Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '13

 
Kategori
Gelenekler
 

Türban ve tesettür paranoyası (I)

Türban ve tesettür paranoyası (I)
 

XXI. yüzyılda yaygınlaşan bir moda...


KURAN'A GÖRE ÖRTÜNME

Prof. Yaşar Nuri Öztürk, Edip Yüksel, Prof. Beyza Bilgin gibi İslam reformistleri Müslümanlıkta başörtüsüne ve tesettüre gerek olmadığını, bunun uydurma hadislerden kaynaklandığını savunsalar da bu kesinlikle doğru değildir. Uydurma hadisler olabilir ama Kuran’da bu konuda açık  emirler vardır. Başörtüsünün yakanın üzerine kadar, boynu kapatacak şekilde salınması gerekmektedir:

“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. (...)” (Kuran, Nur Suresi: 31, Elmalılı H. Yazır).

“İnanan kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar ve açığa çıkanlardan, görünenlerden başka ziynetlerini göstermesinler ve örtülerini, göğüslerini örtecek bir tarzda omuzlarından aşağıya doğru salsınlar (...)” (Kuran, Nur Suresi: 31, Abdülbaki Gölpınarlı).

“Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. (...)” (Kuran, Nur Suresi: 31, Diyanet İşleri Başkanlığı)

“Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsiyet organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini/ziynetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar.(...)” (Kuran, Nur Suresi: 31, Yaşar Nuri Öztürk)

“İnanan kadınlara da söyle: "Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar. Süslerini göstermesinler. Ancak kendiliğinden görünenler hariç. Baş örtülerini (göğüs) yırtmaçlarının üstüne koysunlar.(...)” (Kuran, Nur Suresi: 31, Süleyman Ateş)

Kuran’ın Arapçasında “başörtü” sözü geçmeyebilir. Ama “örtü”den kastedilen başörtüdür. Bu nedenle genelde tüm Türkçe çevirilerde “örtü”  yerine “başörtü” denmiştir. Yaşar Nuri her iki sözcüğü yan yana kullanmıştır. Ayetin tamamı şöyledir:

“İnanan kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar ve açığa çıkanlardan, görünenlerden başka ziynetlerini göstermesinler ve örtülerini, göğüslerini örtecek bir tarzda omuzlarından aşağıya doğru salsınlar; kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babasından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut Müslüman kadınlardan, yahut kendi malları olan kölelerden, yahut erkeklikten kesilmiş veya kudreti olmayan erkek hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların gizli hallerine vâkıf olmayan erkek çocuklardan başka erkeklere ziynetlerini göstermesinler; gizledikleri ziynetler, bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar.”  (Kuran, Nur Suresi: 31, Abdülbaki Gölpınarlı).

AYETİN FRANSIZCASI

Fransız Mısırbilimci Claude-Etienne Savary (1750-1788) tarafından 1782 yılında Kuranın Arapçadan  Fransızcaya çevirisi tartışmasız en ünlü çevirilerden biridir. Söz konusu ayetin Fransızcası şöyledir:

“Ordonne aux femmes de baisser les yeux, de conserver leur purete, et de ne montrer de leur corps que ce qui doit paraitre. Qu’elles aient le sein couvert. Qu’elles ne laissent voir leur visage qu’a leurs maris, leurs peres, leurs grand-peres, leurs enfants, aux enfants de leurs maris, a leurs freres, leurs neuveux, leurs femmes, leurs esclaves, leurs serviteurs, et aux enfants qui ne savent pas ce qu’on doit couvrir. Qu’ellles n’agitent point les pieds de maniere a laisser apercevoir des charmes qui doivent etre voilés.” (Le Koran, Edition de Savary, Garnier Freres, Paris, 1960)

Tarafımdan yapılan Türkçesi:

“Kadınlara emret, gözlerini indirsinler, saflıklarını korusunlar ve  bedenlerinden gözükmesi zorunlu olandan başkasını göstermesinler. Göğüsleri örtülü olsun. Yüzlerini sadece kocaları, babaları,  büyükbabaları,  oğulları,  üvey oğulları, erkek kardeşleri, yeğenleri,  kız kardeşlerinin oğulları,  kadınlar, kendi  köleleri,  hizmetçileri, ve örtünmenin gerekli olduğunu bilmeyen çocuklardan başkalarına göstermesinler. Örtülmesi gerekli olan güzelliklerini gösterecek şekilde ayaklarını sallamasınlar.”

Dikkat edersek söz konusu çeviride   kadına yüzünü bile ev halkı dışında kimseye gösterilmemesi emredilmektedir.

BAŞÖRTÜ İSLAMDAN ÖNCE DE VARDI

İslam müfessirlerinden Muhammed Esed, Kuran’da “himâr” denilen örtünün hem İslam'dan önce, hem de İslam'dan sonra Arap kadınlarının kullandıkları “geleneksel başörtüsü” olduğunu belirtir. Klasik müfessirlere göre, bu örtü kadınlar tarafından İslam öncesi dönemde az çok süs giysisi olarak kullanılır ve uçları kadının sırtına serbestçe bırakılır, o devrin modasına göre kadınların giydiği gömleğin ya da bluzun önünde genişçe bir açıklık bulunur ve böylece göğüsler örtülmezdi. O halde, bu ayetle başörtünün kapsama alanı genişletilmiştir.

Kadın bedeninde “görünen kısımlar” ile kastedilen kimi yorumculara göre el, ayak ve yüzdür. Ancak, “ziynet yerleri” denince, kadın bedeninde ziynet veya takı takılan yerlerden (kulak, el, boyun, saç) söz edildiği açıktır. Bu nedenle “ziynet takılan yerlerin” örtünmesi söz konusudur. Bu şekilde hem cinsellik, hem de değerli  takı ve mücevherler  kem göz veya kötü niyetli insanlara karşı korunmaya alınmış oluyor.

