Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '07

 
Kategori
Teknoloji
 

TIME 2007-3 Milliyet Blog yazarları paneli

TIME 2007-3 Milliyet Blog yazarları paneli
 

Bu etkinliğe katılmamı sağlayan MB yöneticisi sevgili Çiğdem Toraman'a ve sevgili editörlerimize teşekkürlerimi sunarım.

Biraz sonra Milliyet Blog'un oturumu başlayacak. Salonda arkaya dönüp acaba arkadaşlarımız içeride mi diye bakınıyorum. Tuhaf olan da İzmir toplantısında tanıştığım Celal Beyin dışında hiç kimseyi tanımamam. Panel bitiyor. Pazarlamayla ilgiliydi konu. Oldukça da ağır toplar vardı konuşmacı olarak. Ama benim aklım fikrim bir sonraki oturumda. Salon boşalırken görüyorum arkadaşları. Yanlarına gidince editörlerimizle ve Blog yöneticisi Çiğdem Toraman ile de tanışmış oluyorum. Bu arada blog yazarlarımızdan Emre Tekin de gelmiş. Selamlaşıyoruz. Ancak konuşmaya vakit kalmıyor. Kısa bir hazırlık arasından sonra Milliyet Blog yazarı dört arkadaşımız ve MB yöneticisi Çiğdem Toraman platformda yerlerini alıyorlar.

Kürsüyü ilk alan Çiğdem Toraman Milliyet blogları projesinin oluşum aşamalarını anlatıyor. Yayımlandığı 11 yıldan beri içeriği kabul gören Milliyet web sitesinde okuyucuyu da sadece yorumlarıyla değil kullanıcı olarak yazılarıyla da Milliyet blog ailesine katmak amacıyla bu Milliyet Blogları projesini geliştirdiklerini anlatıyor. Türkiye'deki halkın farklı alanlardaki uzman görüşlerinin katılması ile içeriğin çeşitlenmesi ve ilginç kılınması amaçlanmış. Üç ay boyunca oturup bu konuyu tartışmışlar. Sonunda 1.5 yıldır yayın yapan modeli kurgulamışlar.

Daha sonra MB ile ilgili istatistik veriler geliyor dev ekranlara. Şu anda mevcut 240 kategori olduğunu ve sürekli yeni kategoriler eklendiğini, hepimizin yaşadığı o başvuru sürecinin işleyişini bu kez de Milliyet Blog yöneticisinin bakış açısından dinliyoruz.

Şu ana ana kadar yapılan başvurular içerisinden %20 sinin kabul edildiğini, editörlerimizin 1.5 yıl içinde 75 bin blog okuduklarını ve bunlardan 50 bininin yayın onayı aldığını, 1 ayda MB sitesini 1.1 milyon kişinin ziyaret ettiğini, günde yaklaşık 250 blog yazıldığını, günde yaklaşık olarak 60 bin kişinin siteye girdiğini öğreniyoruz.

Bu rakamların internet adına çok büyük rakamlar olduğunu ve bunu sağlayanın da blog yazarlarının yaptığı kaliteli yayınlar olduğunu duyunca koltuklarım kabarıyor biraz daha dik oturmaya başlıyorum ve müthiş mutlu oluyorum bir MB yazarı olarak.

Daha sonra Milliyet Blogların diğer bloglardan farkını açıklıyor Çiğdem Hanım. Son derece genç görünümünün altında taşıdığını girişimci ruhu yavaş yavaş kanatlanmaya başlıyor.

"Herhangi bir blog sisteminden ayıran en temel özellik; Milliyet com tr olarak ayda 15 milyon ziyaretçi ile Türkiye' nin nin en çok okunan sitesi olarak blog yazarlarımızın bloglarına anasayfadan doğrudan linkler olması. Elde edilen trafik gelen yorumlar sorular soru sorulabiliyor mesaj yazılabiliyor bire bir iletişim kurulabiliyor...."


Daha sonra bu satırları yazarken beni çok düşündüren ilginç bir deneyimi de aktarıyor Toraman. Türkiyedeki pek çok büyük kuruma gitmişler. "Gelin biz blog sistemi kurduk" diye onların da kurumsal olarak katılımını istemişler.

