Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '10

 
Kategori
Deneme
 

Suç ve devrim

Suç ve devrim
 

Suç, toplumsal düzenin çarpıklıklarına karşı bir protestodur demiş Dostoyevski. Aynı zamanda suçlunun suçu gerçekleştirme anında hasta olduğunu da iddia ediyor. Her türlü cinayeti veya başka suçları işlemeye hakkı olan birtakım insanlardan ve bunlar için yasa ve benzeri birtakım engellerin bulunmadığından söz eder. Aslında İnsanlar "olağanüstüler" ve "sıradanlar" olarak ikiye ayrılırlar.

Sıradan insanlar uysal, söz dinler kişiler olarak yaşarlar ve yasaları çiğneme hakları yoktur. Çünkü onlar adları üstünde, sıradan insanlardır. Olağanüstü insanlara gelince, bunların her türlü suçu işlemeye, kanunları çiğnemeye hakları vardır. Çünkü onlar olağanüstü insanlardır. Bu şu demektir. Olağanüstü insan ideallerinin gerçekleşmesi için gerekiyorsa ki, bu ideal bazen insanlık için kurtarıcı bir özellik taşıyabilir, bu idealin gerçekleşmesi uğruna birtakım engelleri aşmak için kendinde resmi olmayan bu suç işleme hakkını bulabileceğini söylemek istiyorum. Mesela Einstein veya Edison buluşlarını, farklı gerekçelerle bu buluşların ortaya çıkmasına engel olmak isteyen, bunların yolunu tıkayan bir, on, yüz ya da daha çok kişinin hayatları feda edilmeden insanlık öğrenemeyecekse, Edison'un bu buluşunu tüm insanlığa ulaştırabilmek için bu kişileri ortadan kaldırmaya hakkı vardır, hatta bunu yapmak zorundadır. Tabi bundan Edison’un her önüne geleni asıp kesmeye, ya da hergün çarşı pazarda soygun yapmaya hakkı olduğu sonucunu çıkaramayız.

En eskilerden başlayıp, Solon, Martin Luther King, Hz Muhammed, Napolyon ve sonrakilerle sürüp giden; insanlığın tüm kurucularının, yasa koyucularının, devrimcilerinin, başka hiçbir nedenle değilse bile, yalnızca yeni yasalar koydukları, böylece de yaşadıkları toplumun kutsal saydığı, babadan kalma eski yasaları çiğnedikleri için, istisnasız kendi dönemlerine göre hepsi birer suçluydular. Doğaldır ki bunların hepsi ideallerine yardımcı olacaksa kan dökmekten geri kalmamışlardır. Hatta asıl olağanüstü sayılacak şey bu iyiliksever, bu kurucu, yasa koyucu insanların çoğunun büyük birer kan dökücü olduğudur. Kısacası bundan şöyle bir sonuç çıkıyor. Büyükler bir yana, toplum içinde birazcık sivrilen, yani topluma söyleyecek birazcık yeni bir şeyleri bulunanlar, doğaları gereği birer suçlu olmak zorundaydılar. İşte bu ana düşünceye göre insanlar doğal yasaları gereği, genellikle iki bölüme ayrılırlar, sıradan insanlar ki bunların asıl görevleri kendileri gibi olanların çoğalmalarını sağlamak, bu işin aracısı olmaktır. Bir de kendi çevrelerine yeni bir söz söylemek yetenek ve dehasında olan insanlar sınıfı vardır. Doğaldır ki bu arada sınırsız sayıda ara bölümler olabilir. Ama bu iki bölümün ayırd edici cizgileri bir hayli keskindir. Birinciler, yani kendileri gibi olanların çoğalmasına aracı olanlar, doğaları gereği tutucu ve uysaldırlar. Boyun eğerek yaşarlar ve boyun eğmeyi severler. Zaten bu insanlar uysal olmak ve boyun eğmek zorundadırlar. Bu onların görevidir ve bunda onları küçük düşürücü bir durum söz konusu değildir. İkinci sınıfa gelince, sürekli olarak yasaları çiğnerler, yıkıcıdırlar yada yeteneklerine bağlı olarak buna yatkındırlar. Bunların işledikleri suçlar, doğladır ki , son derece çeşitli ve görelidir; ama büyük çoğunluğu, birbirinden apayrı medenler ileri sürerek bugünün daha iyi şeyler adına yıkılmasını isterler. Bunlar ideallerini gerçekleştirmek için gerekirse, cesetlerin ve kan göllerinin üzerinden atlama iznini kendilerine gönül rahatlığıyla verebilirler. Tabii bu söz konusu idealin ve boyutlarınn ne olduğuna bağlıdır. Fakat yığınlar hemen hemen hiçbir zaman ikinci sınıftakilere bu hakkı vermemiştir. Onları en ağır biçimde cezalandırmış, boyunşlarını vurmuştur. Bunu yaparkende tümüyle haklı olarak kendi tutucu görevini yerine getirmiştir.

Bununla birlikte, sonraki kuşaklarda aynı yığın, cezalandırkıları bu insanların heykellerini dikmiş ve onlara tapınmıştır. Birinci sınıftakiler bugünün, ikinci sınıftakiler ise yarının efendileridir. Birinciler dünyayı korurlar ve onu sayıca çoğaltırlar; ikinciler dünyayı hareket ettirirler ve onu bir amaca doğru götürürler. Her iki bölümdekilerde tümüyle eşit yaşama hakkına sahiptirler. Yukarıda anlatılan bu kural ve kaideler geçmişte olduğu gibi günümüzde de farklı şekilde insanlığın yararına mı zararına mı olduğu konusunda tam emin olamayacağımız bir şekilde en acımasız haliyle özellikle de iş, siyaset hayatı ve ülkeler arası ilişkiler boyutunda işliyor. Amerika “demokrasi getireceğim” yüksek ideali uğruna kendince Irak’ı kan gölüne çevirebiliyor. Ve bu hakkı kendinde buluyor. Bir partiyi yenilemek, yeniden dizayn edip toplum vitrinine sunmak, yeni birşeyler anlatacak ve yeni fikirlerle ortaya koyacak bir lider çıkarmak fakat bunu yapmak isterken de direnen eski lideri alaşağı etmek için bir takım güçlerin kendilerini "olağanüstüler" sınıfına koyarak “suç” işlemesi ve bu hakkı kendilerinde bulması ve bunu yaparken de kendilerince bir ideal uğruna yapmaları - bakış açılarına göre- “suç” ve “devrim” kavramlarının aslında yanyana ve hatta bitişik olduğunu bize göstermiyor mu?
 
Toplam blog
: 8
: 1016
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Mersin Anamur, 1976 doğumluyum. Erciyes Ünviersitesi Endüstri Mühendisliği mezunuyum ve özel bir ..