Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '11

 
Kategori
Edebiyat
 

Tatarların kırılan kalemi ( Hesen Tufan ) 2.Bölüm / Fırat YUMUN

Tatarların kırılan kalemi ( Hesen Tufan ) 2.Bölüm / Fırat YUMUN
 

1905 yılından sonra İski Karmet köyünde ilk resmi okul açılır. Hisbulla da okula giden çocuklar arasındadır. Onun en çok sevdiği ders tarihtir. Tarihe aşırı derecede merağı vardır. Okulda öğrendiklerinin yanında; kendi kendine matematik, coğrafya, tarih ve Arapça derslerini öğrenmeye çalışır. Evlerindeki geniş kütüphaneden de yararlanır. Tarihte ilgisini en çok Makedonyalı İskender çeker. Onun hayatını araştırmaya başlar ve onunla ivedilikle ilgilenir.

1905-06 yılları arasında, bilim çevresinde Halley kuyruklu yıldızının dünyaya çarpacağı konusunda ateşli tartışmalar yaşanıyordur. O zamana kadar, bilimden uzak kalmış olan Hisbulla, bilimsel bilgiler öğrenmek için Çuvaşistan’ın yakınında bulunan bir Rus okula gitmeye başlar. Köy okulu artık ona yetmemeye başlamıştır!

Özellikle babasının da desteğiyle farklı okullara gitmeye başlar. Çistay ve Ademsu köylerindeki okullardan sonra, meşhur Bubi medresesine gitmeye başlar. 1911 yılında Çarlık Rusya’sının ajanları ve Ceditçilik’e karşı çıkan mollaların anlaşmaları yüzünden bu medrese kapatılır.

Rusya’da gün geçtikçe yeni kanunlar çıkarılarak, ekonomik zorluklar içindeki halkın rahatlatılmasına çalışılmaktaydı. Aynı zamanda, yeni ayaklanmaların önüne geçebilmek için halk değişik bölgelere dağıtılıyordu.

1910 yılının Haziran ayında Başbakan Stolipin’in çıkarmış olduğu arazi reform kanundan yararlanmak isteyen Hisbulla’nın ağabeyleri, muhacir olarak kaydolurlar. Çiftçi olabilmek için Tobol gubernası Tömen şehri çevresinde olan Ahman (Urmanbaş) köyünden toprak almışlardır. Fakat çiftçilik yapabilmeleri için gerekli olan paraya sahip değillerdir. Bu yüzden yine maden ocaklarına giderek, orada kazanılan parayla çiftçilik yapılması konusunda aile meclisinde karar alırlar.

Ural’daki  bakır madenlerinde çalışmak için bu kez Hisbulla da ağabeylerinin yanında yer alır. Hisbulla köyünden ayrılarak birkaç ay bakır madenlerinde işçi olarak çalışmaya başlar.      

Hisbulla’nın ağabeyleri, özellikle Zöfer (1884-1966), kendisini Ufa’daki Galiye medresesine göndermeye karar verirler. Bu medrese oldukça iyi eğitim veren bir yerdir.  1906 yılında Zıya Kamali (1873-1942) bu medreseyi bitirdikten sonra Mısır’daki El-Ezher Üniversitesinde Felsefe bölümünde eğitim alır. Yaklaşık bir yıl da Fransa’da kaldıktan sonra, Gosmaniye Medresesinde çalışır. Ardından da Galiye Medresesini kurar. Burada Galimcan Nigmeti, Galimcan İbrahimov gibi meşhur  Tatar yazarlarıyla beraber buradaki öğrencileri eğitir.

Hisbulla 1914 yılında, bu meşhur medreseye kaydolur.  Şeyhzade Babiç (1895-1919) ile  tanışır. Bu sayede edebiyat çevrelerine girmeyi başarır. Babiç 20. asrın ilk yıllarına damgasını vuran önemli edebiyatçılardan biridir. Elbetteki Tatar edebiyatı denilince hiç kuşkusuz tartışılmaz bir yeri olan Tukay’ı unutmamak gerek. Derdmend, Segıyt Remiyev, Mecit Gafuri, Segıyt Sünçeley, Necip Dumavi bu dönemin önemli isimlerindendir.

Hisbulla 1915-16 yılları arasında Galimcan İbrahimov’dan edebiyat eğitimi alır. Bu ikili arasındaki dersler, bilinen gerçeklerin öğretilmesinden başka; öğreticinin, öğrencisine yön vermesi şeklinde gelişir. Öğretmenin seçtiği konular,  Hisbulla’nın  seçmesi gereken konulara yoğunlaşmasını sağlar. Bu yıllarda Hisbulla’nın en büyük şansı, birçok yazar ve şairi yakından tanımasıdır. Onlarla eserleri hakkında sohbet etme fırsatını yakalar. Bu şairler arasında Mecit Gafuri, Segıyt Remiyev, Segıyt Sünçeley vardır.

