Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mayıs '16

 
Kategori
Söyleşi
 

Taner Turan: Atatürk'ü canlandırmak istiyorum

Taner Turan: Atatürk'ü canlandırmak istiyorum
 

Paramparça dizisinin başarılı oyuncusu Taner Turan ile geçtiğimiz gün buluşarak, hayatı ve kariyeri hakkında bilinmeyenlere cevaplar aradık.

Öncelikle, oyunculuğa nasıl dâhil oldunuz? Ve iş nasıl bu noktaya geldi?

Büyük abimi örnek alarak başladım. Kendisi devlet tiyatrosu sanatçısı. Bir takım sebeplerden dolayı okulu bırakmak zorunda kaldım. Çeşitli işlerde çalıştım. Amatör tiyatro yaptım. Sonra sevdiğim mesleği icra etmek için bu işin okulunu okumaya karar verdim. Liseyi dışarıdan bitirdikten sonra üniversite sınavına girdim. Daha sonra konservatuara kayıt yaptırdım. 97 yılında da Eskişehir Anadolu Üniversitesi Oyunculuk Bölümü’nden mezun oldum. Aynı yıl devlet tiyatrosuna dâhil oldum. 8 yıl Sivas Devlet Tiyatrosu’nda kurucu sanatçısı olarak görev aldıktan sonra, 2005’te Bursa Devlet Tiyatrosu’na dâhil oldum. Halen burada görev yapmaktayım.

Tiyatro ile devam edelim. Hem yazıp, hem yönetiyormuşsunuz artık?

Uzun bir süre sonra, kendi kendime; “Tiyatro adına daha fazla nasıl faydalı olabilirim?” diye sormaya başladım. Yaklaşık 60 küsur oyunda oynadım, bunların 45-50’si başroldü. Bu kadar oyun oynayıp, birçok oyun okuduktan sonra, “Ben de oyun yazabilir miyim? Neden yazmayayım?” diye kendimde cesaret görüp, nasıl oyun yazılmalı, metin olarak nelere dikkat edilmeli diye detaylıca araştırmalar yaptım. Yazılmamış, farklı konu ve hikâyeleri ele alıp, kâğıda dökmeye başladım. Etrafımdaki dostlarıma okuttuğumda tepkilerin olumlu olduğunu gördüm. Bir yandan da oyun yönetiyorum, reji yapıyorum. Hiç kimse annesinin karnında yönetmen, yazar, oyuncu olarak doğmuyor. Bunun bir süreci var. Tabii öğrenme sürecinin bir sonu yok. Ne kadar doldurabilirseniz kendinizi, o kadar faydalı olabiliyorsunuz. Dolayısıyla yönetmenliğe de bir adım atmaya başladım. Daha işin başındayım. Yaptığım iki tane reji var. Onlarda çok olumlu tepkiler aldı. Hep daha iyisini nasıl yapabilirim diye düşündüğüm için, kendi hayat felsefeme uygun, daha güzel mesajları olan, insanlara faydalı olabilecek oyunlar seçtim. 1’i çocuk oyunu olmak üzere 4 tane oyun yazdım. Çocuk oyunumu geçen sezon Bursa Devlet Tiyatrosu’nda sahneledim. Halen oynamakta.

Tiyatro yönetmenliğinin, dizi ve sinema yönetmenliğinden farkı nedir?

İkisinin de kulvarı farklı ama ortak noktaları da var. Ortak noktaları şu; seçilen cast, tiyatroda da sinemada da dizide de doğru olması ve doğru rollerle buluşması gerekir. Onlar da kendi içlerinde ayrılırlar aslında. Reklam yönetmenliği, dizi yönetmenliği ve sinema yönetmenliği birbirinden farklıdır. Bana göre “Tiyatroda oyuncu, dizide senaryo, sinemada yönetmendir.” Bu benim şahsi değerlendirmemdir.

Günümüzdeki dizileri baz alarak, dizi ve sinemalar için “yakışıklı erkek, güzel bayan”, tiyatro için de “yetenekli insan” tanımlamasını yapabilir miyiz?