"Çok özel çalışma yaptık bir ajansla. Türkiye'deki pek çok büyük kuruma gittik, çok büyükler... Hepsi harika biz bu sistemin içinde olmak isteriz ama bloglarda ne yazacağız, ne yapmayacağız bunları neye göre belirleyeceğiz. Peki rakiplerimiz bu blogları okurlarsa yeni projelerimiz hakkında ne yazabiliriz o zaman ne yazacağız. Bizde bir basın bildirisi bile dört beş onaydan geçip yayınlandığına göre bu blogları kim yazacak?
...anlattım anlattım ama 10'a yakın büyük kuruluşla holdingler de var bunun içinde görüştük ama.."
Sonuç: Türkiye'nin henüz kurumsal bloga hazır olmadığı anlaşılmış.

" o zaman bireysel blogla başlayalım dedik." diye devam ediyor. Bütün salon nefesini tutmuş bu genç girişimciyi dinliyor.

Gülümsüyorum. Çünkü bunu yeni öğrendim, ticari sırları. Taze bir deneyimle. Bir önceki gün bir gazeteci arkadaşın sorduğu bir soruya üstü kapalı bir yanıt verilince, dışarıda sordum kendisine. Ne güzel soru hazırlamışsınız dedim. Sorusunun yanıtını alıp alamadığını öğrenmek istedim. Aslında başka birisi sormasını rica etmiş. Yani kendi sorusu değilmiş. Bu da çok ilginç geldi. Aynı şekilde, gece çalışıp da hazırladığım benim sorunun yanıtı da muallakta sallanmaya başlayınca sezmiştim bu soruların ticari sırları kurcalayan bir yanı olduğunu. Bilimselliği daha çok pazarlamaya, tanıtıma ve şirketin sesini duyurmaya, belki de bir konuda kamuoyu yaratmaya yönelik panellerin mantığına alışık olmayışımın verdiği şaşkınlığı ancak ikinci gün üzerimden atabilmiştim. Çünkü fen bilimcilerin katıldığı toplantılarda genellikle herşey ortaya konur ve kıran kırana tartışmalar olur.Edebiyatçıların toplantılarında da öyle. Toplantıya kayıt yaptırırken aniden etrafım karvizit isteyen firma elemanlarıyla kuşatılınca çok şaşırmıştım.

Toyota ile yapılan 8 aylık projeyi ve Gusto ile yapılan biraz daha farklı üç aylık proje hakkında açıklamalarda bulunuyor Toraman... Bu projelerin biz yazarlara yansıyan yönü, seçilen blog yazılarının hafta sonlarında gazetede yayınlanması olmuştu.

Blog yöneticimiz Çiğdem Toraman, bir süre sonra bu bireysel blogların kurumsal bloglara dönüşeceğine inandığını bu nedenle, katılacak konuşmacıları yazılarıyla kendi işine fayda sağlayan blog yazarları arasından seçtiğini önemle vurguluyor. Yavaş yavaş kurumların ve kurum olma yolunda ilerleyen kişilerin, bu yolun faydalarını ve aslında nasıl kullanacaklarını öğreniyor olduklarını belirtiyor.

Çiğdem Hanımın girişimcilik başarısının en önemli kanıtı da "üretilmiş bir projenin daha yayına girmeden Doğan Gurubunda yaratıcılık ödülü alması."

"Bugün gelinen noktada kurumsala doğru kayışı görüyoruz. Okur sayısı çok arttı. Trafiğin % 50 si arama motorlarından geliyor. Arama motorlarından gelen trafik anlamında kullanıyorum.

Bu içeriğin dünyada, Türkiye'de kral olduğunu, eğer değerli içerik yayınlıyorsanız o değerli içeriğin müşterisi her zaman vardır."

"Savaş Bey bunu kendi bloglarında yaşıyor, Laser TV için yazdığı blog 6 bin okunmuş ve altı binin çok büyük çoğunluğu arama motorlarından gelmiş.Üniversite eğitimi, yurt dışı eğitimiyle ilgili böyle çok blog var."

"Blog yazarlarına böyle bir ortam sağlayarak aslında kendimize de bir değer katkısında bulunuyoruz. Bu değerin detaylarını onların ağzından dinleyelim."

