Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '12

 
Kategori
Eğitim
 

Teknolojik yatırımların eğitime katkısı nasıl sağlanabilir?

Teknolojik yatırımların eğitime katkısı nasıl sağlanabilir?
 

FATİH Projesi (Fırsatları Araştırma, Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) çağın getirdiği araçların eğitim ortamlarına daha fazla girmesinin önünü açacak bir proje olarak uygulamaya konulduğu söylenebilir. Projenin tanıtımı amacıyla oluşturulmuş bakanlığın web sayfasındaki linklere bakıldığında proje ile birlikte eğitim ve öğretimde fırsat eşitliğinin sağlanacağı, okullardaki teknolojinin iyileştirileceği, öğrenme öğretme sürecinde bilişim teknolojilerinin etkin kullanımının sağlanacağının amaçlandığı görülmektedir. Bu amaca ulaşmak için okullardaki dersliklere etkileşimli tahtaların kurulması, internet altyapısının sağlanması, öğretmen ve öğrencilere tablet bilgisayarlar verilmesi, öğretmenlere hizmetiçi eğitim verilerek donanımların etkin kullanımının sağlanacağı, oluşturulacak e içeriklerle derslerin daha etkin işlenmesinin sağlanacağı öngörülmekte.

Bu açıklamalara bakınca eğitimde kalitenin gelişmemesinin imkansız olduğu düşünülebilir. Proje teriminin anlamı ile ilgili olarak belki çok temel bir giriş olacak ancak sürecin değerlendirilebilmesi açısından da gerekli olan bu girişi yapmak zaruri görünüyor. Fransızca’dan dilimize geçmiş olan bu kavramın önceden yapılan planlamalar doğrultusunda hazırlanan bir programa göre maliyeti, ilgili tarafları, amaçları, süreçleri belirlenmiş bir çalışma olarak tanımlandığı görülüyor. Bakanlığın web sayfasındaki açıklamalara bakınca yönetim kurulu, sorumlu birimler, kişiler, yetkililerin tümüyle belli olduğu, bir bakıma her yönüyle gereken planlamaların yapıldığı görülüyor. Buraya kadar FATİH projesi ile ilgili eleştiri yapılacak bir yön yok gibi görünüyor. Ancak ülkemizdeki planlama faaliyetleri özellikle DPT’nin(Devlet Planlama Teşkilatı) kuruluşundan itibaren yapılanlara bakılınca hiç de planların yazıldığı gibi yürütülmediği, uygulanmadığı görülür. Yıllarca yapılan beş yıllık kalkınma planlarında belirlenen hedeflere hemen hiçbir zaman ulaşılamadığı, bir sonraki planlar hazırlanırken önceki hedeflere ulaşma yanında bu hedeflerin de aşılacağına dair kararların alındığı ancak bir sonraki dönemde aynı şeylerin söylendiği, yazıldığı görülür. FATİH projesinin bunun istisnası olmasını hemen herkes isteyecektir. Ancak eğitim sistemimiz içindeki işleyişe bakınca bu konuda da ne yazık ki iyimser olamadığımı söylemek isterim.

Plan kavramı yönetimde tanımlanırken geleceğe dair kararlar şeklinde açıklanmaktadır. Eğitim sistemimiz içinde de her alanda olduğu gibi geleceğe dair kararlar verilmektedir. Eğitim için hazırlanmış FATİH Projesi de bu tür kararlardan birisidir. Bakanlığın web sayfasına baktığınızda o kadar çok projeden söz edildiğini görürsünüz ki kısa sürede saymaktan vazgeçersiniz. Eğitim sistemimiz içinde uygulanan veya uygulanması temenni edilen projeler yukardan hazırlanır, alttaki birimlere özellikle de en alttaki birimler olan okullara bildirilir. Hazırlanan broşürler, el ilanları, reklam filmleri, resimler, görseller ilgili yerlere veya uygun yerlere asılır, duyuruları yapılır. Konuşmalar, yazışmalar, istatistiki veriler ve daha bir çok dokümanlar hazırlanıp ilgili birimlere gönderilir, yapılanlar dosyalara konulur ve bir dahaki arşivleme işlemine kadar bunlar dosyalarda durur. Arşiv birimleri zamanı geldiğinde bunları alıp ilgili yerlere, SEKA’ya, atık kağıt toplayıcılarına veya imha ekiplerine teslim edinceye kadar bunları muhafaza etmeye devam ederler. Bundan daha fazlasının yapılabildiğini söylemek için okullarda yapılanlardan haberdar olmamak gerekir. Eğitim sistemimizde de en önemli sorunlardan birisi belki de en başta geleni de işte budur. Okullarda, sınıflarda kimin ne yaptığını bilen birileri var mı derseniz ne yazık ki buna olumlu cevap verebilmek mümkün görünmemektedir.

