Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '15

 
Kategori
Tarih
 

Tibet’e ilk ayak basanlar

Tibet’e ilk ayak basanlar
 

Tibet'in başkenti Lhasa


Dünya’nın çatısı Himalayaların dağ krallığı Tibet...

Ruhsallığın başkenti olarak görülen Tibet...

Himalayaların engin yüksekliklerinde kurulu, kadim bilgeliğin diyarı efsanevi Tibet...

James Churchward’ın “Batık Kıta Mu” adlı kitabıyla ortaya atılan, Meksika’da Niven’in kazılarında pekişen Mu Uygarlığı’nın kadim öğretisinin kıtanın batmasından sonra Naakal rahipleri tarafından taşındığı yer olan Tibet...

M.S. 7nci yüzyılda Budizm’e geçen Tibet...

İnsanların nasıl bit hayat yaşamaları gerektiğini öğreten ve ölümden sonra ruha rehberlik edecek kitap olan “Tibet’in Ölüler Kitabı”nın yazıldığı yer Tibet...

Evet değerli dostlarım...

Bugün Dalai Lama onun sayesinde daha da derinden tanıma imkanına sahip olduğumuz Tibet, büyük bir ruhsal mirasa ve derinliğe sahip. Hatta bana göre Dünya’da en eski kültürel mirasına sahip 3 bölgesinden birisi. Diğer 2’si bana göre Mısır (Hermetizm) ve Hindistan (Vedik öğreti)...

İlginçtir ki, Tibet dünyanın en yüksek dağları ile çevrili yüksek bir yaylada bulunmasından dolayı 1950’lerdeki Çin işgaline dek dünyanın geri kalanından izole bir şekilde yaşamış. Belki de bu sömürgecilik dönemi ve endüstriyelleşme akımı ile insanlığın kendinden verdiği, değerlerin yozlaşmaya başladığı dönemde ruhsallığın son kalesi olarak kalmasını sağladı uzunca bir dönem.

Hatta bu izole yaşantısı ve yabancıların ülkeye pek kabul edilmemesinden dolayı da “Yasak Tibet” diye de adlandırılırmış.

Fakat Tibet gizemlerle dolu, mistik bir ülkeydi. Özellikle Avrupa ülkelerinin sömürge dönemiyle birlikte Hindistan, Çin ve diğer Uzak Doğu ülkelerine açılmalarıyla başlayan keşif heyecanı Tibet için de devam ediyordu.

Coğrafi koşullar sebebiyle geç başlayan bu keşif yolculukları yabancıların kabul edilmemesinden ve yolculuk şartlarının az insanın dayanabileceği güçlüklere sahip olmasından dolayı Hindistan’a göre daha geç gerçekleşti.

Bu zorlu koşul ve engelleri aşmaya niyet eden az sayıdaki değerli kaşif sayesinde Tibet’in kapıları aralandı. Gizemlerinden süzülen ışık, hakikati arayan gözleri mest etti. Doğa üstü güçlere sahip lamalar, mucizeler gösteren bilgeler, insanlığa rehberlik eden ölümsüz üstadlar gibi birçok hikaye de bu kaşiflerle birlikte Batı’ya geldi.

Lowell Thomasdiyor ki...”Himalayaların çatısındaki gizemli dağ krallığı, kaşifler ve gezginler için bilinmeyene karşı büyük bir arzu yaratan, bir numaralı El Dorado (Güney Amerika’da İspanyolların aradığı söylentilerde dilden dile dolaşan altın şehir) olmuştur.”

Haydi bugün bu kadim ve gizemli ülkenin güzelliklerini ve öğretilerini aralayan öncüleri kısaca inceleyelim...

Teozofi Cemiyeti’nin kurucusu olan ve “Gizli Doktrin”, “Peçesiz Isis” gibi ünlü kitapların yazarı olan Helena P.Blavatsky 1857’den itibaren Tibet’e gitmiş ve 7 yıl orada kalmış. İlk giden olduğu söyleniyor ama ne denli doğru bilmiyorum. Yolculuğu hakkında fazla detay bulunmasa da, Blavatsky’e göre ülkesine geri döndükten sonra yazdıkları, öğrettikleri Tibet’te “Mahatmalar”, yani “Büyük Üstadlar” dan öğrendikleri üstüne kuruludur.