Şimdi blog yazarı arkadaşımız muhabir Celal Çelik kürsüde:

"Orhan Pamuğun yeni hayat romanı bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti der. Ben de bir gün internette gezinirken bir blog okudum ve hayatım bütünüyle olmasa bile büyük ölçüde değişti. evdeki boş zamanşlarımın çoğu blog yazmakla ve blog okumakla geçmeye başladı." Celal Çelik blog yazmaya başlamakla çok çok memnun olduğunu da ekliyor.

"Blog kısaca e-günlük, e-günce, haber, yorum, okur mektubu, köşe yazısı, fıkra makale deneme, kısa öykü, e-roman, gezi yazısı, yemek tarifi, anı, Bunların tek başına hiçbiri değil ama bileşimi."
"Blog bana göre bir gazete, bir üniversite kantini, bir komünüte, bir mahalle kahvesi, bir gezi grubu, gevşek örgütlenmiş bir sivil toplum kuruluşu, bir forum grubu ya da agora, kanaat ve baskı grubu, tüketici örgütü. Blogların bu tür işlevleri yerine getirdiğini görmekteyiz."

Celal Bey blogların en önemli özelliğinin "katılım" veya "interaktriflik" olduğunun altını özellikle çiziyor. Klasik bir gazete okurunun sadece gazetesini okuyup arada bir okur mektubu yazdığını, oysa internet okurunun anında tepkisini gösterdiğini ekliyor. Çelik'in bu sözleri bana bir gün önce izlemiş olduğum panellerde vurgulanan hız kavramının önemini hatırlattı yeniden.

Evet klasik gazete okuru tepkilerini iletmekte bir kağnı arabasında seyahat ediyorken, uzayın derinliklerini keşfe çıkan astronotlara dönüşen internet okurları ve yazarları olacak. Anında tepkileri milyonlara ulaşacak kuramsal olarak kısıtlamalar olmadığını düşünürsek. İnternet ve interaktifliği küreselleşmenin tek güzel yönü.

Tekrar Celal Çelik'e kulak verelim isterseniz:
"Okuyorsunuz ve milliyet com tr ye girdiğiniz zaman orada manşette önemli haberleri gördüğünüz zaman, Milliyet'in herhangi bir köşe yazarından önce bloğunuzda yayınlayabiliyorsunuz."

Bu konuda biraz çekince koymak isterdim sevgili blogcu arkadaşıma. Çünkü o dediği sadece güvenilir yazar statüsünü almış blog yazarlarına has bir taçlandırma. "Ee! sen de güvenilir yazar olabilseydin kardeşim, ağlayıp durma!" diyenlerinize söyleyecek sözüm yok. Çünkü öyle bir yazar olmak için gerekli kriterleri bilmiyorum. Sormak da hatırıma gelmedi editörlerimize. Kimse alınmasın ama öyle yazılarım oldu ki güncelliği geçtikten çok sonra yayına girebildiler. En son örneği "AKM nin yıkılmasına izin mi vereceğiz" adlı fotoğraf galerimin yayına girmesi; yükledikten günlerce sonraydı. Ama iyi olan tarafı yayınlanabilmiş olması. Bu memlekette toplumsal bellek konusunda problemler olduğu için geç yayınlanmasının da yararlı olduğu geldi hatırıma tam da bu yazıyı yazarken. Yani hız kavramı bazı blog yazarlarında işlememekle beraber yazılar belli bir fermentasyon süreci yaşadıktan, havayı kirleten gazlarından arındıktan sonra da yayınlanabiliyor. Biliyorum Celal arkadaşımızın neler söylediğini merak etmektesiniz. Ama bu noktada ekleyeceğim bir şey daha var. O yayında olan gazlardan arınmış bloglarıma baktığımda ki yüzlerce bloğa giriyorum ararken, bloğumu göremiyorum. Ama o arama tarama sırasında beş, altı hatta on kere aynı bloğun değişik sayfa altlarında çıktığına şahit oluyorum. Bu da bana göre ilginç bir nokta.

Şimdi artık söz! yorumsuz aktarmaya devam edeceğim MB panelisti arkadaşlarımın bildirilerini.

Celal Bey İnternet okurunun anında yazılara ve yazarlara puan verebildiğini, yorum yazabildiğini, yanlışları düzeltebildiğini, ve bunların kendisine yetmediği noktada blog yazarlığına soyunduğunu anlatıyor.

