Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '07

 
Kategori
Trafik
 

Trafik sorununa bir çare!

Trafik sorununa bir çare!
 

Trafik! Her gün karşılaşırız. Hele büyük şehirler de geneline bakacak olursak evden işe, işden eve geldiğimiz ve herhesin yollara döküldüğü saatlerde pat diye karşımıza çıkar trafik.

"Of be yine mi trafik?" Deriz içimizden, ama çevremizdekilere belli etmeyiz genelde. Dur kalk, dur kalk. Gideceğimiz yere varmak için zorlanırız bir yerde.

Hiç düşündünüz mü? Bu trafik nereden geliyor diye. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirler de yaşayanlar hele oturduğu semt ile çalıştığı semt şehrin bir ucundan diğer ucundaysa eğer, trafik bir çiledir artık onlar için.

Kendilerine kolay gelsin diyorum bir yerde. Ömürlerini yollarda geçiriyor derim.

Çok zengin bir milletiz ya! Ya da çok üşengeç veya zevke düşkün!

Herkesin bir arabası var. Hele yeni aldıysak şöyle bir hava atalım yani. "Arabam var" diye çevreye, kolu komşuya hava atalım. Bakın ne diyeceğim. Bu trafiği biz yaratıyoruz beyler. Nasıl mı yani? Trafiğe çıkmakla. Pekiyi ne yapacağız.

Hiç bir şey! Trafiğe çıkmayacağız.

"İstanbul'a 630 kilometre bisiklet yolu hayal oldu." Hangi gazetede ve hangi tarihte yayınlandı. Bu konuda bir bilgim yok. Ama internette gezinirken "Bisiklet Sevenler Derneği'nin" sitesinde bu haber gözüme ilişti.

İstanbul'un nüfusu 15 milyona yaklaşıyor. Geçti bile diyebilirim. Bu kadar insan bir şehir'de yaşıyor ha. Komşularımız Yunanistan, Bulgaristan'ın ve de Avrupa'nın belirli çoğu ülkelerinin nüfusları bu kadar da değil dostlarım. İş dönüşü saatlerinde her hangi bir cadde de nerede olursa olayım bu arabaları kim icat etti diye kendi kendimi yargılıyorum. Araç gerekli mi, gereksiz mi diye? Gerekli ama yeri geldi mi gereksizdir diyebiliyorum. Zaten rahatlık hususunda bir diyeceğim yok. Ama ne var ki araba denilen araç bir aile için bir külfet. Tabi para olana bir diyeceğim yok. Ama paran da olsa bu seferde trafik sorunu ortaya çıkmaktadır.

O zaman da "Of be yine mi trafik?" demeye de hakkımız yok.

Var mı?

Efendim bu bloğu yazan kim. Tabi ki bendeniz. Ben kimim. Sabiha Rana hanımefendinin beni tanımlaması ile "Bisikletçi Ahmet Üstündağ." İsmimin basına bir unvan gelmiş ya. Başkasından da olsa bir unvan almak hiç de kolay değil hani ve de beni son derece mutlu etti.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=65235

Evet, Bisikletçi Ahmet Beyefendi yine mi bisiklet konusunda bizim kafamızı ütüleyecek diyebilirsiniz. Ama ben de olurda kırk yılın başında araba ile akşam saatlerin de evime gelecek olursam bu trafikten sıkıldım. Bisikletimle iş çıkış saatlerin de evime geldiğim zamanlar trafikte duran araçların arasından geçerken bu sefer onlara ben gülüyorum. "Dur kalk, dur kalk. Her geçen gün eve daha da geç gidiyorum" dememek için sizlerinde bir şeyler yapmamız lazım gerektiğine inanıyorum.

İlk önce kendinize şu soruyu sorun. Ben kimim diye. Ben bu soruyu kendime sordum. Ve ekledim. Yapmak istediğim ne olabilir. Ne yaparsam mutlu olurum diye. Tam olarak profesyonelce bisiklete binmeye başlamadan önce ki; bendeniz dip not olarak düşeyim 36 yaşımdan beri 12 yıla yakın bir zamandır bisiklete biniyorum, binmeden bir kaç sene önce kafamda tasarlamıştım bisiklete binmeyi. Yıl 1991.

Şu anda yaşınız genç olabilir ya da emekli olmuş fakat genç denilebilecek yaşta olabilirsiniz. Çalışıyor ve de büyük şehirlerde yaşamak zorunda olabilirsiniz. Ya emekliyseniz ve halen de büyük şehirler de yaşıyorsanız acaba ne yapıyorsunuz. Kahvehane köşelerine mi sabitlediniz hayatınızı? Okey mi oynuyorsunuz. Yoksa hayattan bezmiş köşeye sıkışıp öylesine boşu boşuna mı oturuyorsunuz? Bir şeyler yapmadan.