Sinema ve televizyon alanında da yetenek önemlidir. Yakışıklı erkeklerin, güzel bayanların seçilmesi görsellik açısından sinema ve televizyonda önemlidir. Ancak tiyatroda farklı tipler, farklı karakterler canlandırıldığı için yetenek ön plandadır. Televizyonda yeteneksiz oyuncuların yeteneksizliği yönetmenler tarafından kapatılabilir. Ama tiyatro sahnesinde bu durum çok sırıtır. Seyirci affetmez.  

Tiyatro sahnesinde bulunmak sizin için nasıl bir duygu?

Tiyatro sahnesinde bulunmak, hayatımın en önemli anıdır. “Neden?” diye sorarsanız, herkesin hayatta kurduğu bir oyun alanı vardır. Benim de hayatımda kurduğum oyun alanı, oyun odam tiyatro sahnesidir. Orada kullandığımız aksesuarlar, dekorlar benim oyuncaklarımdır. Sahneye her adım attığımda bu heyecanı dolu dolu yaşıyorum ve bütün sıkıntılarımı dışarıda bırakıyorum. Çünkü seyirci oraya 2 saatini eğlenmeye, sıkıntılarını unutmaya geliyor. Onlara kendi sıkıntılarımı yaşatma hakkım yok.

O zaman, gerçek bir oyuncu, “Çocukluğunu halen daha yaşatabilendir.” Diyebilir miyiz?

Tabii ki, bu mesleği yapacak olan kişi içindeki çocuğu kaybederse, başarılı bir oyuncu olması zordur.

Oyunculuğa bakış açınız nedir?

Yeni mezun, bu işi yapacak olan arkadaşlara hep şunu tavsiye etmişimdir: Metinlerdeki rolleri doğru analiz edin, yanlış analizlere düşüp kafanıza göre rolleri canlandırmaya çalışmayın. Benim için oyunculuk değerlendirmesi şudur: İyi oyuncu, kötü oyuncu diye bakmam. Doğru oyuncu, yanlış oyuncu olarak değerlendiririm. Bir oyuncu metni doğru analiz ederse karakteri bu doğrultuda doğru canlandıracaktır ve bu da onun iyi oynadığını gösterir. Ancak yanlış analiz edip, yanlış oynamaya kalkarsa bu da onun kötü oynadığını gösterir. Bir oyuncunun olmazsa olmazı duygusudur. Duygusuna hakim olamayan oyuncu başarıyı zor elde eder.  

Peki, günümüzdeki oyuncuları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Günümüzde artık bizim dönemimizdeki gibi, “Gerçekten işin püf noktalarını öğrenme, araştırma” çabası içinde olmayan genç arkadaşlarımızı görüyorum. Yetenekliler fakat tecrübesiz olmalarından kaynaklı bazı hatalara düşebiliyorlar. Bu mesleği gerçekten öğrenmenin dışında kısa yoldan nasıl meşhur olabilirim diye hatalara düşüyorlar.

Bu işe 30 yılını vermiş biri olarak, deneyimlerinizi sette genç oyunculara aktarıyor musunuz?

Muhakkak. Ben kendimi tutamam ki zaten. Daha geçen gün bunun sohbeti oldu. Çalışırken, hep göz önünde bulundurduğum nokta şu: İki kişi, üç kişi ya da beş kişi bir sahneyi canlandırıyorsa, bunun herkes adına olması gerekiyor. Yoksa “Ben kafama göre oynarım. Karşımdaki ne yaparsa yapsın, beni ilgilendirmez.” zihniyetiyle bakarsam, hem o sahne kötü olur, hem mesleğime hem de kendime ihanet etmiş olurum. Dolayısıyla ben karşılıklı oynadığımız arkadaşlarıma oyun alışverişinde eksik bir tarafını gördüğümde, “Bak kardeşim, şu lafı böyle söylersen daha iyi olur.” gibi önerilerde bulunuyorum. Ve onlarda yapılan eleştirileri dinliyorlar, denedikten sonra “Haklıymışsın abi.” diyorlar. Sürekli olarak fikir danışıyorlar ve ben de onları elimden geldiğince doğru yönlendirmeye çalışıyorum.