Bu konuda saptamaları gerçekten de çok yerinde. Önce yazılara yorum yapmakla başlayan yazarlık sonunda yorumlara ayrılan yerler yetersiz kalınca yazma arayışına dönüşüyor. O nokta da da en fazla iletişimin olduğu bir sitede yazabilmek önem kazanıyor. Gerçekten Milliyet Blog yazabilme olanağımız olduğu için çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum Örneğin bir blog yazarı arkadaşım bir kişi bile okuyor olsa yazılarımı bir kazanımdır demişti.Bu cömertliğin, insan sevgisinin güzelliği işte! Blog yazarları bu işe gönül bağıyla bağlanmış kişiler. Celal Beyin konuşmasında dalıp gidiyorum. Bir soru takılıp kalmış bir bozuk plak gibi zihnimi tırmalayıp duruyor. Milliyet Blog kurumsallaşırsa ne olacak? Gönül bağıyla bağlı yazarlardan kaçımız kurumsallaşabilecek?

"Milliyet Blog çok sesli, çok renkli bir buluşma alanı binlerce hayattan on binlerce deneyim öykü, haber, anı
Hayaller, hayal kırıklıkları, hedefler, görüşler,
Yazı yoluyla kendini terapi etme ortamı
Kanser gibi tedavisi güç hastalıklarla uğraşan arkadaşlarımız var. Blog onlar için hayata tutunma yollarından biri
Bunların hepsin temelinde de bir anlatma ve paylaşma isteği mevcut,
Bir arkadaş kitap yayınladı. bir başkası şu an bitirmek üzere"


Milliyet blogda yazmaya başladığı ilk günlerle şu gün arasında çok büyük mesafe kaydedildiğini, kendini ifade etme aracı olarak düşündüğümüz şeyin sonuçta çok önemli bir sosyalleşme aracına dönüştüğünü, 1.5 yıl içinde her meslekten, her yaştan, her bölgeden dünyanın her yerinden Marmarisinden Kanadasına kadar her yerden pek çok arkadaşı olduğunu ekliyor Celal Bey.

"Bloglardan bir arkadaş kitap yayınladı, bir başkası şu an bitirmek üzere."

"Anlatmak istediğim bir şey varsa bunları dile getirmek, kişiler gündemi yakalama gündem oluşturma mesleği ve kişiliği ile ilgili tüm blogçular adına unutmak istemediğimiz anılarımızı yalnızlığımızı belki sizin de ilginizi, çeker diye yazıp yayınlıyoruz."
Blog yazarlığı ile sözlü kültürden yeniden yazılı kültüre bir geçişin başladığını
ayrıca blog yazarlarının daha iyi yazabilmesi için çok fazla okuduklarını bunun da kitap okuma oranını arttıran önemli bir kültürel olay olduğunu, yazılı yayınların yok olmayacağını ama yakın gelecekte dijital yayıncılığın çok önem kazanacağını da vurguladı Celal Çelik.

Sonraki konuşmacı Işıl Tabağ blogları kendi işinde para kazanmak için kullandığını belirtiyor. Işıl Tabağ gencecik bir eğitim danışmanı. Yurtdışında eğitim almak isteyen öğrencilere eğitim danışmanlığı hizmeti verdiğini, bilgi sattığını ve bloglarla bunun alt yapısını sağladığını açıklıyor muhteşem bir sunum eşliğinde.

Az sonra zengin olacağımızı müjdeleyen bir açılışla başlıyor bu güzel sunum. Perdede saat figürü beliriyor güzel bir müzik eşliğinde.
Yabancı basından verdiği örneklerle her saniye yeni bir blog eklendiğini ve "şu anda bile eminim ki pek çok blog eklendi" diyerek niçin blog yazarı olduğunu açıklamaya başlıyor:

"Bunlardan bazıları paylaşmak için yazan günlük yazarlar, ama yeni blogçular giderek daha fazla iş konuşuyor"
Kendisinin iş konuşan blog yazarlarından biri olduğunu ve yurt dışında eğitim almak isteyenlere master doktora yapmak ya da üniversitede eğitim almak isteyenlere eğitim danışmanlığı verdiğini söylüyor. Kendisinin eğitim danışmanı olduğunu ve bilgi sattığını söylüyor. Blog yazarak bu bilgilerin alt yapısını sağladığını belirtiyor.

