Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '12

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Sultanlar, Tüccarlar, Ressamlar

Sultanlar, Tüccarlar, Ressamlar
 

Amsterdam Müzesi Direktörü Paul Spies ve tablo'da 1600 'lerin Belediye Sarayı (ezgiumut)


 PERA Müzesi Sultanlar, Tüccarlar, Ressamlar adlı ilginç bir sergiyi  Mart sonuna kadar ağırlıyor. Kaçırmayın diyeceğim. 1 Nisan 'da bitiyor sergi.   Sultanı ve ressamı anladık ama, tüccar da ne derseniz, 400 yıl hatta daha  öncesine dönmemiz gerekiyor. 16. yüzyılın başları ama Avrupa'da özellikle batı  kıyılarında irili ufaklı şehir devletleri var. Bunlardan bir kısmı da Aşağı Ülkeler ( Low Lands) denilen şimdiki  Hollanda çevresinde yer alanlar. Henüz büyük devletler ve günümüzdeki  sınırları oluşmamış.  Küçük şehir devletleri,  büyümeye başlayıp, miras yoluyla kendilerini ele geçirmeye çalışan 8 (Katolik)  hanedanlıkların   hegemonik saldırılarıyla baş etmeye çalışıyorlar.  Şehir devletlerinin  aralarında birlikler oluşuyor.  Hollanda şehir devletleri  ile İspanya Krallığı (Habsburg Hanedanı)   arasında Seksen Yıl Savaşları ( 1568-1648)  denilen mücadele başlıyor. 1579 yılında 7 Protestan ağırlıklı Hollandalı eyalet biraraya gelerek Utrecht Birliği'ni kuruyorlar. Bu eyaletlerin arasındaki Oranje Prensliği' nin Prensi olan I. Willem, Hollandalı lider konumunda. Günümüzdeki Hollanda kraliyet ailesi olan Oranje-Nassau Hanedanı böylece I.Willem tarafından kurulmuş oluyor. Utrecht Birliği zamanla Yedi Birleşik Alçak Ülkeler Cumhuriyetine  dönüşüyor. Bu cumhuriyet ilerideki yıllarda günümüzdeki Hollanda'nın çekirdeğini oluşturacaktır. 

 
Hollanda ile Osmanlı  Levant 'ı  arasındaki ticaret Doğu Akdeniz ile Anvers arasında,  savaşa rağmen  başlıyor. Bilirsiniz, denizlerde  o zamanlar devlet destekli ya da bağımsız korkunç korsanlardan geçilmiyor. Korsanların eline düşüp de hayat boyu forsa ya da köle olmak da var, savaşın içine düşmek de.   Yine de bu koşullarda ticaret devam etmek zorunda.     Anvers’de 1582’de açılan Turkse Stapel (Türk Antreposu), Osmanlı tüccarlarına yönelik bir ticari ofis ve depo oluyor. 
 
 Anvers 1585’te İspanyollarca alınınca,  Levant ticareti Vlissingen, Hoorn, Enkhuizen ve Amsterdam gibi kuzey Hollanda limanlarına kayıyor.  
 
1609’da on iki yıllık ateşkes başlıyor ve ticaret rahatlıyor, gemiler daha korkusuzca mal taşıyor.  Hollandalılar Levant’a  İspanyol gümüşü yanı sıra,  baharat ve biber getirip , dönüşte gemilerini pamuk, yün ( Ankara keçisinden) , ipek, halı  ve mazı ile dolduruyorlar ilk zamanlarda.    Bu kârlı yeni gelişme, Lahey’deki yönetimin dikkatini çekiyor ve Genel Meclis ticareti özendiriyor.
 
Aslında  Hollanda devleti ile Osmanlılar arasında ilk siyasi temasların kurulması, Oranje Prensi I.Willem’in kırk yıllık hükümdarlığı (1544-1584) sırasında başlıyor. İspanya’ya karşı bağımsızlık savaşında maddi ve askeri destek arayan prens, Yasef Nassi ile temasa geçer. Prensin Louvain’de birlikte öğrenim gördüğü Nassi, İstanbul’da ikamet eden uluslararası bir banker. Nassi, Güney Hollanda’da, İspanyol asıllı olduğu izlenimini uyandıracak şekilde Don Juan Miguez adını almış. İspanyol Engizisyonu’nun sıkı denetimi altındaki Anvers şehrinden ayrıldıktan sonra, gerçek adıyla yerleştiği İstanbul’da yeniden ortaya çıkıyor. Osmanlı devleti, başka birçok İspanyol Yahudisi gibi, Nassi’yi de kabul etmişti.  İstanbul ve Selanik’te varlıklı Sefarad cemaatleri vardı.  Kuzey Afrika’da bulunan  Yahudi banker ve tacir ile Levant,  17. yüzyılın başlarında Türkiye ile ilişkiler açısından önemli bir ağ oluşturuyorlar. 
 
