PERA Müzesi Sultanlar, Tüccarlar, Ressamlar adlı ilginç bir sergiyi Mart sonuna kadar ağırlıyor. Kaçırmayın diyeceğim. 1 Nisan 'da bitiyor sergi. Sultanı ve ressamı anladık ama, tüccar da ne derseniz, 400 yıl hatta daha öncesine dönmemiz gerekiyor. 16. yüzyılın başları ama Avrupa'da özellikle batı kıyılarında irili ufaklı şehir devletleri var. Bunlardan bir kısmı da Aşağı Ülkeler ( Low Lands) denilen şimdiki Hollanda çevresinde yer alanlar. Henüz büyük devletler ve günümüzdeki sınırları oluşmamış. Küçük şehir devletleri, büyümeye başlayıp, miras yoluyla kendilerini ele geçirmeye çalışan 8 (Katolik) hanedanlıkların hegemonik saldırılarıyla baş etmeye çalışıyorlar. Şehir devletlerinin aralarında birlikler oluşuyor. Hollanda şehir devletleri ile İspanya Krallığı (Habsburg Hanedanı) arasında Seksen Yıl Savaşları ( 1568-1648) denilen mücadele başlıyor. 1579 yılında 7 Protestan ağırlıklı Hollandalı eyalet biraraya gelerek Utrecht Birliği'ni kuruyorlar. Bu eyaletlerin arasındaki Oranje Prensliği' nin Prensi olan I. Willem, Hollandalı lider konumunda. Günümüzdeki Hollanda kraliyet ailesi olan Oranje-Nassau Hanedanı böylece I.Willem tarafından kurulmuş oluyor. Utrecht Birliği zamanla Yedi Birleşik Alçak Ülkeler Cumhuriyetine dönüşüyor. Bu cumhuriyet ilerideki yıllarda günümüzdeki Hollanda'nın çekirdeğini oluşturacaktır.
Hollanda ile Osmanlı Levant 'ı arasındaki ticaret Doğu Akdeniz ile Anvers arasında, savaşa rağmen başlıyor. Bilirsiniz, denizlerde o zamanlar devlet destekli ya da bağımsız korkunç korsanlardan geçilmiyor. Korsanların eline düşüp de hayat boyu forsa ya da köle olmak da var, savaşın içine düşmek de. Yine de bu koşullarda ticaret devam etmek zorunda. Anvers’de 1582’de açılan Turkse Stapel (Türk Antreposu), Osmanlı tüccarlarına yönelik bir ticari ofis ve depo oluyor.
Anvers 1585’te İspanyollarca alınınca, Levant ticareti Vlissingen, Hoorn, Enkhuizen ve Amsterdam gibi kuzey Hollanda limanlarına kayıyor.
1609’da on iki yıllık ateşkes başlıyor ve ticaret rahatlıyor, gemiler daha korkusuzca mal taşıyor. Hollandalılar Levant’a İspanyol gümüşü yanı sıra, baharat ve biber getirip , dönüşte gemilerini pamuk, yün ( Ankara keçisinden) , ipek, halı ve mazı ile dolduruyorlar ilk zamanlarda. Bu kârlı yeni gelişme, Lahey’deki yönetimin dikkatini çekiyor ve Genel Meclis ticareti özendiriyor.
Aslında Hollanda devleti ile Osmanlılar arasında ilk siyasi temasların kurulması, Oranje Prensi I.Willem’in kırk yıllık hükümdarlığı (1544-1584) sırasında başlıyor. İspanya’ya karşı bağımsızlık savaşında maddi ve askeri destek arayan prens, Yasef Nassi ile temasa geçer. Prensin Louvain’de birlikte öğrenim gördüğü Nassi, İstanbul’da ikamet eden uluslararası bir banker. Nassi, Güney Hollanda’da, İspanyol asıllı olduğu izlenimini uyandıracak şekilde Don Juan Miguez adını almış. İspanyol Engizisyonu’nun sıkı denetimi altındaki Anvers şehrinden ayrıldıktan sonra, gerçek adıyla yerleştiği İstanbul’da yeniden ortaya çıkıyor. Osmanlı devleti, başka birçok İspanyol Yahudisi gibi, Nassi’yi de kabul etmişti. İstanbul ve Selanik’te varlıklı Sefarad cemaatleri vardı. Kuzey Afrika’da bulunan Yahudi banker ve tacir ile Levant, 17. yüzyılın başlarında Türkiye ile ilişkiler açısından önemli bir ağ oluşturuyorlar.