"Blog yazmadan önceki kitlemle, blog yazdıktan sonraki kitlem arasında müthiş bir fark var."

Blog yazarak para ve müşteri kazandığını ekliyor.
Geleneksel pazarlama yöntemlerinin yanında kendininizi tanıtmak için pek çok yere güç harcamak gerektiğini oysa;
"Blog yazarak sıfır maliyetle" pek çok hizmetin pazarlanabileceğini söylüyor.


Gece yarısından beri; şu okuyor oduğunuz bloğu yazmak için çabalayan ben, sadece bu "sıfır maliyet" konusunda arkadaşıma katılamayacağım. Blog yazımının maliyetinin sıfır olduğunu kabul edince, insan yaşamındaki saniyeleri , dakikaları ve saatleri yok sayıvermişim gibi bir duygu sarıyor yüreğimi.

Ayrıca buradaki bir önemli yanılgı diyelim, kendisinin kurumsal bir bloğu bireysel bir blog yazarı olarak yazmakta oluşudur. Oysa kurumsallaşma başladığında aynı blogları yazarken parasal bir maliyet ödemek zorunda kalınabileceği gibi bir yaklaşım da söz konusu olabilir mi?

Yine multimedya sunumumuza geri dönelim:

Etkin olduğunuz bir konuda doğru bilgi verilmesinin müşteri açısında saygınlık kazanılmasına ondan sonraki adımın ise marka oluşturmak olduğunu vurguluyor. cep telefomla gelen reklam etkisi %18,
sinemada film öncesi izlenen reklamlar % 38
radyo yüzde 54
magazin dergi yüzde 63
işte kilit nokta olan ağızdan ağıza pazarlamanın blog için geçerli olduğunu ve bloğun en güçlü örneklerinden biri olduğunu
Blog yazmadan önce sadece 2 takım elbise diken bir terzinin, blog yazdıktan sonra açılan işlerini örnek veriyor. Ve izleyicileri blog yazmaya yönlendiren güzel sözcüklerle ve yeni bir internet aracı olan RSS 'yi tanıtarak tamamlıyor sunumunu.

Üçüncü blog yazarımız Neslihan Serbest. Müzikli multimedya eşliğinde sürdürüyor sunumunu.


20 yıllık eğitimci kimliği varken 1, 5 yıl önce kariyerinde bir değişim dinamikleri işlemeye başlıyor. Mesleğini bırakarak kariyer danışmanlığı ve yaşam koçluğu yapıyor. Şubat 2006 da bir başka sitede yazmaya başlıyor.Yazmayı oldum olası seven biri olarak betimliyor kendisini. Bu dönem içinde iyi yazdığını da keşfetmeye başlıyor.

Sonra mail gruplardan birinde MB de yazmaya başladığını haber veren bir mail alıyor. MB'ye girip anasayfadaki o gülen yüz sembolünü görüyor. Demek ki burası beni çağırıyor diyerek başvurusunu yapıyor.Çiçeği burnunda iki aylık bir blogçu olarak Milliyet bloglarında yazmanın keyif verici bir duygu olduğunu ve kendini girdiği bu yolda onaylanmış ve birtaz da başarılı hissettiğini anlatıyor.

Blogda mütevazi olmak gibi bir tutum sergilerken çok yakında bir blog yazarı ünvanın başındaki, blog kelimesini atıp yazar olmayı amaçlamış bir arkadaşımız. Yazarlık konusunda kendine bir kariyer planlaması yapan bir arkadaşımız.

Bugüne kadar profesyönel yaşantısını öne çıkarmayı pek düşünmemekle beraber artık genel konsept ve gidişattan bunun çok daha önemli olması gerektiğini düşünüyor.
profesyönel yaşantısını destekleyecek bir unsur olarak görmeye başlamış blog yazmayı özellikle diğer konuşmacıları dinledikten sonra.

"yaşantımı destekleyecek bir uNsur gibi " diyor.

