Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Şubat '12

 
Kategori
Etkinlikler / Festivaller
 

Tahrir, yeni isyanları tutuşturur mu?

Tahrir, yeni isyanları tutuşturur mu?
 

Bağımsız sinemanın önde gelen örneklerini sinemaseverlerle buluşturan İf İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, bu yılki film etkinliklerini alternatif paylaşım yöntemleriyle içinde Trabzon’un da bulunduğu 23 şehre ulaştırdı.

23 kentteki izleyicilerin 24–25–26 Şubat 2012 tarihlerinde aynı anda internet üzerinden izlediği filmler, Trabzon’da Sanatevi’nin Salon Garaj’ında seyircilerle buluştu.

İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nin Trabzon’daki programının sorumluluğunu Trabzon Fotoğraf Sanatı Derneği Foto Forum üstlendi.

Ticari getirisi olmadığından salon sıkıntısı yaşayan bu filmlerin seyircisi de fazla olmuyor haliyle. Trabzon Sanatevi’nin soğuk salonunda, uyuşan ayaklara rağmen yine de izleyici buldu filmler.

Umarım önümüzdeki yıl daha etkin bir tanıtımla, daha iyi bir salonda bu özgün filmleri izlemek mümkün olur. Soğuk salon alerjisi nedeniyle tercihimi tek bir filmden yana yapıp, uzun zamandır görmek istediğim bir belgeseli izledim:

“Tahrir 2011: İyi, Kötü ve Politikacı”

25 Ocak 2011 yılında ülkelerini demir yumrukla yöneten Hüsnü Mübarek rejimine başkaldıran muhaliflerin öyküsünü, olaylara tanıklık yapan kendileri de muhalif olan 3 genç yönetmen belgesele aktarmış.

Her biri yarım saatlik filmlerden oluşan belgeselde 18 gün boyunca Tahrir’de yaşanan çatışmalar, polis terörü, iktidar yanlılarının kışkırtmaları, farklı siyasi ve ideolojik yapılarına rağmen muhalif güçlerin aralarında oluşan dayanışma bilinci son derece sade bir üslupla seyirciye ulaştırılıyor.

Tahrir’de alanlara çıkanlar, yaktıkları isyan ateşiyle bu yüzyılın şimdiye kadar yaşanan en önemli sosyal olayına imza attıklarından, dünyadaki diğer muhaliflere model oluşturduklarından habersizdiler.

Birbirlerini alanda tanıyan farklı kesimlerin ortak olan tek hedefi, Hüsnü Mübarek diktatörlüğüne son vermekti.

Üç haftaya yakın bir sürede kaynaşan, dayanışmaya başlayan, alandaki yüzbinlerce insanın sağlık, yemek, güvenlik, temizlik gibi ihtiyaçları için yeni örgütlenmeleri gerçekleştiren muhalif toplulukların siyasal önderlik ve örgüt sorunları olmasaydı, yeni bir Paris Komünü’nden bahsetmek mümkün olabilirdi.

Yine de güçlü bir polis devleti sayılan Mısır’da bir diktatörü onca polis şiddetine karşın direnerek, alanı boşaltmayarak alaşağı etmek, basite alınacak bir tepkisel hareket değil.

Elbette dişleri çekilip ehlileştirilen Müslüman Kardeşler örgütüyle Mısır’da radikal bir rejim değişikliği de beklememek lazım.

Enerjisini ve İslami duyarlılığını bütün toplumda eşitliği, sosyal adaleti ve barışı tesis etmek yerine, “kadın erkek plajına yasak getirmek”, “kız öğrencileri erkek öğrencilerden ayırmak”, “kadınları örtünmeye zorlamak” gibi eften püften icraatlara ayıran ABD patentli bir örgütten daha fazlası beklenemez.

Ancak belgesel filmde de vurgulandığı gibi alanlara çıkıp, başarılara imza atan kitlelerin, taleplerini gerçekleştirme aracı olarak aynı yöntemlere başvurabilecekleri de bir gerçeklik.

Bir toplum için alanlara çıkabilmek, direnmek, dayanışmak, ardından siyasal sonuçlar almak, bence iktidarlara huzur vermeyen, onları keyfi yönetmekten alıkoyacak en değerli tecrübedir.

Belgeselin sonunda izlediğim bölüm, nedense bende sık sık Türkiye çağrışımı yapan “bir diktatörün zihin yapısı ve psikolojisi” üzerine yapılan değerlendirmeleri içeriyordu.

Diktatör Hüsnü Mübarek için 10 madde olarak sıralanan özellikler, aslında bütün ülkeler ve otoriter liderler için geçerli bir profili oluşturuyor.

Yönetmenin tespitlerine göre; diktatörler daha genç ve diri görünmek için saç boyamak, yargıyı ve medyayı baskı altına almak, ismini ülkenin her yerine asmak, devleti ve ulusu kendisiyle özdeş hale getirmek, sürekli düşman üretmek, kalabalık bir koruma ordusuyla dolaşmak, önemli ulusal projelerin proje sahipliğini üstlenmek, muhaliflere tahammül edememek, kendisine yapılan her eleştiriyi devlete, ulusa ve ülkeye yapılmış sanmak gibi sanrılarla dolu bir hayatı yaşıyorlar.

Mısır’da yetkileri tek elde toplayan ordunun generalleri, eski sistemin liderini yargılıyor olsalar da, halkın yoksullaşmasına, işsizliğe yol açan mevcut Amerikancı neo-liberal politikaları sürdürüyorlar.

Seçimlerde parlamentoda en fazla sandalyeye sahip Müslüman Kardeşler’in örgütü Hürriyet ve Adalet Partisi’nden farklı bir politika beklenmiyor.

Ne olursa olsun Tahrir’de destan yazan dağınık kitlelerin yaktığı ateş, artık diğer halkların da demokratik mücadelelerini aydınlatacaktır.

 


 

 
Toplam blog
: 152
: 700
Kayıt tarihi
: 17.07.08
 
 

Trabzonluyum ve bu kentte yaşıyorum. Kamuda inşaat mühendisi olarak çalışıyorum. Resmi görevimin..