James Churchward’ın hikayesi de ilginçtir. Zira Bir İngiliz subayı olan Albay James Churchward, macera ve merak tutkusuyla çok genç yaşlarında, 1883 yıllarında görevli olarak Hindistan'a ve Tibet’e gitti. Tibet’te manastırlarda araştırmaları sırasında binlerce yıllık batık kıta Mu ile ilgili yazılı metinlerle karşılaştı. Yazıldıkları dili ona rahipler öğrettiler ve bu şekilde o da dünyaya kitaplarıyla Mu efsanesini yaydı.

Bir bilim insanı olan Baird T.Spalding, 1894’te bir araştırma gezisi ile Tibet’te “Ölümsüz Üstadlar” ile karşılaşmış ve birçok belge ile bunları belgelemeye çalışmış. Kendisiyle beraber geziye katılan diğer araştırmacılarla birlikte Spalding, 3 kitaptan oluşan “Ölümsüz Üstadların Yaşam ve Öğretisi” serisinde anlattığı o inanılmaz mucizelere tanıklık etmişler. İlginç olanı şu ki, bu ölümsüz üstadlar Spalding’e kendilerini bilhassa aşikar etmişler, çünkü dediklerine göre 19ncu yüzyıl ile birlikte Dünya yeni bir çağa giriş yapacaktır ve insanlığın bu kadim bilgileri duyma zamanı gelmiştir.

İlginçtir ki, 19ncu yüzyıl başlarıyla beraber birçok Yoga üstadı, dövüş sanatı ustası sanki bir el onları yönlendiriyor gibi Batı’ya gitmiş veya göç etmiş ve kadim sanatları Batılılara tanıtmış ve öğretmişler. Bir şekilde Antik Yunan medeniyeti sonrası Mısır, İskenderiye’de filizlenen Helenistik Çağ’ın bir 20nci yüzyıl provası Doğu-Batı arasındaki bu etkileşimle başlamış...

Bir diğer kişi de Alexandra David-Neel’di. 1912 yılında 54 yaşında Tibet’e giden Alexandra David-Neel, başkent Lhasa’ya girebilen ilk batılıydı. Dalai Lama tarafından kabul edilen ilk yabancı oldu. Tibet’e giriş çok zor ve tehlikeli olduğundan bir dilenci kılığında ülkeye girmiş. Tibet’te geçirdiği 12 yıl boyunca önde gelen dini üniversitelerden birinin baş rahibinden eğitim aldı, Budizm araştırmaları üstüne akademik ünvan kazandı.

1917-1922 yılları arasında Tibet’e giriş yapan bir diğer kişi de Amerikalı bilim insanı W.Y. Evans-Wentz’ti. Alexandra David-Neel gibi o da Tibet öğretilerinin anlaşılmasına ve yayılmasına yardımcı olmuş, mucizevi olaylara tanıklık etmiş.

1930’lu yıllarda Tibet’e giren kişi ise Theodore lIlion’du.  Almanya’da Tibet, Tibet kültürü ve oradaki mucizeler üstüne duyduğu hikayelerden etkilenerek kendi gözleriyle görmek istemiş ve yola çıkmış. Zor ve tehlikeli yolculuğunu ancak kılık değiştirerek tamamlamış ve kendisinden öncekilerin anlattığı mucizevi olaylara tanıklık etmiş.

Muhtemelen Blavatsky’nin öğrencilerinden olan Albay Bradford ise Tibet’e giden ve Peter Kelder’in “Tibet’in Gençlik Pınarı” adlı kitabına konu olan bir araştırmacı. 1930’larda Kelder’ın bir İngiliz subayı olan Albay Bradford ile tanışması ve albayın hikayesi ilginçtir. Hatta o kadar ki, Robin Sharma’nın “Ferrarisi'ni Satan Bilge” adlı best-seller kitabındaki Sivana Bilgeleri’nin öğrencisi olan kitabın kahramanı muhtemelen Albay Bradford’ın hikayesinden etkilenerek şekillendirildi.

Evet...

Eminim daha fazla isim vardır, ancak amacım Tibet’e kapı açan bazı öncüleri be hikayelerini bugün burada kısaca yazmaktı. Tibet ve mucizelerle dolu hikayeleri ilginçtir ve okuyanın kabına göre farklı anlamlar kazanacaktır. O yüzden kendinizin okumanızı ve kendinize göre yorumlamanızı tavsiye ederim.

Mucizeler sadece inananlarındır”... 

Sevgiler,

Kenan

https://twitter.com/Naacel

https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday

https://instagram.com/naacel/

http://naacel.blogspot.co.uk/

http://www.felsefetasi.org/author/kenan-kolday

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..