Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Takvim

Takvim
 

Kasvetli bulutların doldurduğu bir gökyüzünün altında ne yapacağını bilmez bir şekilde, bulutların kasvetine tam bir iştirak halinde otururken bir hareketlilik başlar. Gökyüzü hareketlenmiştir ve koşuşturmaya başlamıştır artık bulutlar. Her biri başka bir yana dağılma eğilimindedir. Güneşin kendisi değil ama önce ışıkları sızar, dağılan bulutların arasından. Sonra gülümseyen yüzüyle çıkarır başını bulutların üzerinden güneş ve mavi gökyüzü, maviliğini ispat etmeye çalışırcasına gösterir kendini. Artık kasvetin zamanı değildir şimdi. Hatta oturmak bile bu zamanın işi değil. Kalkıp yerinden, mavileşmek gerek gökyüzü gibi. Yada güneşin renkleriyle hızlı bir yarışa çıkmak gerek.

Meçhule koşmak değil bu, tam aksine maluma ulaşmak isteği. Yıllardır süren malumu meçhul görme alışkanlığını bırakmanın tam zamanı şimdi. Beyninin kıvrımları arasına yerleşmiş olan, sözüm ona kalabalıkların genel kabullerinden uzaklaşıp “ben” olabilme anı. Binbir türlüsünün beyninin düzlüklerinde cirit attığı o bildik kaygıların, düzlüğün bitimindeki uçurumdan aşağıya yuvarlanmasının en çok gerektiği gün. İnanmadığın şeyleri kabul etmek yerine, başkalarının kabul etmediklerini kabul ettirmek ayı bu ay. Yıllardan da, aslında bunu yapmanın sandığın kadar zararlı olmayacağını düşünmek yılı.

Takvimin üzerinde yazanlara bakma sen. Onlar hala seneyi rakamla gösteriyor. Ayların adı da başka bir anlamı olmayan sözcükler işte. Koca koca yılları, ayları böyle sayarak yada anlamsız sözcüklerle anlatarak yapılmış takvimlere itiraz etmenin zamanı şimdi.

Saatlerin, hatta dakikaların bile büyük anlamlar taşıdığı takvimleri yaşamak için, duvarda asılı takvimin bütün yapraklarını bir kerede koparıp kendi takvimini kabul ettirmek gerek tüm dünyaya. Kabul etmeyen dünyalılar, varsın kendi saatli maarif takvimlerindeki yemek tariflerine takılıp kalsınlar. Mütereddit davrananlar gidip gelsinler, aslında biri birinin aynı olan, duvardaki takvimle masa takvimi arasında.

Varsın senin takviminde yazanlara senden başka inanan olmasın. Ne çıkar bundan. Takvimin hükümsüz mü olacak yani, inanmadılar diye. Hem nasılsa takvim senin ya, istediğin resmi koyarsın üzerine, istediğin yere götürürsün. İstersen tüm çılgınlığıyla çiçek açmış mutluluk ağacının, mavi denizin üzerine uzanmış dalına asarsın, istersen bir kuşun gagasında gökyüzüne salarsın inadına dünyanın.

Takvimindeki her gün için başka bir ad bulursun. Bugün mutluyum günü olabilir, sonraki güne çok mutluyum adını verebilirsin mesela. Daha az mutlu hissettiğin zamanlar için bir ad bulmak yerine onları isimsiz bırakırsın olur biter. Mesela aylardan biri “seni çok seviyorum” ayı olsa, bir başka ay için “aşığım hayranım her bir zerrene” ayı dense ve otuz günle sınırlanmasa bu aylar fena mı olur. Klasik takvimlerdeki “bugün ne pişirelim” köşesi yerine sevgi tarifleri yazarsın gönlünce. “Bugün doğanlara isim” köşesi yerine mutluluk tarifleri koyarsın, herkesin anlayamayacağı. “Tarihte bugün” ibaresinin altına da büyük puntoyla “ben bugün varım” yazarsın. Artık gerekmeyen o iri numaralı günlerin yerine resim yaparsın özgürce. İstediğin renklerle istediğin resimleri. Mesela bir ilkbahar gününün resmi için, ardında güneşin doğmakta olduğu, gövdesine senin ve sevgilinin adı kazınmış kocaman bir ağaç olabilir. Güneşin kızıl ışıklarının dallarının arasından sızdığı, dalları büyük bir şemsiye gibi açılmış, altında mevsimin en güzel çiçeklerinin gölgelendiği bir ağaç işte. O günün bir bölümünü sevgilinle o ağacın altında geçirirsin hiçbir şeyi düşünmeden.

Ya da en çok sevdiğin şarkının sözlerini yazıp bir yandan da mırıldanırsın aklın bir karış havada gezerken. Şiirler yazarsın mesela, içinden geçenlerin bir yansıması olan, aşkını anlatan şiirler. Sabah kalkınca ilk işin takvimin yanına gidip şiir okumak olur, okursun, sonra tekrar dönüp sevgiline sarılırsın, mutluluk bu dersin.

Randevu isteyenlere seni çok seviyorum ayının en mutlu gününde görüşelim dersin. Anlamaz büyük bir ihtimalle, senin artık kafayı yediğini düşünür, ama sen bu aptal bakışların tadını çıkarırsın kıs kıs gülerek.

Doğum gününü soranlara verecek cevabın hazırdır aslında ama yine anlamayacaklarını düşünerek bugün doğdum dersin her defasında. Bu da kafaları karıştırır ama olsun, boş vermek gerek böyle şeylere. Önemli olan sensin ve her yeni gün yeni bir doğum günüdür aslında. Mutluysan her gün yeniden doğarsın çünkü hayata. Hayat her gün yeniden başlar senin için.

Hatta istersen takviminin her sayfasına “bugün benim doğum günüm” yazabilirsin. Her gününü doğum günü kutlar gibi yaşarsın böylece.

 
Toplam blog
: 88
: 912
Kayıt tarihi
: 26.07.06
 
 

1969 yılında Tarsus'ta doğdum. İktisat Fakültesi ve Su Ürünleri Fakültesi mezunuyum. Amatör olara..