Eğitim öğretim faaliyetlerinin bizzat yapıldığı yerler sınıflardır. Sınıf içinde öğretmen öğrenci etkileşimi ne kadar nitelikli olursa eğitimin kalitesi de o derece artar. Şimdiye kadarki uygulamalara bakınca öğretmen öğrenci etkileşimine yönelik eğitim sistemimiz içinde ne yapılıyor sorusuna cevap olabilecek etkin bir süreçten söz edebilmek kolay değildir. Sınıf içi faaliyetlere yönelik yapılanlarla kim ilgileniyor, kimler ne yapıyor sorusu ile ilgili olarak süreci takip ettiğinizde bakanlığımız bünyesinde net bir cevap oluşturacak bir uygulama bulunmamaktadır.

Okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlıdır. Bu yönüyle bakanlığın taşra birimleri olan il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, bu müdürlüklerin kontrolündeki okul yönetimleri sınıflarda yapılanlardan haberdar olması gerekmez mi diye düşünülebilir. İl ve ilçe yönetimlerinin eğitim öğretim faaliyetlerinin yürütülüş sürecine ilişkin açık bir görevleri olmadığı gibi il ve ilçe yönetimlerindeki kişilerin özel bir ilgisi yoksa böyle bir çalışmayı yapabilmeleri için zaman, fırsat ve bilgiye sahip olabildiklerini söylemek de zordur. Okul müdürlükleri ne güne duruyor, okul müdürleri okullarındaki sınıflardan, sınıflardaki çalışmalardan haberdar olması gerekmez mi diye de düşünülebilir. Teorik olarak öyle olması gerekir. Ancak okul yöneticiliği konusunda var olan mevcut düzenlemelere ve uygulamada yaşananlara bakılınca okul yöneticilerinin bu konuda fazla yapabilecekleri bir şeyin olduğunu söylemek de zor görünüyor. Okul yöneticileri okuldaki eğitim öğretim sürecinin yönetimi, sınıf yönetimi, eğitim öğretimin geliştirilmesi, değerlendirilmesi gibi konularda hiçbir eğitim almaksızın yönetici oluyorlar. Daha doğrusu yönetici olabilmek için zaman zaman yapılan sınavlarda alınan puanlar, hizmet puanı, ödüller, hizmetiçi eğitim faaliyetleri gibi bazı alanlardaki durumlarına ilişkin değerlendirmeler dışında bir değerlendirmeye tabi tutulmaksızın seçilip atanıyorlar. Görev yapacakları alana ilişkin etkin bir eğitim almıyorlar. Yönetici olmadan önce yönetim konusunda hemen hiçbir eğitim almıyorlar. Buna rağmen bizim okul yöneticilerimiz üzerlerine düşen görevi yaparlar deniyorsa buna da saygı göstermek gerekiyor.

