Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '10

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Su!.. onur!.. yüzleşme ve insan için Pazar günü sokaklara!..

Su!.. onur!.. yüzleşme ve insan için Pazar günü sokaklara!..
 

SUYUMA ONURUMA DOKUNMA!


Su!.. Onur!.. Yüzleşme ve insan için Pazar günü sokaklara!..

Duy!... Duy!... Duy!...
14 MART 2010 PAZAR günü çık evinden...
Boşalt odalarını...
Ama bir köprüye git ama yollara…
İlla meydanlara…
***

Bahar!...

Sesiyle, toprağının coşkusu, çiçeklerinin gürültüsüyle…Kapınızı çaldı çalacak. Edirne’de kar, Antakya’da su!.. İzmir’de yağmur olsun. Ankara’da güneş ısıtsın bakışları, Çoruh’da derenin kıyıcığında merakla bekleşsinler!...Yuvarlakçay’da uyumazken bedenler korkuyu kovsun Munzur’da Hızır!...Hürmet sözdür dudaklar değince suya. Derttir birini kaybetmemek, oğlunu bırakmak kurda kuşa. Ağıttır dilin ağzın yandığında defalarca. Aynı gözyaşı akmıyorsa yaşamışsın neye yarar?...Evin kireç badanasını yap ve çık sokağa. Arın gölgelerinden. Ürpersin bırak küçüklüğün. Kaybolmaktan iyidir varlığı savunmak…

SUYUMA ONURUMA DOKUNMA!

ALLIANOI, MUNZUR, HASANKEYF, YUVARLAKÇAY…İSYAN’DA

KARADENİZ, ÇAĞLAYAN, AKSU, CİLO… BAŞINI DENİZE EĞMİŞ HORON TEPİYOR..

DUY!.. DUY!.. DUY!..

14.MART.2010 PAZAR GÜNÜ ÇIK EVİNDEN...

BOŞALT ODALARINI...
AMA BİR KÖPRÜYE GİT AMA YOLLARA…
İLLA MEYDANLARA…

14 MART 2010 PAZAR GÜNÜ… SAAT: 13.00’DE
İZMİR KONAK ESKİ SÜMERBANK ÖNÜNDE TOPLANIYORUZ...

Kanat çırpışlarını duyuyor musunuz kuşların?.. İnsanların telaşlı koşuşturmalarını?.. Yüreğinizdeki aşkı. Elleriniz yanıyor mu umuttan yana?.. Merakta mısınız gelecekten yana?

HAYDEE ÖYLEYSE!..

GELECEK, BARIŞ, SU VE KÜLTÜR İÇİN…

BARAJ VE HES MAĞDURLARI TOPLANIYORUZ….

"Allianoi, Hasankeyf, Munzur... geleceğinizdir... Kafanızı kuma aklınızı suya gömmeyin..."

**********

BİZ SENİ TÜKETTİK

Sana döner hep yanlış ezberlerim. Yüreğini acıtır. Susarsın. Bir susarsın, iki susarsın. Daha çok artar seni incitmem, uzun yıllar boyunca hep talep ettim. Benim ya; yaşayanların en üstünü, en akıllısı. Egemen olmalıydım sana. Sen insanlar içindin. Sen hiç tükenmez, kirlenmez ve sonsuza dek bizimleydin. Öyle öğrettiler bana. “Bu doğal kaynakların hepsi senin için, tüket” dediler.

“Para en büyük değer, sat ve satın al.” dediler.

Sen, sana egemenler için en büyük ve en ucuz ham maddeydin. Ve çok para ediyordun.

Taşın, toprağın, odunun, çiçeğin, sebzen, meyven, etin, sütün, yumurtan, derin, kürkün, çeliğin, altının, elmasın ve daha pek çok ürününle ne çok para ediyordun. Hızla artan birey sayımla tükettikçe tüketiyorduk. Tükettikçe çoğalıp, çoğaldıkça daha çok, daha çok tüketiyorduk...

Satın alabilmem için, önce tüketmem gerekiyordu. Seni yağmalayanların daha çok kazanması için daha çok tüketmem gerekiyordu. Ve seni yok etme suçuna ortak oluyordum.