Sonunda 1611 yılında, dört kişilik ekibiyle yola koyulan büyükelçi Cornelis Haga (1578-1654), Avrupa, Adriyatik ve Ege Denizi’ni kat ederek dört aylık bir yolculuktan sonra, Mart 1612’de Osmanlı başkentine sağ salim ulaşıyor. Onları Halil Paşa karşılıyor ve Hollanda Osmanlı ilişkileri de resmen başlamış oluyor.
1625 yılında Amsterdam’ın önemli yapılarından Dam Meydanı ’ndaki Belediye Sarayı’nda Levant Ticaret Odası kurulur. Hollanda’nın ileri gelen tüccarları tarafından yönetilen Levant Ticaret Odası’nın duvarları Osmanlı İmparatorluğu’nun etkileyici resim ve haritalarlarıyla kaplıdır. Bu odanın bir özelliği de adeta bir tanıtım ofisi gibi çalışması. Nasıl mı? Duvarlarında Osmanlı ülkesini tanıtan resimler ve haritalar, tacirin, gezginlerin,başka ressamların ilgisini çekiyor.
Tabii bu tarihsel anlatının devamı artık sergide. Duvardaki açıklamları okuyarak ve Hollandalı ressamların ondan sonra gelen yıllar içinde yaptıkları resimleri ve elçi Cornelis Haag'ın ve ardından gelen elçilerin topladığı resimlere bakarak devir ve ilişkileri kavratan keyifli bir zaman yolculuğu sizleri bekliyor.
Sergide, yağlıboya, suluboya resimler, gravür ve kitaplardan oluşan 80’i aşkın eser var. Lâle Devri’nin tanık ressamlarından Jean-Baptiste Vanmour’un resimlerini de göreceksiniz. Güzel bir sergi kataloğu da mevcut.
17. yüzyıl kişilerini, mekanlarını, geleneklerini, törenlerini , günlük saray yaşamlarını betimleyen resimlerin, iki ülke arasındaki ticari, kültürel ve diplomatik ilişkilerin ve o yüzyılların derinlemesine değerlendirilmesi anlamında ilginç olduğunu düşünüyorum.
1612 den bu yana tam 400 yıl geçmiş. İşte Pera Müzesi'ndeki Sultanlar, Tüccarlar, Ressamlar Sergisi Hollanda - Osmanlı ilişkilerinin 400. yılı kutlamaları kapsamında açılmış ve iyi de yapmışlar. Ben kendi adıma pek çok bilgilendim ve sergiyle ilgili konularda okumalar yaptım.
Sergi 1 Nisan'a kadar Pera Müzesi'nde. Daha sonra, 20 Nisan - 26 Ağustos 2012 tarihleri arasında “Levant Ticaret Odası, Hollandalı Tüccarlar ve Osmanlı Sultanları” adıyla, Amsterdam Müzesi’nde sergilenecek.
“Sultanlar, Tüccarlar, Ressamlar, Pera Müzesi ile Hollanda'nın önde gelen müzelerinden Amsterdam Müzesi işbirliğiyle ve Rijksmuseum’un katkılarıyla hazırlanmış.
Amsterdam'ın ulusal müzesi olan Rijksmuseum'un direktörü Paul Spies ile de söyleşi şansım olunca doğrusunu söylemek gerekirse heyecanlandım. Kendisi, serginin amacı hakkında, bazı tablolar konusunda açıklamlarda bulundu. Sadece bir blog yazarı konumunda ve bir rastlantıyla bulunduğum sergi açılışında uygun soruları soramadım diye çok üzüldüm - çünkü o sırada Pera Müzesi'nde bulunma nedenim, dört gün süren bir sempozyumdu- ama, kendileri çok naziktiler ve sorularımı yanıtladılar. Böylece, Amsterdam'da yanlış anlamadıysam şimdi Saray olan 400 yıl öncesinin belediye binasındaki odadaki resimleri ve oranın zamanın tüccar ve gezginlerini özendiren bir turizm bürosu işlevini de görmüş olduğunu, ticari gemileri korsanlardan korumak için, şirketlerin silahlarla donamış gemileri olduğunu, bizden en çok Ankara keçisi tiftiği aldıklarını, tiftiktiğin, kumaş dokunmasının yanı sıra düğme yapımında da o devirler için çok önemi olduğunu öğrendim.