Sonunda 1611 yılında,  dört kişilik ekibiyle yola koyulan büyükelçi  Cornelis Haga (1578-1654),  Avrupa, Adriyatik ve Ege Denizi’ni kat ederek dört aylık bir yolculuktan sonra, Mart 1612’de Osmanlı başkentine sağ salim ulaşıyor. Onları Halil Paşa karşılıyor ve  Hollanda Osmanlı ilişkileri de resmen başlamış oluyor. 
 
1625 yılında Amsterdam’ın önemli yapılarından Dam Meydanı ’ndaki Belediye Sarayı’nda Levant Ticaret Odası kurulur. Hollanda’nın ileri gelen tüccarları tarafından yönetilen Levant Ticaret Odası’nın duvarları Osmanlı İmparatorluğu’nun etkileyici resim ve haritalarlarıyla kaplıdır. Bu odanın  bir özelliği de adeta bir tanıtım ofisi gibi çalışması. Nasıl mı? Duvarlarında Osmanlı ülkesini tanıtan resimler ve haritalar, tacirin, gezginlerin,başka ressamların  ilgisini çekiyor.  
 
Tabii bu tarihsel anlatının  devamı artık  sergide. Duvardaki açıklamları okuyarak ve Hollandalı ressamların ondan sonra gelen yıllar içinde yaptıkları resimleri ve elçi Cornelis Haag'ın ve ardından gelen elçilerin topladığı resimlere bakarak devir ve ilişkileri kavratan keyifli bir zaman yolculuğu sizleri bekliyor. 
 
Sergide, yağlıboya, suluboya resimler, gravür ve kitaplardan oluşan 80’i aşkın eser var.   Lâle Devri’nin   tanık ressamlarından    Jean-Baptiste Vanmour’un resimlerini de göreceksiniz. Güzel bir sergi kataloğu da mevcut. 
 
 
17. yüzyıl kişilerini, mekanlarını, geleneklerini, törenlerini , günlük  saray yaşamlarını   betimleyen resimlerin,   iki ülke  arasındaki  ticari, kültürel ve diplomatik    ilişkilerin ve o yüzyılların   derinlemesine  değerlendirilmesi anlamında ilginç olduğunu düşünüyorum.  
 
 1612 den bu yana tam 400 yıl geçmiş. İşte Pera Müzesi'ndeki Sultanlar, Tüccarlar, Ressamlar Sergisi  Hollanda - Osmanlı ilişkilerinin 400. yılı kutlamaları kapsamında açılmış ve iyi de yapmışlar. Ben kendi adıma pek çok bilgilendim ve sergiyle ilgili konularda okumalar yaptım. 
 
Sergi 1 Nisan'a kadar Pera Müzesi'nde. Daha sonra, 20 Nisan - 26 Ağustos 2012 tarihleri arasında “Levant Ticaret Odası, Hollandalı Tüccarlar ve Osmanlı Sultanları” adıyla, Amsterdam Müzesi’nde sergilenecek. 
 
“Sultanlar, Tüccarlar, Ressamlar, Pera Müzesi ile Hollanda'nın önde gelen müzelerinden Amsterdam Müzesi işbirliğiyle ve Rijksmuseum’un katkılarıyla hazırlanmış. 
 
