Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '10

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Suriye gezisi

Suriye gezisi
 

Şam'ın Kasiyun Dağı'ndan görünüşü


BAŞLAMA

Çukurova Edebiyatçılar Derneği Başkanı Halise Tekbaş’ın önerisiyle Suriye gezisine evet diyorum. Kasım içinde yapılacak olan gezi 18 Aralık 2009’a erteleniyor. O gün akşam Adana Büyükşehir Belediyesi güneyinden biniyoruz Piktur/Aksu otobüsüne. Adana, Tarsus topluluğu olarak elli kadar varız otobüste. Dernekden Ben, Halise Tekbaş, Münevver Düver katılıyoruz geziye. Şam, Homs, Hama, Halep kentlerini gezeceğiz..

SURİYE

Suriye güney komşumuz. 184 500 km2 alanı kapsıyor. Nüfusu 20.178.485. Okuma yazma oranı % 76.9. Başkenti Şam, 5.5 milyon nüfusa sahip, sınıra uzaklığı 400 km, rakım 450 m.

Tarihte, Mısır, İran, Yunan, Roma, Selçuklu, Osmanlı, Fransa egemenliğinde kalmış. I. Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlığa kavuşacağı sırada Fransızlar işgal etmişler; 1941’de bağımsız olmuşlar. Kadar. 1958’de, Mısır’la Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurmuşlar, 1961’de ayrılmışlar.

1963’ten beri Baas Partisi yönetiyor. Yönetim biçimi Cumhuriyet. Devlet Başkanı Beşar Esat. Ülke topraklarının 3/2’si çöl. Batı taraflarda Akdeniz, içerlerde kara ve çöl iklimi görülmektedir. Geçim kaynakları petrol ve tarıma dayalıdır. Hayvancılık, tahıl, zeytin, bağ, sebze, meyvecilik yapılır. Ekonomisi kendi kendine yeten ülkenin, dışarıya borcu yoktur, eğitim, sağlık bedavadır. Şam, Homs, Hama Halep’te dört büyük üniversite vardır.. Halkı çağcıl giyinişlidir. Türban, çarşaf, entari, sarık gibi şeylerle uğraşılmaz.. Arap alfabesi kullanılmakta, devlet dili Arapçadır. Para birimi Suri, bizim paramızla 30 kuruştur. 19 Ekim 2009’da, Türkiye ile yapılan karşılıklı anlaşmayla vize kaldırılmıştır..

YOLLARDAYIZ

Saat 21 sıralarında otobüsümüz Adana’dan ayrıldı; 24 sıralarında Hatay-Cilvegöz kapısındaydık. Pasaport işlemlerimiz iki saat kadar sürdü. Kılavuzumuz, Suriye tarafında, elektronik, kozmatik, sigara gibi şeyler satan bir market olduğunu söyledi, marketten. gereksinimi olanlar alışveriş yaptılar.

Bindik otobüsümüze, yollar uzun ve ıssızdı, rüzgar esiyordu, Bahhu Kasabası’nda durduk, zeytin, peynir, yumurta, tatlı, çay gibi şeylerle kahvaltı yaptık.

Yollara düştük yine. Topraklar kalkerli. Yer yer ağaçlar dikilmiş, çoğu tutmamış, tutanı da rüzgar eğmiş, yatırmış yere.

Sabah oluyor. Yolumuzun üstündeki Malule (Maaloula) Köyü’ne uğradık. Saat 9’a geliyordu, köylüler yeni uyanıyordu. Kılavuzumuzun söylediğine göre MÖ 200’de kurulmuş köy. Köyde 40 kilise, 3 cami var.

Kilisenin biri dağın yüzüne oyulmuş, üstüne Meryemana heykeli dikilmiş. İçinde resimler, kitaplık, kutsal su var. Kimi tasla, kimi eliyle içti sudan.

Kilise’nin sırtındaki kaya bıçakla kesilmiş gibi ikiye ayrılmış, dağ ile dere kutsal sayılıyor! Köy yamaçtan düzlüğe doğru uzanmış. Ortasında incir, meyve, sebze, asma bahçeleri var, Şama’a doğru fıstık bahçeleri görüyoruz; Şam’ın.fıstığı ünlü, bizim de Antep fıstığımız. Topluluk neşe içinde, çalıp oynuyorlar. Biri Sabahattin Ali’nin “Aldırma gönül aldırma” türküsünü söylüyor..

ŞAM

Öğleye doğru Şam’a giriyoruz. Şam ağaçsız kupkuru bir kent. Evler boyasız, boyamaya izin verilmiyormuş, mimari olduğu gibi görülüyor. İzin verilse, belki yeşile kesecek kent!

