi oynuyordu.

"Şimdi nereden çıktı bu yaaa?" diyeceksiniz elbette...!..

Yazımın başlığı; -Striptizci Cesareti-...

İçerik; Türk siyaset yaşamından (anılarla) örnekleme...

Sonra (son bölümde) yine striptizci..?

Striptizci deyip geçmeyin.

Çoğumuz, bazı işleri ya küçümseriz ya da temeldeki kimliklerimizle değerlendiririz. Erkek kimlik için striptizci caziptir, cinselliktir. Kadın kimlik için rakiptir, risktir.

Bir tiyatrocu için sıradan gelebilir... Striptizci, çalıştığı işletmenin sahibi için kazanç kaynağıdır. İşletmenin bulunduğu sokağı süpüren çöpçü için ulaşılmaz olabilir...

Eğer istersek, bunları sayfalarca sıralar dururuz (kimbilir, belki bu sıralama çok ilginç te olabilir...) Fakat netice itibariyle; striptizci soyunur.

Karşı cinsten onca insanın gözü önünde; işinin gereğini yerine getirmek için...(aslında -rolüne- soyunur). Soyunur ve soyunurken tahrik eder. İşin özü bu kadar basit. Basit te"...EEEEEEeeee ne var bunda yani..." duyar gibi oluyorum :))

Biz insanlar düşünen varlıklarız. Tanrının bize verdiği en büyük armağan aklımız-beynimiz... Peki biz striptizcinin yaptığını beyinlerimizde yapsak n'olur acaba? Hiç aklınıza geldi mi?

Özellikle, toplumda sorumlu konumda olanlar; ister özel sektörde, ister kamuda... İster akademide, ister çarşı-pazarda...

Kendi düşünce gerçeğimizle yüzleşmek için; zihnimizin kıyafeti olan ve her zaman ön planda bulunan; bizi birey olarak sağlıksız şekilde yönlendiren egomuzdan sıyrılmak için... (düşüncelerimizi soysak soyabildiğimizce...)

Egomuzun; hırslarımızın, tatminsizliğimizin yükünü atsak ta üzerimizden; kendi gerçeğimizi, özümüzü, insan olduğumuzu görebilsek tüm çıplaklığı ile! Ne dersiniz?


Kimbilir, ne kadar zordur onca insanın önünde soyunmak... Para için, onca risk taşımak. Kıyafetlerin ağırlığından yavaş-yavaş kurtulurken; striptizin hafifliğini yaşamanın ikilemi ne kadar zor olsa gerek...

Peki, ya birey olarak düşünce kalıplarımızı zorlasak... Düşünce kalıplarımızı giysi gibi algılayıp çıkarsak? Hem de izleyici falan olmadan... Biz-bize... Kendi başımıza bunu başarabilsek, doğrulara ulaşmayı hedeflesek!

SÖZDE ÇOK KOLAY GELİYOR DEĞİL Mİ..?

İşte Striptizci Cesareti... Hatta, çok daha fazla CESARET gerektiren ÇOK ÖNEMLİ bir karar!

NE İÇİN?
KENDİMİZ İÇİN.
AİLEMİZ İÇİN!
VATANIMIZ, MİLLETİMİZ, DEVLETİMİZ İÇİN!
BU GÜZEL EVREN İÇİN!

Denemeye ne dersiniz?

TÜM SEVENLERİN VE SEVİLENLERİN 14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜNÜ KUTLARIM.

HER BİREY, SEVME YETİSİNE VE SEVİLME DEĞERİNE SAHİPTİR.

Sağlıkla- Sevgi ile kalın.

Tarık Toraman

10.Şubat.2008

 
Toplam blog
: 38
: 629
Kayıt tarihi
: 21.09.07
 
 

Merhaba, MilliyetBlog 'un ilkeli yönetiminin yanı sıra; sağlamış olduğu sürekli gelişim içindeki ..