Rolünüze nasıl hazırlanıyorsunuz? Sayfalarca ezber yapmak sizin için de bir sıkıntı mı?

Teknik olarak birçok yöntem var, okulda aldığımız eğitimlerde öğrendiğimiz de çeşitli yöntemler var. Kişi, bir süre sonra deneyimlerinden yola çıkarak da kendi yöntemini bulabilir. Ezber işin hamallığıdır. Ezberi bir an önce yaparsan, rahat rahat sahnelerini çıkabilirsin.

Yer aldığınız bir projelerde genel olarak kötü adamı canlandırıyorsunuz. Oysa karşımda çok tatlı bir beyefendi oturuyor. Bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çok teşekkür ederim. Ben bundan şikâyetçi değilim. Çünkü güzel tepkiler alıyorum. Kötü adam oynayıp, güzel tepkiler alabilmek gerçekten çok başka bir şey. Demek ki bu da bana, kötü adamı doğru oynadığımı gösteriyor. Dışarıda beni görenler yanıma gelip, “Ya, ne kadar iyi bir kötü adamı oynuyorsunuz.” diyorlar. İki sohbet ettikten sonra da, “Ya siz ne kadar tatlı bir insansınız.” diyorlar. Bunun nedeni de; dış görünüş, sert imaj... Ben komedi rolleri de çok oynadım. Hatta ödül da aldım. Ama televizyonun farklılığı şu, bu sistemde yapımcıların riske atmaması gereken bir durum vardır. Role uygun tipleri bulmak zorundalardır. Görsel olarak seyirci de bu beklenti içerisindedir.

Peki, kötü adamı canlandırmak zor mudur?

Zordur… Çünkü önemli olan sadece kötü adam tipi değildir. Örnek verecek olursam, Shakespeare’in Othello’sundaki “Lago” karakteri vardır. Kötü bir karakterdir, ortalığı karıştırır, ama duygu geçişinde çok ince, ‘kötü değilim’i gösterme durumu da vardır. Bu yüzden zordur. Ben bu durumdan memnunum. Bu işin eğitimini aldığım için, başka rollerde canlandırabilirim tabii ki.

“Oynamam” dediğiniz bir rol var mı?

Her rolü oynarım. Ama şimdi 18-19 yaşlarında birini oynamam çok sırıtabilir. Tiyatroda 25-30 yaşlarındayken, 60-70 karakterleri de canlandırdım. (Gülerek) Devlet tiyatrosundaki ilk oyunumda jön oynadım… Ama bir oyuncu olarak yaşını oynamak her zaman daha keyiflidir.

Şeref Meselesi ve Paramparça dizilerinde birçok genç oyuncularla aynı sahneyi paylaştınız. Günümüzde gençlik dizilerinin bir getirisi ya da bir götürüsü var mı?

İkisi de ayrı diziler. Şeref Meselesi daha genç ağırlıklı bir diziydi. Bizler tecrübeli olarak anne-baba rollerini oynadık. Burada da yine bir aile hikâyesi var. Bir kere bu durumun bir götürüsü yok, getirisi var. Çünkü genç ve enerjik insanlarla çalışıyorsunuz. Durum böyle olunca, ben de kendimi genç hissediyorum. Bunu tiyatrodaki genç arkadaşlarıma da, dizideki arkadaşlarıma da hep söylüyorum; “Ben sizlere bir şey aktarırken, sizlerden de çok şey öğreniyorum.” Çünkü oyunculukta öğrenmenin yaşı ve sonu yoktur.

Paramparça demişken… Nasıl gidiyor? Her şey yolunda mı?