Bloglarda duygu, heyecan ve öfkesini paylaştığını, sınırlarını fazla bilmediği için etik olmayan bir şey yapmaktan endişe duyduğunu, bu noktada ne olup bittiği konusunda Milliyet Blog camiasını çok merak ettiğini, şu anda blogların tek tek okunuyor olmasının, yorumlarına bakılıyor olmasının çok ciddi bir emek olduğunu belirterek konuşmasını tamamlıyor.

Son konuşmacımız ise blog yazarı bilgisayar uzmanı Savaş Şakar:

13 yıldır yazıyormuş. 2006 yılında doğum gününde eşinin gülmesiyle olay tamamen değişmiş. Savaş Bey hediye beklerken çocuğu olacağını öğrenince olay bitiyor ve iyi baba olabilme kaygısı sarıyor yüreğini. "Nasıl iyi baba olacaksın?" sorusunun cevabımı bulaması da zor. Anneler için çok şey anlatan kitapları babalar konusunda biraz zayıf buluyor. Hemen bir plan çıkarıp uygulamaya başlıyor Savaş Bey. Hemen Aydınlı eşinin ailesine bir zeytinlik bulduruyor. Amacı kızıyla yaşıt bir zeytinlik yapmak.

İşte burada o anda Savaş Bey zeytinlik deyince akan sular duruyor benim için. Hayalimdeki bağdan şaraplara konan misli görülmemiş ÖTV yüzünden vazgeçmişken ve ne kadar zeytinle ilgili yayın varsa eve toplamışken, yüreğim nasıl da ferahlıyor anlatamam. Artık dört gözle Şakar'ı dinliyorum.

Kızı 5 yaşına gelince fidanlar da beş yaşına gelecek ve ürün alma geldiğinde yılda 3 ton zeytin yağı ya da günümüzün parasıyla yılda 15 milyar para yapacak.. üniversite parası birikecek, kızı üniversiteye gittiğinde de 370 tanesi abisi olacak ve hatta yıllık harçlığını da abileri vermeye başlayacak, Kızı da benim ormanım var diye sevinirken ve iyi bakarsa kendi çocuklarına bile yetecek.

Kızıyla ilgili tek kaygısı ileride ;
"helal olsun iyi bir babam varmış, adam buraları görmüş bunları da yapmış!" diyebilmesiymiş.

Savaş Beyin planın birinci kısmı zeytinlik yapılmasıyla bitiyor. Ondan sonra internette kalıcı ne var. Google var. Herhalde uzun yıllar kalır diye düşünerek, kızına bir mail adresi açıyor ve
hoşgeldin diye ona ilk mailini atıyor. Altı yaşına gelip okumayı öğrenince okur diye ona sürekli mail gönderiyor.
"kızıma hayatımdan tecrübelerinden bir şeyleri aktarabilmek onun işe girmesini beklerken 30 yıl bekleyeceğimi ve muhtemelen anlatmak istediklerimin çoğunu da hatırlamayacağımı düşünerek kalıcı bir blog aramaya başladım" diyor.

Milliyet bloğu görüyor. Daha bir yüzyıl kadar Milliyet var olacaktır diyerek orada yazmaya başlıyor. Yazdığı yazıları e-maille kızına da gönderiyor. Orada yazılanların büyük bir kısmı, kızına aktaramak amacıyla yazılmış.Yazıların içinde kızının kendisini anlayacağı şifreler var.

Milliyet bloğda yazmak amacı yazdıklarını kızına aktarabilmek. Ne iyi bir baba deüşl mi?

Dileriz hem kızı hem kendisi, hem ailesi hem de Milliyet Blog yazarları, hem katılımcalar, hem MB ailesinin yediden yetmişe tüm çalışanları ve fertleri hem de bu blogumuzu okuyanlar uzun ömürlü olsunlar ve Milliyet blogcu olarak yazabilmenin bireysel hazzını, kurumsallarla birlikte sağlık içinde uzun yıllar tatmaya devam etsinler.

( Not: devamı ya da öncesi olabilir.)

Dostlar I YANGIN yazıp 3919 a göndermeyi unutmadınız umarım.
II Kurbanlarımızı da derilerini de THK( Türk Hava Kurumuna) bağışlayıp İstikbalimizin göklerde olduğuna inancımızı göstermeyi de unutmasak.

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..