Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '13

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Suriye Gezisi -1

Suriye Gezisi -1
 

HALEP'TE FIRIN ÖNÜ


2007'nin bir yaz günü sabahın 06.30'unda Suriye gümrüğünden Suriye topraklarına geçince son süraat arabamla giderken arkadaşım Hilmi'ye telefon açtım. -Alo, neredeyim biliyor musun ? -Neredesin ? Şu an Suriye topraklarındayım ve az sonra Azez'de olacağım.

Gerçekten de az sonra telefon çekmeyecekti ve ben zeytin tarlalarının arasından uzanan ince asfalt yoldan Azez'e doğru gidiyordum. Alacağımızın çoğunu Azez'den karşılayabildiğimiz için Halep veya Şam'a gitmeyi düşünmezdim bile. Ne yalan söyleyeyim Suriye'ye gidince insan hiç değilse ucuz bulduğu ihtiyaçları aracına doldurmadan edemiyor. Bu kez Azez'deki Bakkal Hacı Amca'yı ziyaret edip arabasız biraz da serbestçe Halep'i gezmek istiyorum. Hoş beş ve birer çay içtikten sonra arabayı sakin bir yere çekip oradan ayrılıyorum ama ayaklarım beni orada taze sebze ve meyvelerin, etlerin satıldığı şirin ve kapalı bedestene çekiyor. O saatte bile bedesten cıvıl cıvıl. Ahh Bedestenin önünde ak sakallı 90 yaşlarında bir dede taze incir ve üzüm satıyor. Belli ki kendi ürünü keşke dönüşte karşılaşsam da alsam, diyorum. Suriye'de en hoşuma giden de kendi ürününü pazara getiren satıcılara kimsenin karışmaması.

Halep'e giden dolmuşa saat 07:15 gibi biniyorum. Zira buradan her 5 dakikada bir ufak dolmuşlar kalkar. Suriye halkı yoksul ve  toplu taşımacılık burada olabildikçe yaygın. "Ücret kem suri ? diye simsara ücreti soruyorum. 15 suri  diye cevap alıyorum ki Türk parasıyla çok komik bir ücret.Sadece 35 kuruş kadar tutuyor.Yani bir TL.nin üçte biri. Gülüyorum.Nereden böyle yeğenim ? diyor Türkçe olarak yaşlı bir dede. Zira burada mutlaka Türkçe konuşacak bir yoldaş bulmak mümkün. Türkiye'den gezmeye geldim.Ben de Kilisliyim 25 yıldır Halep'te yaşıyorum. Emekliyim ve burada evim var. Çok huzurluyum ve emekli maaşım bana bey gibi yetiyor, ben de bir tapu işi için Kilis'e gittim de dönüyorum.  Türkiye'de şimdi et ne kadar ? Kilosu 15 lira amca diyorum. Aman Allahım nasıl geçiniyorsunuz oğlum? diye soruyor bana. Burada daha yeni 300 suri oldu. O da siyah, kemiksiz, yağsız et diyor. (  7,5 TL.)

Bazen yola dalıyorum merakla, yol çok geniş ama herhangi bir şerit falan yok. Yol kenarları çok pis, hatta sağda solda poşetler uçuşuyor. etrafta yine yer yer üzüm veya fıstık ,zeytin bağları. Yer yer de meyve bahçeleri. Azez'i 10 km.kadar geçince yol önünüze T şeklinde çıkıyor. Sola giderseniz Halep, sağa giderseniz Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Arfin'e gidersiniz. Halep yolu düz ve geniş. Halep'e yaklaşınca sağda solda Benzin istasyonları sıklaşıyor ki çoğu daha eski sistem çalışıyor. Öyle dijital pompalar veya gaz dolumu yok. Büyük kavşaklardan ve göbeklerden geçerek Halep merkezine gelirken en dikkatimi çeken ufak taksilerin caddelerden 5-6 sıra şeklinde su gibi akması. Saniye sayarlı trafik lambaları buraya da gelmiş. Ama trafik polisine yaklaşıp şoför mahallinden biri ona birkaç kuruş uzatıyor ve kırmızı ışıkta geçiyor. Gülmekten kendimi alamıyorum. Belli ki acelesi var ! Burada taksilerin üzerindeki taxi ibaresi yeşil yanarsa boş; kırmızı yanarsa dolu anlamında. Ayrıca yolu bilmez ya da taksimetreyi çalıştırtmazsanız kazıklanabilirsiniz. Hoş taksimetreyle akşama kadar gezseniz 5 TL'yi geçmez. Garaj-ı İran-i (İran Garajı) yakınlarında iniyorum. Kaldırımdan Osmanlı eseri saat kulesini seyretmek için ilerliyorum. Zira eskiden bu kulenin yanında halk huzurunda suçlular idam edilirmiş. Birkaç çocuk yanıma yaklaşıyor. Çok güzel bir Türkçeyle Abi rehber ister misin ? 100 lira ver akşama kadar seni gezdirelim, diyorlar. Soruyorum, oğlum siz kimsiniz, ne iş yapıyorsunuz diyorum. Onlar da biz Türkmeniz, piyango bileti satarız, diye cevap veriyorlar. Teklifi kabul etmeyip tek geziyorum.Türkmenler burada genellikle ayakkabıcılıkla uğraşır veya piyango bileti satarlar.