Okullarda veya sınıflarda yapılanlara dair elde bir veri olmadığı için objektif bir değerlendirme yapabilmek mümkün görünmüyor. Ancak okullardaki yönetici öğretmen etkileşiminde yaşananlara dair var olan gözlemlerden hareketle bir takım değerlendirmeler yapılabilir. Okullardaki yönetici ve diğer personel arasındaki etkileşimlerde okulda oluşan kültürün önemli bir etkisinin olduğu söylenebilir. Okul kültürü kavramı ise ne yazık ki tekdüze, standart, objektif bir kavram olmaktan uzaktır. Okul kültürü, okul yöneticilerinin tutumlarına, davranışlarına, okuldaki diğer kişilerin anlayışlarına, okul ve çevresinin etkileşimine bağlı olarak değişmektedir. Bir başka deyişle ne kadar okul varsa, okul yöneticisi varsa o kadar çeşitli okul kültüründen söz edilmesi gerekmektedir. Okullarda yöneticiler iş yoğunluğu, rutin işlerin fazlalığı gibi nedenlerden dolayı eğitim öğretim faaliyetlerine ilgilenmeye zaman bulamadıkları, yasal düzenlemelerin ellerini bağladığı, okula dışarıdan yapılan müdahaleler, okuldaki her alana hakim olacak bilgi, beceri ve eğitime sahip olamadıkları, okuldaki havanın olumsuz etkileneceği gibi bir çok nedenlerden dolayı eğitim öğretim sürecine müdahale etmekten kaçınmaktadır. Bir başka deyişle okul yöneticileri okuldaki eğitim öğretim sürecini gerektiği gibi yönetmekten uzaktırlar.

Okul yöneticileri dışında okulda ve sınıflarda yapılanlar konusunda denetim elemanlarının görev, yetki, sorumluluk ve çalışmaları vardır. Bu konuda denetim sürecinin okul yöneticilerine göre daha etkin işleyebileceği düşünülebilir. Denetim sürecine ilişkin yasal düzenlemeler yöneticilerinkine göre daha açık yapılmış olduğu söylenebilir. Eğitim sistemimiz içinde denetim sistemine önemli işlevler yükleniyor gibi görünse de bu sistemin yeterince etkin işletildiğini, kullanıldığını söylemek de oldukça zor görünüyor. Denetim sistemi yıllar boyunca sürekli yapbozlarla istikrarsız bir yapıya oturtulmuştur. Okul yöneticileri için var olan belirsizlik denetim süreci için de aynen geçerlidir. Ülkemizdeki eğitim sisteminin merkezi bir anlayışla oluşturulmasına yönelik geçmiş 150 yıllık bir tarihe sahipse de henüz geleneksel, güvenilir, geçerli, sistemli bir anlayışın kurulamaması hususu denetim sistemimiz için de aynen geçerlidir. Denetim süreci yönetimin bir aracı olmasına rağmen eğitimin yönetimi tarafından istendiği gibi işletilememektedir. Denetim işlevi kendi başına bırakılmış bir durumdadır. Bu işlevin ortaya koyduğu ürünler değerlendirilmemekte, işlevin etkililiğine ilişkin hiçbir değerlendirme yapılmamakta, kişilere bağlı bir anlayışla yönetilmeye çalışılmaktadır. Denetimin işleticisi olan denetmenler çağın gereklerine uygun olarak seçilememekte, yetiştirilememekte, geliştirilememektedir. Denetime ilişkin rutin işlerin yapılmadığı söylenemez. Ancak eğitim sistemi içinde hemen hiçbir rutin işin yapılmadığı söylenemez. Rutin işlerin yapılması sistemin çalıştığı anlamına gelecekse tartışmaya gerek bulunmamaktadır. Eğitim sistemimiz içindeki en önemli sorun kağıt üzerindeki uygulamalar ile gerçeklikteki farklılıktır. Denetim sisteminin mevcut yapısı nedeniyle okullarda, sınıflarda yapılanlar konusunda yeterli, sağlıklı, istendik değerlendirmeler yapılabildiğini söylemek mümkün görünmemektedir.

Okul yöneticileri ve Denetim elemanları dışında okul veya sınıflarda yapılanlar konusunda bilgi sahibi olabilecek bir başka birim, yetkili, kişi bulunmamaktadır. Bu iki grubun durumu ile ilgili olarak da yapılan açıklamalara bakılınca durumun pek de sağlıklı işlemediği görülecektir. Dolayısıyla okul ve sınıflarda yapılanlardan eğitim sistemi içinde hemen hiç kimsenin sistemli, sağlıklı bir bilgiye sahip olduğu söylenemez. Okullarda işler yöneticilerin inisiyatifine bırakıldığı gibi sınıflarda da inisiyatif tamamen öğretmenin kendi anlayışına, vicdanına ve becerisine bırakılmış durumdadır.

