Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '10

 
Kategori
Kitap
 

Tragedyanın yarattığı "Aynadaki Yalnızlığım" - İrem Yerlikaya

Tragedyanın yarattığı "Aynadaki Yalnızlığım" - İrem Yerlikaya
 

Kitap yazmaktansa onu yayımlatmanın ne büyük zorluk olduğunu sanırım en iyi tecrübe edenler bilir. Bu nedenle de ilk kitap her zaman farklı bir yerdedir; kitabı çıkanların da ilk paylaşımları bu sürecin nasıl olduğuna ilişkindir.

Cinius Yayınları’nın doğru adres olup olmadığı, çıkan kitapların kitapevlerinde satılıp satılmadığına ilişkin bazı çekincelerim vardı. Bu merakı gidermenin yolu kuşkusuz birkaç kitapevi dolaşmaktan geçiyordu.

İrem Yerlikaya’nın “Kumrular Zamanı” isimli romanı Cinius’tan çıkmış bir eserdi ve D&R’ın yeni çıkanlar rafında dikkat çekici bir şekilde duruyordu. Basım kalitesini anlamak için elime alıp sayfalarını çevirdiğimi hatırlıyorum. Aynı kitabı daha sonra Cinius’ta Adalar ve Kıtalar’ın kitap kapağı tasarımını konuşurken yine önüme koyacaklardı.

İrem Yerlikaya ile ilk karşılaşmamız TÜYAP Kitap Fuarı’nda oldu. Birbirimizin kitaplarını satın aldık ve imzaladık; girişte yazdığım şeyi yaptık. Kendisine Kumrular Zamanı’nın Adalar ve Kıtalar’ın yayımlanma sürecine etkisini anlattım.

Kumrular Zamanı’nı okuduktan sonra kendisine düşüncelerimi paylaştığım mektubumda şu satırları yazmıştım.

Kitabı iki bölüm halinde okudum ya da bende böyle bir etki yaptı diyelim. Kitabın ne kadar zaman süresi içinde yazıldığını bilmiyorum. Sanki yazdıkça biraz daha oturmuş, gelişmiş, olgunlaşmış; ilk yüz sayfa ile ikinci yüz sayfa arasında çok bariz olarak görülüyor bu. İlk sayfalarda hızlı akan bir süreç, duygular var... İç sesler daha kısa cümlelerle duyuluyor. Sonra karmaşıklaşıp, derinleşiyor, yoğun bir hal alıyor ki bu daha güzel…

Yıllardır "kadın" denen varlığı anlamaya çalışıyorum. Duyguları, aklı nasıl çalışır, ne ister, arzular ya da tepkilerinin anlamı neye karşılık gelir... Karşı cinsten arkadaşlarımla zaman zaman bu yönde sohbetlerim olmuştur. Yazılarımda da bunu derinleştirmek isterim. Sorgularım.

Kumrular Zamanı'nda sanki bu sorunların cevapları var… Gerçek cevaplar bunlar mı kuşkusuz biz erkekler bilemeyeceğiz.

Örneğin kadın duygularının cinselliğe dönüştüğü bir kurgu yok romanında. Aşk ile kadın cinselliği arasındaki çizginin nereden başlayıp nerede bittiği... Önemli mi, önemsiz mi? Örneğin böylesi bir kurgu da olsaydı bu kitap tam bir rehbere dönüşürdü. Bundan özellikle mi kaçındın? Kitabın sonu cinsel bir seçimle tamamlanıyor; ancak onca kadın kahramanın bir erkeği yakışıklı olarak görmesinin ötesinde bir cinsel duygulanım göremiyoruz.

…"mektuplar" felsefi bir metin olarak ele alındığında kusursuz birer içsel rehbere bile dönüşebilir.

Levent’in kusursuzluğu beni rahatsız etti. Fazla mükemmeldi. Ayrıca cinsel tercihi de... Okuyucuyu şaşırtmak istemişsin. Levent’in mükemmelliğinin geri planında her iki cinse yakın oluşunun bir ayrıcalığı mı var?" Böyledir demiyorum, ancak bu soruyu sorduruyor.

Ancak "ayna" imgesi çok kuvvetli verilmişti ve bu benim de inandığım bir gerçekliktir.

Biz mühendislerin farklı bir dili, tekniği oluyor bu kesin. Ben de kitabını okuduktan sonra kurgudaki matematiksel şifreleri fark ettim…

Yine bir yazarın ikinci kitabı yazarlığa devam edeceğini bu işi ciddiye aldığının, devamlılığının önemli göstergelerinden bir tanesidir. Geçen ay içinde İrem’den aldığım yeni kitabının Temmuz ayında çıkacağı haberi benim için sürpriz oldu. Kitabın siparişini hemen verdim ve İrem Yerlikaya’nın “Aynadaki Yalnızlığım” isimli yeni kitabını dün bitirdim.

Açıkçası kendisine ilk kitabıyla ilgili yaptığım yorumdaki “ayna” imgesinin bu kitapta merkeze alınması oldukça ilgimi çekti.

Diğer taraftan çok önemsediğim “yalnızlık” kavramının “ayna” imgesi ile birleştirilmiş olması kitabı okumadan önce ciddi bir merak duygusu yaratmıştı.

Hep tarifini yapmaya çalıştığım yalnızlık anının nasıl yaşanacağına ilişkin çok başarılı bir roman yazmış, İrem Yerlikaya.

Kendimizle ilgili varoluş sorularının cevabını nerede aramalıyız?

En iyi yaşam koçu kimdir?

İç sesimiz hayatı yaşama maceramız boyunca kendisini duyurana kadar bizi büyük bir sabırla izlemekte tragedyanın en zorlu sahnesinde belki tam da her şeyden vazgeçme zamanı geldiği bir anda konuşmaya başlamaktadır.

Önemli olan zaten o sesin ortaya çıkacağı kadar sessizliği sağlamak ve yalnızlaşmak değil midir?

Yalnızlığı çok önemli bir yaratıcı zenginliğine dönüştüren şey kendi iç sesimizdir. Onun nasıl bir şekle sokulacağı ise kişinin kendi özelidir.

İrem Yerlikaya bu zenginliği bütün çıplaklığıyla bize sunarken hepimizin içinde bir şeyler bulacağı evrensel bir aynayı da beraberinde yaratıyor.

İlk kitabına yaptığım yorumda da altını çizdiğim gibi “kadın” varlığını anlamanın önemli şifrelerini de sunuyor, biz erkeklere.

Şu bir gerçek ki yaşamaya çalıştığımız bu hayatın yarattığı tahribat, travma ve etkileri ile baş edebilmenin ya da anlamanın en önemli aracı yine kendimiz oluyoruz. Bunun nasıl yapılacağının çok güzel bir örneği olmuş Aynadaki Yalnızlığım.

Akıcı ve samimi diliyle İrem bir anlamda kendisini de anlatıyor okuyucuya. İçindeki İrem ile dışındakinin nasıl dengeye gelene kadar çatıştığını okuyoruz kitabında.

Birinci kitap önemlidir, ancak ikincisinin anlamı daha büyük ve derindir; daha çok okuyucuya doğru verilen bir mesajdır.

Uzay Gökerman

blog.milliyet.com.tr/iremyerlikaya

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..