İzmir’de emekli olup her gün bisiklete binen birkaç kişiyi tanıyorum ve kahvehane köşelerin de oturanlarla karşılaştırıyorum da daha dinç, daha zinde ve de genç delikanlıyı andıran bir görüntü çizmekteler. Keşke herkes onlar gibi olabilseler.

Hava yağmurlu olmasına rağmen bisikletimle İzmir’de bulunan 4 adet bisiklet mağazalarına uğradım. Hepsinin de birer amacı var. Bisiklet satabilmek. Bisikletten tutunda bisikletçilerin giydiği formalar, taytlar, eldivenler ve kasklar ne ararsanız var. Onların amaçları ne kadar da bisiklet satmakta olsa Avrupa’da ki havayı Türk insanına yaşatmak için belirli bir uğraş vermekteler. Hatta hafta sonları bisikleti olanlar kendi aralarında turlar düzenleyerek, bazı etkinlikler yaratarak Türk insanını bisiklet sporunu sevdirmeye çalışmaktayız. Tıpkı Almanya, Fransa, İtalya başta olmak üzere Avrupa'nın diğer ülkeler de olduğu gibi insanlara, bisiklete olan sevgiyi aşılamaktır.

Aracı olan yani otomobili olan kim olursa olsun hiç bir şekilde “Of, şu trafikten sıkıldım” demesin. Çünkü yarın da nüfus daha da artacak ve bunun paralelin de trafiğe çıkan araç sayısında her geçen gün artış olacaktır. Ne kadar yol yapsanız da şehir trafiğinden kurtulamazsınız.

Ve bir o kadar da egzoz dan zehirli gazların artışını durduramayacağız. Kanser gibi hastalıklar çoğalacak. Bir Avrupalının Türklerden fazla yaşaması ne olabilir ki.

Bisiklet çok farklıdır.

    Çevre dostudur. Çevreyi kesinlikle kirletmez. Size pek fazla masraf çıkartmaz. Onu benzin istasyonlarına götürüp benzin veya mazot almanızı istemez. Diğer araçlardan yavaş olmasına rağmen sizin daha zevkli yolculuk yapmanızı sağlar. Araçların giremediği yerlere rahatlıkla girersiniz. Park sorununu düşünmezsiniz. Bisikletinizi dışarıda bırakmaz evin içine bile alırsınız. Arabayı evin içine alabilir misiniz? Kaldı ki binlerce YTL değerinde arabanızın garajı yoksa eğer gecelerin kaderine terk etmişsinizdir. Dikkat arabanız faillerce kaportasını çizilebilirler, camını kırabilirler hatta dört lastiğini de patlatabilirler. Çalabilirler de. Trafiklerde sıkışmaz arabaların arasında daracık yerlerden geçerek sizin ilerlemesini sağlar.

Evet, arabaların arasından geçerek, sizi biraz önce geçen araçtakileri sollayarak bu sefer onlara nispette bulunabilirsiniz.

İşte bisikletin bu kadar avantajları varken neden arabayı tercih ederiz?

Her gün sabahleyin erken saatlerin de yürüyüş yapanları gömüşsüzdür. Ya pekiyi arabanızla yolda giderken bir bisikletliye rastladınız mı hiç? Kendisine tepkiniz ne olmuştur? Yürüyüş yapanları spor yapıyor diye saygı gösteriyorsunuz da aynı saygıyı yolda giden bir bisikletliye aynı saygıyı neden göstermezsiniz? İşte ben de bunu anlamış değilim.

Siz belediye başkanları ne iş yaparsınız? Yalnızca yürüyüş yolları mı? Nerede bisiklet yolları? Hani nerede İstanbul’un 630 kilometrelik bisiklet yolu (İstanbul’da ki o gazetede ki haber için).

Daha sağlıklı bir yaşam biçimi için arabanızdan inmek size zor mu geliyor?

Yoksa bisiklete binmek mi?

Saygılarımla.

Bir hatırlatma.

    Önümüz Kurban Bayramı. Ne yapacaktık. Kurban derlerimizi THK’na bir makbuz karşılığında bağışta bulunacaktık. THK’na yangın uçağı alabilmek için de cep telefonlarımızda ki tüm operatörlerin faturalı hatlardan3919” numaraya “YANGIN” yazıp mesaj yolu ile 6 YTL karşılığında gönderecektik. Neşe Evrim arkadaşımızın "Anadolu'da bir kızım var öğretmen olacak" projesine destek olalım. http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=45243

İlginize tşkkür ederiz.

 
Toplam blog
: 540
: 3176
Kayıt tarihi
: 02.01.07
 
 

Hiç bir motorlu araca binmeyi sevemedim. Daha doğrusu sevdiremediler. Onun yerine iki tekerlekli ..