Halk genellikle öğleden sonra çıkıyormuş çarşıya, saat 24’ten sonra evine çekiliyormuş!

Kentin kenar mahallelerini, gecekondularını, gördük. Kimi yerlerde apartmanlar birbirine bir/iki metre yaklaşmış, bitişmişler sanki; sokaklar oldukça dar, aralarından otomobiller nasıl geçiyor, merak etmemek elde değil! Camilere, kiliselere daha çok önem verilmiş; yapıları sağlam alımlı, görkemli..Hazreti Ali’nin kızı Hazreti Zeynep Camisi’ne gittik, içinde Hazreti Zeynep’in türbesi var. İran beş ton altın göndermiş, caminin yapımında kullanılmış; kubbesi, türbesi, direkleri, minareleri altınla kaplanmış! Kerbela Vakası’nın yıldönümü nedeniyle ziyaretçiler oldukça çok. İran’dan, Pakistan’dan.. gelenler var. Yas tutuyorlar, ağlıyorlar.

Namaz kılanların önünde 5/6 cm çapında secde taşı var; namaz bozulmasın diye koyuyorlar herhalde! Çünkü, ziyaretçiler namaz kılanların arasından geçiyorlar; Hazreti Zeynep’in türbesine yüz sürüyorlar, yakarıyorlar, dilekte bulunuyorlar.. Daha çok tarihi camileri görüyoruz.. İlkin, Muhiddin İbni Arabi Camisi’nin, türbesini gördük. Muhittin Arabi, Endülüs’de doğmuş, çok yönlü bir “ilim” adamı. Kapitalıstleri eleştirmiş, “Sizin taptığınız şey benim ayaklarımın altındadır” demiş, anamalcıların hoşuna gitmemiş, öldürülmüşler. Aradan 300 yıl geçtikten sonra, güney ülkelerini fehteden Yavuz Sultan Selim, Şam’a gelmiş, Ruknettin Meydanı’ndaki olayın yerini kazdırmış, küp dolusu altın çıkmış, Muhddin Arabi’nin haklı olduğunu görmüş, yerine Muhiddin Arabi Camisi’ni yaptırmış. Buradan da Süleymaniye Camisi’ne geldik. Bu camiyi Kanuni Sultan Süleyman, Mimar Sinan’a yaptırmış. Son padişah Vahdettin ve yakınlarının mezarı burada. Vahdettin’in ülkeye çivi çaktığı söylenemez. İngilizlere teslim olmak için mektup bile yazmıştır.Söz konusu mektup şöyle:

<ı>“Der Saadet İşgal Orduları Başkumandanı General Herington Cenaplarına,

<ı>İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere Devleti fahimesine iltica ve bir an evvel mahalli ahara naklimi talep ederim efendim.”

<ı>“ Halife-i Müslimin Mehmet Vahdettin, 16.11.1922”

(Kaynak: Kültür Bakanlığı Cumhuriyet Ansiklopedisi)

Buradan da Emevi Camisi’ne uğradık. Bu yapı Emeviler döneminde kilise/cami olarak kullanılmış. Bilindiği gibi Emeviler Muaviye komutasnda halifeliği Hazreti Ali’den zorla ele geçirmişler, İspanya’ya kadar devletin sınırlarını genişletmişler, Endülüs Emevi Devleti’ni kurmuşlardı; şimdiyse yalnızca izleri kalmıştır!

Şam, geniş alanlara, bulvarlara sahip bir kent. Bağdat Caddesi’nden Kapalı Çarşı’ya geçtik. Bu çarşıyı Abdülhamit yaptırmış, . burada çok tanınıyor, çok biliniyor. Çarşı geniş, sağlı sollu esnaflarla dolu, alışveriş yaptık. Münevver Hanımla bir esnaf kahvesinde çay içtik..Yakamda Atatürk rozeti vardı, bazılarının ilgisini çekti. Coşkuyla “Mustafa Kemal” diye seslendiler, çok sevindim; biri rozetten fazla varsa isteme anlamında şeyler söyledi; yoktu veremedim, üzüldüm; bir daha ki sefere, cebime Atatürk rozeti dolduracağım, isteyene vereceğim!

Akşam yemeğini Seyran Restaurant’ta yedik. Çok yiyecek veriyorlar, ye ye bitmiyor. Bir kişilik kebap, üç kişilik Adana kebabına denk geliyor..