 
Amsterdam'ın ulusal müzesi olan Rijksmuseum'un  direktörü  Paul Spies  ile   de söyleşi  şansım olunca doğrusunu söylemek gerekirse  heyecanlandım. Kendisi, serginin amacı hakkında,  bazı tablolar konusunda  açıklamlarda bulundu.  Sadece  bir blog yazarı konumunda ve bir rastlantıyla bulunduğum  sergi açılışında   uygun soruları soramadım diye çok üzüldüm - çünkü o sırada Pera Müzesi'nde bulunma nedenim, dört gün süren bir  sempozyumdu- ama,  kendileri çok naziktiler ve sorularımı  yanıtladılar. Böylece, Amsterdam'da yanlış anlamadıysam  şimdi Saray olan 400 yıl öncesinin   belediye binasındaki odadaki resimleri ve oranın zamanın  tüccar ve gezginlerini özendiren  bir turizm bürosu işlevini de görmüş olduğunu, ticari gemileri korsanlardan korumak için, şirketlerin   silahlarla donamış gemileri olduğunu, bizden en çok Ankara keçisi tiftiği aldıklarını, tiftiktiğin,  kumaş dokunmasının yanı sıra düğme yapımında da o devirler için çok önemi olduğunu öğrendim. 
 
Ben nasılsa sergiyi gezince öğrenirim  umuduyla daha çok Rijkmuseum'la ilgili sorular yönelttim Direktör Paul  Spies'e. Çok kapsamlı bir müze olduğu için iki türlü tur varmış. Birisi zamanı kısıtlı olanlar için planlanmış  kısa tur, diğeri de uzun olanı.
Yine bu söyleşi esnasında Hollanda'nın nemli topraklarına gömülen, kemiklerin,  ayakkabıların daha doğrusu deri mamullerin hiç bozulmadan yüzyıllar boyu korunduğunu ve onların da müzede sergilendiğini öğrendim.         
 
Yine serginin küratörü Hollandalı zarif bir sanat tarihçisi ile de konuşma şansım oldu. İstanbul gibi önemli bir tarihi kentte  bulunmaktan mutluluk duyduğunu söyledi.  .  
 
Tanıtım toplantısında, Amsterdam Müzesi Direktörü Mr. Paul Spies, Hollanda Kraliyet Başkonsolosu Onno Kervers, Hollanda Kraliyet Kültürel İşbirliği Büyükelçisi Margiret Leemhuis , Küratör Dr. M. Sinan Genim, ve Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü M. Özalp Birol katılmışlar. (NOt.  İsimleri ve ünvanları basın bülteninden kopya ettim. Amsterdam Müzesi'nin Rijksmuseum ile farklı bir müze olup olmadığından , tam emin olamadım. ) 
 
Sıcak bir anı, sıcak bir moda  renk 
 
Unutulan  bazı olaylar  ansızın belleğimize akıverirler. Bu sergi yazısı  beni birden çok çok uzaklara artık hayatta olmayan aile büyüklerimin  zamanlarına uçuruverdi. Beyaz sedefimsi bir maddenin üzerinde elyazısı  harfler, etrafında renkli çiçekler, bir kenarında bir yeldeğirmeni figürü, diğer ucunda iki tane tırnak büyüklüğünde sarı  Hollanda pabucunun sallandığı bir  yaka iğnesini anımsadım bu yazıyı toparlarken. En az yarım asırlık.  Evet , ben ta çocukluğumdan beri, teyzemin yakasındaki o minik süs nedeniyle Hollanda'yı bilirdim ve severdim.   Çocukluğumun , şimdi mutlulukla hatırladığım kayıp anılarından biriydi. 
 
Çocuk dedim de yarıyıl  tatilinde bu sergiyle ilgili olarak  çocuk ve gençler için   etkinlikler yapılacağı da yazıyordu broşürde.  . Kimbilir ne kadar çok eğlendiler diye düşündüm, hem etkinlği düzenleyenler hem de katılan gençler... 
 
Şimdi  size moda konusunda da ipucu vereceğimi söylesem şaşır mısınız?  Bu yıl portakal rengi (oranj)  moda olacakmış..  Sergi açılışına  katılan Hollandalı beylerin portakal ( oranj)  rengi kıravatları  ve hanımların da çantaları oranjı moda yapmaya yetecek  sanırım. Sıcak renk doğrusu, hele bu karlı günlerden sonra, herkesi ısıtır sanırım.
 
Bir güzel haber ki aslında Sultanlar, Tüccarlar, ressamlar Sergisine gitmeye niyetlenenler bilsinler ki , onları bekleyen ikinci bir kardeş sergi var. Boğaziçi'nin XIX ve XX. yüzyıldaki Anadolu yakası fotoğraflarından oluşan ilginç nostaljik  Kostantiniyye'den İstanbul 'a sergisi de sürpriz olsun istedim.  
 
Emel Dinseven  20 2 2012 
 
ezgiumut@gmail.com
 
 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..