Ara sokağın birinden geçerken birinin fırından yeni çıkmış ekmekleri bir duvarın üstüne serdiğini, sığmayanları da oradaki çöp konteynerinin üzerine dizdiğini görüp kızıyorum. Ne yapıyorsun sen, günahtır ! diyorum. Sırıtarak bana Arapça bir şey olmaz cinsinden birşeyler söylediğini anlıyorum ki burada böyle şeylere çok rastlarsınız. Halbuki biz, yere düşen ekmeği bile öpüp başımıza koyarız. Aman allahım dükkanlarda ne kadar da çay ve pirinç çeşidi var ! Fiyatlarını soruyorum. Türkiye'dekinin 3'te biri kadar.Ama pek çok dükkan da saat 11.00'i geçtiği halde hala açılmamış.Sonradan öğreniyorum ki halk, gece saat 004.00'lere kadar parklarda, yol kenarlarında yer,içer eğlenir geç vakitte yatınca da öğleye doğru işyerlerini ancak açarlarmış.

Acıktım, bir lokanta bulmalı ama temiz ve bütçeme de uysun. Bir dükkan sahibine sorsam, neyse şu saatçiye sorayım. İçerde kravatlı ve devlet memuru tipinde,temiz giyimli 60 yaşlarında biri... Arapça sormaya çalışırken, Yeğenim gel otur, dinlen az ilerde mat'am (Lokanta) var diyor mükemmel Türkçesiyle. Siz nerelisiniz amca diye soruyorum. İç çekerek biz Malatyalıyız, zamanında oradan gelmişiz ben hiç Türkiyeyi görmedim, diyor. Ermeni misiniz ? diye soruyorum çekinerek. Evet, diyor. Gülümsüyor. Türkiye'ye gitmek çok istiyorum ama burada geçinip gidiyoruz işte, diyor. Gelin yardımcı olur sizi gezdiririz, diyorum, fakat biraz kırgın biraz da çekinerek, şimdilik mümkün değil, diyor. İstersen sana güzel bir saat vereyim, çocuklarına hediye olsun, diye teklif ediyor. Kabul etmiyorum ve teşekkür edip lokantanın yerini öğrendikten sonra vedalaşıp ayrılıyorum. Adam gayet kibar ve Türk olduğum için en ufak bir tepki göstermiyor. İçimde bir burukluk. Annem rahmetlinin "Oğlum bizde Ermeni kap kacağı dolu. Onlar bir gün içinde apar topar alıp götürüldü. Küçük çocuklarını bile KAÇKAÇ'ta götüremediler." sözü aklıma geldi. Boğazım düğüm düğüm oradan ayrılıyorum. Aklımda onlarca soru. Zira insan düşünen bir varlık değil mi ? Bizdeki Ermeni malı ekmek tahtası acaba hangi ailenindi ? Binlerce Ermeni bu tarafa geçtiyse onların evi,bağı, bahçesi yok muydu ? Varsa ne oldu ? Bunları kim sahiplendi ? Daha sonra bunlara sahip çıkma, satma, vs.fırsatı tanın mışmıydı ???

Neyse bir lokantaya yaklaşıyorum. Önünde ufak bir terazi ve usta saplayacağı kıyma, kuşbaşı ve tavuk  etlerini tartmadan şişe takmıyor. Bravo doğrusu! Türkiye'de nereye gitsen farklı şiş, farklı fiat. Soruyorum işte, tarzanca filan, kaç lira, diye.Adam benden önce 2 şiş, cacık, humus, salata 200 suri, diyor.Ben itiraz ediyorum. 150 olmaz mı ?Pazarlığa alışkınlar tamam gel, diyor. Oturduğum masada iki çekik gözlü Türk. Nerelisiniz ? Kazakistanlıyız, diyorlar. Niçin geldiniz ? Ticari. Epeyce sohbet ediyoruz. Lokantada aile bölümü ayrı ve karısı kızıyla gelenler 2. katta ayrı bölümlerde yemek yiyor ve perde çeklimiş vaziyette. Yani her ailenin çevresi perdeyle kapalı ve perdeli kabinlere sadece garsonlar yemek vermek için girebiliyor. 4 TL.kadar parayla karnımı doyurup çıkıyorum.

Yemekten sonra meşhur Zekeriya Camii, kapalı çarşıyı, oradanda Halep Kalesini gezmeyi düşünüyorum... 

 
Toplam blog
: 123
: 1874
Kayıt tarihi
: 02.07.12
 
 

68 kuşağındakileri iyi bilirim. Çalışmam ziraat üzerine. İnsanların ana dilleri ile konuşmalarını..