Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Taksim'de bir prens (02000)

Taksim'de bir prens (02000)
 

13.12.2007 02000


Küçük bir prensle tanıştım Taksim'de...

Ben Taksim'i Taksim beni görmeyeli öyle uzun zaman oldu ki, onunla karşılaştığımız parkın adını da bilmiyorum, oralar pek değişmiş en son gittiğime göre. Tarif edersem, The Marmara'nın hemen karşısında diyebilirim.

Hava nasıl soğuktu, Ankara'nın kurusuyla hafiflemiş kemiklerime nem bir işliyor, iliğimde kalıyordu. Elimde sabah otelden çıkmadan cebime attığım ayçöreğim, hızlı adımlarımla arkamda meydanın uğultusu kaybolurken , soğukla temizliyordum ciğerlerimi. Elimde fotoğraf makinesi (yeni merakım), gözüm çekecek bir şey arıyordu...'Canım, altı üstü bir şehir parkı, gelen geçen kestirme olsun diye içinden geçiyor, ne çıkaracağım' derken, kargaları gördüm.

Kargalar... Karagözlerinden çekindiğim, çocukken balkondaki civcivimi kapıp öldürmüş olan ataları yüzünden pek de hoşlanmadığım kargalar...Habire birşeyler yiyorlar, karagözleriyle çaktırmadan beni kolluyorlardı. Çeksem mi çekmesem mi diye sağa sola bakınırken onu gördüm:
Küçük sırnaşık prensimi...

Aslında adı 02000'di, kulağına takılmış etikette öyle yazıyordu. Kahverengi kulakları, beyaz çenesininin ucuna yapıştırılmış karamelli şekerleme burnu, minicik bir köpek yavrusuydu...Hoppidi zıppidi atlayıverdi kargaların arasına. Karagözlü kargalar pekoralı olmadı.

'Haah' dedim, 'kargalar ve 02000, bundan güzel kompozisyon, bundan iyi av mı olur', makinayı yaklaştırdım gözüme. Taksim'in sırnaşık prensi farketti mi ne özeline girdiğimi, o an atlayıverdi dibime!

'Oğlum dur, bak fotoğrafını çekeceğim'

'yau git başımdan, dön yüzünü şöyle, cheese falan de, neyse deme bir saniye dursan yeter',

Yok bir değişiklik hoppidi zıppidi ayağımın dibinde, bir arkamda, bir solumda, bir gözümün önünde birden kayboluveriyor, yorulduğumu hissettim bir an.

Zaten kargalar da uçup gitti o sıra...Kızdım. 'Yau bidur Allaşkına'. Yoldan geçen bir adam bana gülümsedi, yok canım düpedüz dalga geçti. Ama 02000'in keyfi pek yerindeydi.

ÖÖyle bir an yakaladım, göz göze geliverdik, bastım deklanşöre. İşte zaten o an 02000'in bir prens olduğuna karar verdim. O bakışları afacan, masum ama bir o kadar mağrur sokak asilzadesine tam o anda hayran kaldım.

Zaman geldi, ayrılmam lazımdı. Gitmeye hazırlanırken, farketti gidişimi, eminim! Alışıktı sanırım böyle ayaküstü ilgilere, bir de asalet vardı ya serde, o da döndü, hoppidi zıppidi değildi bu kez, ama gitti. Tekrar baktım arkasından, gönül gözü sırtında kalmıştı, ondan da eminim!. Ama o bakmadı bir daha...Gitti.

Yani anlayacağınız, soğuk bir istanbul gününde, küçük bir prens ile tanışma şansına eriştim.

İstanbul'lu dostlar,
The Marmara'nın karşısına düşen parkta kargalarla sohbet eden bir prense rastlarsanız, adı 02000; lütfeeeeen ona bir selam verin, bir selam da benden gönderin,

Yeni yılda sizden minicik bir isteğim...

 
Toplam blog
: 146
: 1061
Kayıt tarihi
: 05.12.06
 
 

Hep yazmak istedim. İnsan düşüncelerini yazıya dökünce kendi başınadır çünkü, kaygısız, katıksız ..