Ben nasılsa sergiyi gezince öğrenirim umuduyla daha çok Rijkmuseum'la ilgili sorular yönelttim Direktör Paul Spies'e. Çok kapsamlı bir müze olduğu için iki türlü tur varmış. Birisi zamanı kısıtlı olanlar için planlanmış kısa tur, diğeri de uzun olanı.
Yine bu söyleşi esnasında Hollanda'nın nemli topraklarına gömülen, kemiklerin, ayakkabıların daha doğrusu deri mamullerin hiç bozulmadan yüzyıllar boyu korunduğunu ve onların da müzede sergilendiğini öğrendim.
Yine serginin küratörü Hollandalı zarif bir sanat tarihçisi ile de konuşma şansım oldu. İstanbul gibi önemli bir tarihi kentte bulunmaktan mutluluk duyduğunu söyledi. .
Tanıtım toplantısında, Amsterdam Müzesi Direktörü Mr. Paul Spies, Hollanda Kraliyet Başkonsolosu Onno Kervers, Hollanda Kraliyet Kültürel İşbirliği Büyükelçisi Margiret Leemhuis , Küratör Dr. M. Sinan Genim, ve Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü M. Özalp Birol katılmışlar. (NOt. İsimleri ve ünvanları basın bülteninden kopya ettim. Amsterdam Müzesi'nin Rijksmuseum ile farklı bir müze olup olmadığından , tam emin olamadım. )
Sıcak bir anı, sıcak bir moda renk
Unutulan bazı olaylar ansızın belleğimize akıverirler. Bu sergi yazısı beni birden çok çok uzaklara artık hayatta olmayan aile büyüklerimin zamanlarına uçuruverdi. Beyaz sedefimsi bir maddenin üzerinde elyazısı harfler, etrafında renkli çiçekler, bir kenarında bir yeldeğirmeni figürü, diğer ucunda iki tane tırnak büyüklüğünde sarı Hollanda pabucunun sallandığı bir yaka iğnesini anımsadım bu yazıyı toparlarken. En az yarım asırlık. Evet , ben ta çocukluğumdan beri, teyzemin yakasındaki o minik süs nedeniyle Hollanda'yı bilirdim ve severdim. Çocukluğumun , şimdi mutlulukla hatırladığım kayıp anılarından biriydi.
Çocuk dedim de yarıyıl tatilinde bu sergiyle ilgili olarak çocuk ve gençler için etkinlikler yapılacağı da yazıyordu broşürde. . Kimbilir ne kadar çok eğlendiler diye düşündüm, hem etkinlği düzenleyenler hem de katılan gençler...
Şimdi size moda konusunda da ipucu vereceğimi söylesem şaşır mısınız? Bu yıl portakal rengi (oranj) moda olacakmış.. Sergi açılışına katılan Hollandalı beylerin portakal ( oranj) rengi kıravatları ve hanımların da çantaları oranjı moda yapmaya yetecek sanırım. Sıcak renk doğrusu, hele bu karlı günlerden sonra, herkesi ısıtır sanırım.
Bir güzel haber ki aslında Sultanlar, Tüccarlar, ressamlar Sergisine gitmeye niyetlenenler bilsinler ki , onları bekleyen ikinci bir kardeş sergi var. Boğaziçi'nin XIX ve XX. yüzyıldaki Anadolu yakası fotoğraflarından oluşan ilginç nostaljik Kostantiniyye'den İstanbul 'a sergisi de sürpriz olsun istedim.
Emel Dinseven 20 2 2012
ezgiumut@gmail.com