Ortadoğu ve Araplarda, ayağa halhal ve buruna hızma gibi altın veya gümüş süsler de takılmaktadır. Bu durumda ayak ve burun da “ziynet yerleri” olarak algılanacağından bir tek gözlerin dışarıda kalması söz konusu olabilir. İşte birçok Müslüman kadının neden sımsıkı örtünüp tek gözlerini açıkta bıraktıklarını bu şekilde açıklayabiliriz.

Tüm bedeni örtecek şekilde giyinmek bir yerde kimliği gizlemek ve tanınmamak için de yapılır. Yani dışarıdan bakıldığında kadınlar tanınmayacak bir halde giyinmelidirler:

“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur.” (Kuran, Ahzab Suresi: 59).

O halde, Kuran’da genç kız  ve kadınlar için öngörülen giyim şeklinin, dışarıdan bakıldığında “tanınmayacak” şekilde olması “daha uygun” görüldüğünden gerçek dindarların baştan aşağı  örtünmesi gerekecektir. İslami kimliğe uygun giyim ancak bu şekilde olabilir.  Fakat, bu kural tüm kadınları kapsamaz: evlenme umudu kalmayan, adetten (hayız) kesilip menopoza girenler “dış elbiselerini” veya “çarşaflarını”  çıkarabilirler. Ama yine de sakınmak iyi olur:

“Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınların ziynetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır.” (Kuran, Nur Suresi: 60).

MUHAMMET’İN KARILARININ DURUMU

Muhammet’in karıları diğer kadınlardan ayrıcalıklı olduklarından menopoza bile girseler çarşaflarını çıkarmalarına, hatta sokağa çıkmalarına, açılıp saçılmalarına izin verilmez :

“Ey Peygamber’in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. (...) Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın.” (Kuran, Ahzab Suresi: 32, 33).

“Evlerinizde oturun” talimatıyla kadınların eve kapatılması ve dolayısıyla harem kurumunun temelleri atılmış olur. Müslümanların Muhammet’in eşleriyle “yüz yüze” konuşmaları mümkün değildir. Ancak “perde arkasından” bir istekte bulunabilirler.  İslam reformistleri nedense bu ayetleri hep görmezden gelmişler.  Muhammet’in ölümünden sonra bile onun dul karılarıyla evlenilmesi de “ebediyen söz konusu olamaz” ve bu “büyük bir günahtır”:

“Ey iman edenler! (...) Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyen söz konusu olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.” (Kuran, Ahzab Suresi: 53).

İnsanı, evreni ve diğer tüm canları yaratmış olan büyük zekanın giyim/kuşam, kıl tüy, yiyecek/içecek, mal, mülk gibi dünyevi işlerle ilgilendiği, bu konuda yerel, değişken, geçici, tevil edilebilen kurallar koyduğunu düşünmek güldürü ötesi bir durumdur.  Putperestlerin tanrıları da böyle değil miydi?

İSLAM İLAHİYATÇILARININ DURUMU

Modern İslamcılar ya da İslam reformistleri Kuran’da baş örtme emri yoktur diyerek ne yapmaya çalışıyorlar? Bu yolla milleti güya çağdaş giyime mi teşvik ediyorlar,  yoksa Kuran’ın çağdaş veya evrensel olduğunu mu kanıtlamaya çalışıyorlar? İslam reformistlerinin örtünmeyle ilgili hayallerinde canlandırdıkları çağdaş bir özgürlük anlayışını, zoraki yorumlar yaparak, sanki Kuran’da varmış gibi kamuoyuna sunmaya çalışmalarını dürüst ve erdemli bir davranış olduğunu sanmıyorum.

Sözde aydın ve reformist geçinen ilahiyat profesörlerini bu bağlamda şiddetle kınıyorum. Böyle şark kurnazlıkları ve itelemece yorumlar yapmakla ne bu dini, ne bu dinin kitabını, ne de kendilerini kurtarabilirler. Bunların iddia ettikleri gibi İslam ve Kuran’ın çağımıza uygun olduğu veya ışık tuttuğuna dair argümanlar, savlar, savunmalar, bilimsel kılıflı dayatma, şişirme ve çarpıtmalar  çoğu benzer gerekçelerle yazılmış, aslında hiç bir  bilimsel ve felsefi içeriği olmayan dogmatik geviş getirmelerdir.  Bu iddialar gerçeğe ve bilime çok yakın gibi görünürler: ama gerçek ve bilim değillerdir.  Sahte para da gerçeğine çok benzemez mi? Gerçek gibidir. Ama hiçbir değeri yoktur. Ve aydınlarımız bunları yutuyorlar.

İslam reformistleri, postmodern İslamcılar veya aydın ilahiyatçılarımız, eğer gerçekten tarih önünde bir sorumlulukları oldukları bilincinde iseler,  hem kendilerine, hem  halka dürüst olmak istiyorlarsa, şu veya bu şekilde bir takım şeylere kılıf arayacaklarına, başörtüsü ve tesettürle ilgili uygulamaların o zamanki köleci toplum düzeninden kalma adetler ve Muhammet’in kendi kişisel görüşleri olduğunu, Kuran’da yazsa bile bu tür emirlerin tanrısal düzlemden gelen emirler olarak kabul edilemeyeceğini, bunların ancak  aşiret kültürüne özgü emirler olabileceğini belirtsinler.

 
Toplam blog
: 129
: 1871
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

1968 yılından bu yana dinler tarihi, mitoloji, sosyoloji, antropoloji, dinbilim, teozofi, metafiz..