Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '07

 
Kategori
Eğitim
 

Tunceli'ye yöneticiler 'yönetsin' diye gönderilmiyordu

İle atanan milli eğitim müdürlerinin biri gelip, biri gitmişti. Doğan boşluklarda kısa süreli vekaletlerle yürütülmüştü işler. O nedenle muazzam bir otorite boşluğu doğmuştu. Memurlar, hatta hizmetliler iş için gelenlere son sözü söyleme yetkisini kullanmakta bir mahzur görmüyorlardı.

Tunceli’de göreve başladığımda il milli eğitim müdürlüğünde bulunan iki müdür yardımcısı, üç şube müdürü kadrosu vardı. İki müdür yardımcısı kadrosu boştu. İki şube müdürlüğü kadrosu yerlilerce doldurulmuştu. Fakat bunların dayandığı siyaset ve aşiret desteği farklıydı. Zorunlu olmadıkça birbirleriyle konuşmuyorlardı. Memurlar da bu iki şube müdürünün etrafında iki farklı kampa bölünmüştü. Üçüncü şube müdürü yabancıydı. Başından geçen bir olay nedeniyle olsa gerek varlığı ile yokluğu arasında bir fark kalmamıştı. Memur üzerindeki tüm otoritesini kaybetmişti.

En az beş tane olması gereken ilköğretim müfettişi sayısı sadece birdi. O arkadaşımız da benden önce milli eğitim müdürlüğüne vekalet etmişti. Bunların dışında inceleme, soruşturma ve denetim yetkilerini henüz kullanamayan üç ilköğretim müfettiş yardımcısı vardı. Onların da ikisi birbiriyle dargındı. Daha sonra üçüncü ilköğretim müfettiş yardımcısı eş durumundan tayinini yaptırıp, gitti. Milli eğitim müdür vekilliği yapan Ahmet Bey yaz aylarında Tunceli’den ayrıldı. Birbiriyle dargınlığını bir türlü ortadan kaldıramadığımız iki ilköğretim müfettiş yardımcısına kaldı bütün işler.

İlçelerde de durum farklı değildi. Çemişkezek, Hozat, Mazgirt, Pülümür, Nazimiye ilçe milli eğitim müdürleri vekaletle idare ediliyordu. Ovacık’ta, Ovacıklı bir ilçe milli eğitim müdürümüz vardı. Bir de Pertek ilçe milli eğitim müdürlüğümüzün kadrosu tam doluydu. İlçe şube müdürlüğü kadroları da o yıllarda boştu.

Hal böyle iken boş kadrolara atama kararnameleri geliyordu. Kararnameleri gördükçe heyecanlanıyor, seviniyordum. Atamada görevli şefimiz benim umutlandığımı görünce:

"Boşuna umutlanma müdürüm. Bunların çoğunun ismi gelir, kendisi gelmez. Torpili güçlü olanlar atamasını iptal ettirir. Kimisi emekli olur, kimisi rapor alır, kimisi mahkeme kararıyla eski görevine döner. Kimisi gelir, suya sabuna dokunmaz, gün sayar. Onlardan bize fayda gelmez." dedi.

O günlerde henüz anlamamıştım. Doğuya, özellikle Tunceli’ye gönderilen deneyimli müdür yardımcılarının, ilçe milli eğitim müdürlerinin, şube müdürlerinin, ili iyi yönetsinler diye değil, burunlarını sürtülsün, emekli olsunlar, kadroyu boşaltsınlar diye gönderilmiş olduklarını. Tuncelililer de bunu gördüklerinden midir, nedir, dışarıdan birilerinin illerine atanmasına pek sıcak bakmıyorlardı.

Şefimin söylediği doğru çıkmıştı. Kendilerinin buraya gönderiliş amacını bilen, yani sürülen yöneticiler, hiçbir işe canla başla sarılmamışlar, bazen rapor alarak, bazen izin kullanarak mahkemelerinin sonuçlanmasını, buradaki görev süresinin dolmasını beklemişlerdi

Hal böyle olunca Tunceli milli eğitim müdürlüğünü yönetmek, bütün yetkileri kullanmak sürekli burada yaşayan, aşiret-siyaset bağlantısı olan asaleten atanma koşullarını taşımayan, vekil olarak görevlendirilen insanlara kalmıştı.