Oysa ne kadar azdı gereksinimlerim. Bedenimdeki yaşam ne kadar uyumluydu. Orada da sen vardın. Oluşan zehirleri bertaraf edip, uzaklaştıran ya da zehirsiz hale getirip, tekrar bana veren. Senden aldıklarımı yararlı hale getirip, hücrelerime sunan, onların artıklarını hızla toparlayıp dışarıya atan, hangi doku ve organım hastalanıp, bozulursa onu tamir edip, iyileştiren. O evrensel uyum sendin.

Ben seni tükettim.

Bakteri genlerini alıp, mısır bitkisine ekleyip, onların yaptığı toksik etkiyle, üzerine konup, beslenen böcekleri, kurtçukları zehirleyip, öldürdüm. Sonra, zehirlenen kertenkele, kuş ve onlarla beslenen bütün besin zincirini zehirleyip, zarar verdim.

Daha pek çok gen eklenmiş bu GDO’lu; soyayı, kanolayı, domatesi, patatesi yedim, yedirdim. Onların bana ve türüme ne yapacağını hiç sormadım. Sorgulamadım. Tarlada yetişen bu garip ürünlerin, tozlaşma ile doğal florayı bozup, değiştireceğini düşünemedim.

Ben seni tükettim.

Toprağına zehirler attım. Böcek öldürücü dedim, kimyasal gübre dedim, hormon dedim attım.

Altın çıkaracağım ilkel yöntemle ucuz olsun dedim siyanür attım, Nikel çıkaracağım dedim tonlarca sülfirik asiti tependen indirdim. Fabrika atıklarımı salıp, topraklarını, sularını, havanı zehirledim ve içlerindeki tüm yaşamı yok ettim.

Fabrikalarda, termik santrallerde kömür, petrol yakıp, havanı zehirledim. Yetmedi çıkan gazlarla sera etkisiyle yeryüzü sıcaklığını arttırıp küresel iklim değişikliğine sebep verdim. Bütün bunları ben, insanlara rahat ve kolay yaşamı sunup. Kendim de rant kazanmak için yaptım.

Ben seni tükettim.

Odun hammaddesi deyip, ağaçlarını kestim, yerine yeni fidanlar dikmedim. Tarla açacağım, yerleşke yapacağım dedim ormanlarını yaktım. İçindeki canlılarla bir ekosistemi yok ettim. Böylece binlerce yılda oluşan toprağı ele, yele, sele verdim. Erozyonla toprağını bitirdim.

Ben seni tükettim.

Oysa, sana dost ne çok enerji kaynağım var ülkemde. Güneşim var, rüzgarım var, termalim var. Sana hiç bir zarar vermeden, seni ve kendilerini tüketmeden milyonlarca yıl gereken enerjiyi sağlayacak, seni mutlu edecek yenilenebilir enerji kaynakları.

Bütün bunları maliyeti fazla diye kullanmayıp, kömüre petrole devam edip, hidroelektrik santraller kurarak temiz enerji diye özgür akan sularımızı hapseyledik. Oradaki ağaçları, toprağı ve ekosistemi altüst ettik.

Biz seni tükettik.

“Her şey insan içindir” söylemiyle insanı doğal çevrenin merkezine oturttuk. Oysa o yerin sahibi sendin. Sen tüm yaşam kaynaklarınla merkezde olmalıydın. Hepimiz sana koruma hizmeti vererek, kendimizi de korumalıydık. Ezberimizi değiştirip; “HER ŞEY DOĞA İÇİN, YAŞAM İÇİN” demeliydik. Biz seni göremedik. Duyamadık. Göz yaşlarını ziynet sanıp onlarla süslendik.

Şimdi o evrensel dilinle ne söylediğini hepimiz biliyoruz. Sen de bizi tüketeceksin, devam edersek eğer hala canını yakmaya. Seni yağmalamaya.

Ne desen haklısın. Ne yapsan haklısın. Biz herşeyi hakkettik.

Biz, biz seni tükettik. (Merih Yücel )

 
Toplam blog
: 221
: 1905
Kayıt tarihi
: 27.09.06
 
 

Evli bir kız çocuğu babasıyım. Yüksekokul mezunuyum. Bir kamu kurumunda çalışıyorum.16.03.2017 ta..