Kasiyun Dağı’na çıktık. Buradan Şam, gökteki yıldızlar gibi parlıyordu. Fotograflarla belgeledik. Otobüsümüzle indik aşağıya, kentin ortasından Berada Irmağı akıyordu; çok soğukmuş suyu, “Soğukırmak” diyorlar. Yamacında, Beşar Esat’ın Sarayı var.

Geceyi, Zeynep Safir Oteli’nde geçirdik. Büyük bir otel, beş yıldızlı. Bizim gibi gelen turistler de vardı. Eğitimci, sanatçı Mehmet Pehlivan’ı gördüm, biraz konuştuk ordan burdan..

Kalktığımda sabah olmuştu. Kahvaltıda, yumurta, bal, zeytin, börek, kahve, çay, tatlı gibi şeyler.. vardı.

HALEP

Halep’e doğru yol alıyoruz. Bahbouh restaurantta ara verildi. Çay içildi, yemek yenildi. Otobüsün, restaurantın, çadırevin, çay içenlerin fotografını çektim. Halep’e doğru her yer yemyeşil. Kuzeye doğru yol aldığımız anlaşılıyordu. Zeytinlikler, meyve bahçeleri, çamlıklar sıralanıyordu.. Homs’a geldik. Nohuta homs deniyor; kent adını buradan almış. Bizde beyaz leblebiye humus denir, yani “homs”. Şam’ın humusu, fıstığı, şekeri ünlüdür. Tarsus’un da humusu, baklavası.. Burada inip, büyük bir alana kurulmuş olan Halid Bin Velid Camisi’ni gezdik; etrafında seyyar satıcılar var. Hama’ya geldiğimizde Asi Nehri’ni gördük. Üstünde Diresden Barajı varmış, yörenin topraklarını sulanıyormuş. Kentin içine girdiğimizde, Asi Irmağı üstündeki gıcırdayan/inleyen dev su çarklarını/dolaplarını izledik. Kılavuzumuz, Yunus Emre’nin buraya kadar geldiğini; “Dertli Dolap” şirini, bu dolaplardan esinlenerek yazdığını söyledi. Olasılık vermiyorum!.. Yunus Emre, Tabduk Emre’nin Dergahı’na odun taşımaktan zamanı mı oldu ki gelsin buraya. Anadolu’daki dolaplardan almıştır esinini..

<ı>“Benim adım dertli dolap

<ı>Suyum akar yalap yalap

<ı>Böyle emreylemiş Çalap

<ı>Derdim vardır inilerim”

<ı>…

Akşam oldu. Halep göründü. Bizim tarihimizde Halep, Bağdat, Şam, Hama, Homs.. kentleri önemli. Karacaoğlan’ın şiirlerinde bile geçer. “İşte geldim, gidiyorum, şen olasın Halep şehri” boşuna söylenmemiştir! Halep, 4.5 milyon nüfusa sahip. Eğitim, kültür, turizm, ticaret, tarım kenti olmakla önde geliyor. 2006’da Gaziantep’le kardeş kent olmuş. Türkçe konuşanlara çokça rastlanıyor, Türk çok olmalı, geçmişte, buralarda Avşarların ataları oturuyorlardı. Yaz gelince, Toroslara, Bozok, Uzuyayla’ya çıkıyorlardı. Osmanlı, Avşarlardan vergi, asker alamıyordu, Fırkai İslahiye ordusuyla yürüdü üzerlerine; zorla yerleşik düzene geçirdiler.. Avşarların, birbiriyle olan bağları koparıldı; bir bölümü burada kaldılar..

Halep Çarşısı’nda Türkçe’yi çok güzel konuşan bir gençle karşılaştık. Avşarların Beydilli oymağındanmış; bir akrabamızı görmüş gibi olduk.. Bulabilirsem ona, Ahmet Z. Özdemir’in “Avşarlar ve Dadaloğlu” kitabını yollayacağım..

Halep Çarşısı biraz dar.. 50/60 metrede bir, sağa sola girintiler uzanıyor. Her şey ucuz. Esnaf güler yüzlü. Otobüsdaşlar alışverişlerini yaptılar. Gece yarısı, Kilis Kapısı’ndan yurda girdik, sevindik.. Ne demişler: “Bülbülü altın kafese koymuşlar, ille vatan demiş”.

__________________________________________

“Devleti fahimesi”: Saygın devlet.

“Mahalli ahara” : Değerli yere

 
Toplam blog
: 18
: 721
Kayıt tarihi
: 04.01.09
 
 

1944'te Karaisalı'nın İncirgediği* Köyü'nde doğdu. 1965'te Düziçi İlköğretmen Okulu'nu, 1988'de Anad..