‘Paramparça’dizisi çok iyi gidiyor. Başta yapım şirketimiz Endemol Shine Türkiye olmak üzere, yönetmenimiz Altan Dönmez’e, Deniz Çelebi Dikilitaş’a, Ali Balcı’ya Orkun Çatak’a, Volkan Ak’a, Merve Kömüş’e, Kubilay Koçak’a, Osman Tabak’a ve bütün teknik ekibimize, bize böyle güzel bir çalışma ortamını sundukları için çok teşekkür ederim. Yeni bölümümüzü izlemek için, pazartesiyi iple çekiyorum. Bütün sahneleri keyifle izliyorum.

Oyuncu olarak da kadroda çok büyük isimler var.

Evet. Erkan Petekkaya, Hümeyra Hanım, Civan Canova, Barış Falay, Ebru Özkan, Nursel Köse, Tolga Tekin, Şükran Ovalı… Beni bağışlasınlar, şu an aklıma gelmeyen bir sürü arkadaşımız var. Yeni kuşak ve duyguları çok iyi, ileride çok iyi yerlere gelecek, yetenekli, saygılı genç kardeşlerim de var.

Tiyatroda işin mutfağında yer almış biri olarak, dizi ve sinema sektöründe de işin mutfağına girmeyi düşünüyor musunuz?

Tiyatroda reji yapıyorum, oyun yazıyorum. Dolayısıyla mutfağını çok iyi biliyorum. Televizyon ve sinema kısmı için kafamda projeler var. Önce kısa filmlerle başlamayı düşünüyorum. “Ben de yaparım.” düşüncesinde değilim. Bu iş ben de yaparım ile olacak bir şey değil. Nasıl ki tiyatroda ben de yaparım diyenlere karşı çıktığım gibi, televizyon ve sinemada da bana ‘dur bakalım’ diyecek insanlar var. Buna saygı duymak ve bunun için de uzun bir tecrübe süreci yaşamak gerekir. Bu, çok ileride gerçekleştirebileceğim bir düşünce.

Peki, yazmayı seviyor musunuz?

Elbette seviyorum. Hatta şiir yazıyorum. 50’ye yakın şiirim var. Bu şiirler 6-7 yılın birikimi. Daha da artacak bu sayı. Şiirlerimin kitap halini, yoğunluktan dolayı seneye okuyanlar ile buluşturmayı düşünüyorum.

Bu işe 30 yılını vermiş, her aşamasına şahit olmuş biri olarak, tiyatro, dizi ve sinemadaki gidişatı nasıl buluyorsunuz?

Günümüzde tiyatro, dizi ve sinemanın gerisinde kalmaya başladı. Bunun nedeni ise; yeni metinlerin çok olmayışıdır, yeni yazarlara imkân tanınmamasıdır. Eski oyunları sürekli çevirip çevirip oynamak, seyircide uzaklaşmaya sebep olmaktadır. Seyirciyi tiyatroya çekmeniz için de, farklı oyunlar üretmek zorundasınız. Dolayısıyla teknik olarak da sinema ve televizyon, imkânlara daha çok sahip olduğu için tiyatrodan bir adım önde gözükmektedir. Ama tiyatronun da kemikleşmiş bir izleyicisi olduğu da göz ardı edilmemelidir.

Bundan sonra nasıl bir rol sizi heyecanlandırır? Oynamak istediğiniz bir rol var mı?

Tiyatroda birçok farklı rolü canlandırma imkânı buldum. Ama benim için çok özel bir insan var ki, hayatımda hep canlandırmak istediğim tek insandır. Eğer günün birinde biri çıkıp da bana, “Mustafa Kemal Atatürk’ü” canlandıracaksınız dediğinde, dünyanın en heyecanlı ve en mutlu kişisi ben olurum. 

Röportaj: FIRAT ÖZDEMİR

 
Toplam blog
: 33
: 659
Kayıt tarihi
: 27.07.13
 
 

16 Ağustos 1996 doğumluyum. Bilişim Teknolojileri öğrencisiyim, 5 yıldır profesyonel olarak interne..