Yukarıda sözünü ettiğim yerli iki şube müdürünün birbiriyle ilişkileri, bu ilişkilerin memurlara ve kurumun işleyişine etkileri beni rahatsız ediyordu. Daha önce Tunceli’de görev yapmış milli eğitim müdürleri bu ilişkiler nedeniyle hep sıkıntıya düşmüşlerdi.

Soruna akılcı bir çözüm bulunmalıydım. Bu arkadaşlar yıllardır Tunceli’deydiler. En azından kendi aşiretlerinin baskısına maruz kalmışlardı. En çetin koşullarda bu ilde görev yapmışlar, sıkıntı çekmişler, nerdeyse milli eğitim müdürlüğünün bütün yükünü omuzlamışlardı.

Belki bu satırları o günler yazsam daha duygusal şeyler yazabilirdim. Onlara kızabilirdim. Daha sonraki yıllarda gördüm ki oralı olmak, oralı olarak, orayı yönetmek çok daha zor bir iş. Aşiret ve siyaset kapınızı gece de çalıyor, sizi, evinizde de rahat bırakmıyorlardı.

Kırmadan, dökmeden bir şeyler yapılmalıydım. Anladığım kadarıyla zaten kendileri de başka bir ile gitmeyi, içinde yaşadıkları kısır döngüden kurtulmayı düşünüyorlardı. Bu düşüncelerinin olgunlaşmasında katkım oldu mu, bilmiyorum. Bu iki yerli şube müdürü il dışına tayin istediler. Tayin istekleri bakanlıkça yerine getirildi.

Tam da o günlerde iki yeni, ama kendileri eski, iki müdür yardımcısı ataması yapılmıştı. Geldiklerinde moralleri hayli bozuktu. Emekli olmayı ciddi ciddi düşünüyorlardı. Onlara:

"Sizlere ihtiyacım var. Buralarda hiç deneyimli yöneticiler çalışmamış. Gelin birlikte çalışalım." önerisini götürdüm. İkna oldular. Ama gözleri hep arkadaydı. Eşlerini getirmemişlerdi. Torun sahibiydiler. Birisi fazla dayanamadı, emekli oldu.

İşleri yürütebilmek için kendi göbeğimizi, kendimiz kesmek zorundadık. Boş kadrolara ilden görevlendirmeler yaptık. Ama görevlendirdiğimiz kişilerin deneyimsizlikleri, belli gruplara mensup olmaları, aşiretlerinin doğrudan baskısına maruz kalmaları hep sorun oldu.

Hep yazdık, söyledik bakanlığa. "Buranın temel ihtiyacı yetişmiş insan kaynağıdır." dedik. "Buraya yeni, gelecekten beklentisi olan yöneticiler gönderin, başarılı olurlarsa ödüllendirin, önlerini açın." önerilerinde bulunduk ama bunu yapmaya kimsenin gücü yetmedi. Belki bunun böyle olması gerektiğini düşünen bürokratlar vardı ama bu bürokratı aşan bir durumdu ve siyasi iradenin kararlılığını gerektiriyordu. Dengeleri bozup yeniden kurma riskini hiçbir siyasi oluşum üzerine almadı. Varolan dengelerden yararlanma kolaycılığı seçildi ve iktidar dönemi kurtarıldı.

Ben Tunceli’ye gitmeden önce böyleymiş, benim orada olduğum süre içinde böyleydi, benden sonra da böyle sürdü.

Kurulmuş olan ve bozulması gereken denge maalesef bozulmadı.

 
Toplam blog
: 114
: 860
Kayıt tarihi
: 29.12.06
 
 

Osmaniye Düziçi doğumluyum. Sınıf öğretmenliği, ilköğretim müfettişliği, il milli eğitim müdürlüğ..