Hisbulla bir edebiyat kitabının içine girmiş gibidir. Aynı ortamda hem üstatlarla tanışma, hem onlardan ders alma, hem de arkadaşlık yapma fırsatını bulmuştur. Yalnızca Tatar yazar ve şairlerle değil, Başkurt şairleriyle de bir araya gelmiştir.  Başkurt şairi Seyfi Kudaş ve Kazak şairi Beyimbet Maylin ise sınıf arkadaşlarındandır. Böyle geniş ve zengin edebiyat çevresinde yetişen Hisbulla, artık üretime geçmeye başlamıştır.

Bugün bile tartışılan bir konudur: Hisbulla neden Parlak dergisine ilk şiirini kendi ismini kullanarak vermemiştir?

Her şairin en büyük özlemi olan eserinin basılması gibi bir hayali gerçekleştirmesine rağmen, isimsiz olarak şiirini yayınlatır. Şiirin konusu ise oldukça ilginçtir! (Kutup yıldızının çevresinde dönen yıldızlar ana temadır.) Dergi yöneticileri bu genç şairin sözlerinden çok etkilenirler. Onun sözleriyle Derdmend’in sözleri arasında bir bağ kurarlar. İkisi arasında dil birliği olduğu ve buna benzer birçok övücü sözle beraber, Hisbulla’nın ilk şiiri dergiye konulur. Bu şiirle beraber olumlu eleştiriler almaya başlar. Bu eleştirilerden en önemlisi, ki bu  şairin hayatının doruk noktasıdır:  G.İbrahimov’un “Sizde yazarlık kabiliyeti var, bu işe hazırlanmanız gerek, belki yazar olabilirsiniz”  sözleriyle şair olmak için kalemine daha çok sarılır, daha çok okur, daha çok yazar, daha çok siler, çöp sepetinin içini beğenmediği yazılarıyla doldurur. Her şair gibi o da biliyordur ki, çöp sepetinin içi doldukça, olgun eserler verecektir.

Ailesinin kendisine verdiği desteği hak ettiğine inanmaya başlamıştır. Artık daha cesurca adımlarını yere basmaya başlamıştır.

Edebiyat dünyasının son kralı kendisiymiş gibi yazmaya devam eder. Medresenin bahçesinde artık daha çok yalnız kalıyor ve bu yalnız kalmalarında gözlerini bir yerlere dikip öylece boşluğa bakıyordur. Bir dünya oluşturmuştur artık kendine: Dostlarının olduğu, düşmanlarının olmadığı.Herkes tarafından sevileceğine, yazdıklarının herkes tarafından okunacağına inanmaya başlar. Çünkü artık etrafındaki kişiler tarafından yazdıkları beğeniliyordur.

Hesen Tufan da diğer şair ve yazarlar gibi maddi sıkıntı içindedir. 6 yıllık eğitiminin, ikinci yılındayken  Galiye’den ayrılmak zorunda kalır. Babasının öğrettiği zanaat, hayatının en önemli çağında onun yardımına koşar. 1.Dünya savaşının çıkması yüzünden, ekonomik şartlar iyice kötüye gitmeye başlar. Şairlik hayallerinin arasında okulunu bırakıp Ural’a doğru hareket eder. Lisva metalurji fabrikasında önce tesviyeci çırağı olarak işe başlar. Fakat ustası olan babasından öğrendikleri sayesinde, çok kısa bir süre sonra torna tezgahında çalışmaya başlar. Bu fabrikada çalışırken aklı hep medresededir. Mesai bitiminde okumaya ve yazmaya devam eder. En büyük hayali, okulunu bitirmesini sağlayacak parayı biriktirene kadar o fabrikada çalışmaktır. Medresedeki hocalarıyla iletişimi koparmamaya çalışıyordur. Onlarla zor şartlarda da olsa mektuplaşıyordur. Aldığı mektuplar sonrasında artık kendini daha fazla tutamaz ve fabrikadan iki haftalık izin alarak, 1916 yılının son günlerine doğru Ufa’ya doğru yola çıkar.

2. BÖLÜMÜN SONU

 
Toplam blog
: 7
: 1481
Kayıt tarihi
: 09.09.11
 
 

5 Kasım 1975 Erzurum doğumlu. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü Dramat..