Okullar veya sınıflarda yapılanlara yeterince etki edemeyen bir sistemde değişimin sağlanabileceğine inanmak fazla iyimserlik olacaktır. Bakanlığımız yaptığı teknolojik yatırımları bu temel üzerinden yeniden değerlendirmelidir. FATİH Projesi bu yönüyle de dikkate alınmalıdır. Merkez teşkilatı düzeyinde oluşturulan komisyonlar, kurullar, alınan kararlar okullar ve sınıflar bazında ne kadar etkili olabilir sorusunun mutlaka düşünülmesi gerekir. Bu sorunun cevabı yeterince bulunamazsa hangi projeyi nasıl uygulamaya çalışırsanız çalışın çabalar fazla bir etkiye sahip olmayacaktır.

FATİH Projesinin bileşenlerinden donanımların kurulması, alt yapının okul ve sınıflar bazında oluşturulması, araçların dağıtılması, personelin hizmetiçi eğitimden geçirilmesi gibi uygulamaların tümü merdivenin birinci basamağıdır. Bu uygulamalar projenin en kolay yönleridir. Alacağınız merkezi kararlarla ayrılan maddi kaynakların harcanması sürecin ilk aşamasıdır. Asıl olan sınıflarda bu içeriklerin, araç gerecin, donanımın etkin bir şekilde kullanılmasının sağlanmasıdır. Bunu sağlayamayınca teknolojik yatırımlar çok değil üç-beş sene sonra atıl duruma gelecektir.

Şimdiye kadar okullara çağın getirdiği teknolojik araç gereçlerin hiç getirilmediği söylenemez. Fen Laboratuarları, Fen Dolapları, daktilolar, MLO uygulamaları, tepegöz dağıtımı, projeksiyon dağıtımı, bilgisayarlar, yazıcılar, tarayıcılar ve daha diğer teknolojik araç gereçler yıllar boyu okullara gönderilmişti. Bu araçların çoğu şu an okulların depolarındaki tozlu raflarda yerlerini almış durumdadır.

Okullara en son teknolojik araçları sürekli sokmak çözüm değildir. Okullarda öğretmen-öğrenci etkileşimini etkileyemediğiniz sürece teknolojik araç gereçler sınıf duvarlarını doldurmaktan öte bir anlam taşımayacaktır. Öğretmenlerin öğretmenlik becerilerinin geliştirilmesi, etkili öğretmen sayısının sistem içinde artırılması, gerçekten işini seven, işini iyi yapan, işinin gereğini yerine getiren öğretmenlerin sayısı artırılmadan araç gereç çeşitliliği niteliği getirmeyecektir. Bunun sağlanabilmesi öncelikle etkili öğretmenlik becerilerinin neler olduğunun belirlenmesi, bu becerilere sahip olanlarla olmayanların ayırt edilmesi, etkin bir personel değerlendirme sisteminin kurulması, yönetim ve denetim sistemlerinin etkin bir yapıya kavuşturulması, yönetim ve denetim sistemleri aracılığı ile işlevsel bir personel değerlendirme sisteminin işler hale getirilmesi sonrası etkin bir yetiştirme, eğitme sürecinin geliştirilmesi gerekmektedir.

Buna rağmen mevcut teknolojik araçlar öğretmenin sınıf içindeki süreci yönetme becerilerini belirlemede önemli bir araç olarak kullanılabilir. Hangi öğretmenin var olan içerikleri ne kadar kullandığı takip edilebilirse buradan hareketle nedenler sorgulanabilir ve çözümler geliştirilebilir. Bunun yapılabilmesi yine yönetim ve denetim süreçlerinin etkin kullanımına bağlıdır. Bakanlığın merkezi düzeyde aldığı kararlarla yaptığı yatırımların okul ve sınıflarda etkin kullanılıp kullanılmadığını mutlaka takip etmesi gerekir. Şimdiye kadar yapılan uygulamalara ve geleneksel yönetim anlayışımıza bakınca henüz bu düzeyde bir farkındalığın bakanlıkta oluşmadığı görülmektedir.

Soru, Görüş ve Eleştirileriniz için…..

Ali Hikmet DEMİR

ahdemir35@mail.com

 
Toplam blog
: 147
: 1198
Kayıt tarihi
: 26.09.08
 
 

Öğretmen olarak başladığım meslek hayatıma yönetim ve denetim konusunda aldığım yeni eğitimler sonr..