- Kategori
- Dilbilim
Türkçe bil-mi-yo-ruz
Eee, bu konu da kabak tadı verdi artık der gibi bakmayın öyle. Hem ben kabağın tatlısını da, yemeğini de, dolmasını da, hatta salatasını da, çorbasını da, turşusunu da, reçelini de (tamam abarttım, farkındayım) çok severim.
Evet dostlar, biz Türkler (ya da Türkiyeliler) Türkçe olarak kendimizi ifade edemiyoruz; ne yazı dilini, ne de konuşma dilini gerektiği gibi kullanabiliyoruz (mesela bu parantezden önce "ne... ne..." bağlacı var; ve bilinenin aksine, bu bağlaçla kurulan cümlenin yüklemi olumsuzluk eki ALMAZ! Örnekte olduğu gibi).
TDK'nın resmi internet sitesi bile "cinnet geçirmek" mi yoksa "cinnet getirmek" mi karar veremezken, hatta "görmezlikten gelmek" midir doğru olan yoksa "görmemezlikten gelmek" midir bizi ikilemde bırakırken (aslında sözcüğü kök ve eklerine, diğer bir deyişle öncül ve ardıllarına ayırdığımızda birinci seçenek daha mantıklı geliyor ama bilemiyorum tabiki); bize sadece bu tarz ucu açık yorumlar yapmak düşüyor malesef. Ve sesimizi duyurabiliyor muyuz, kaç kişiye duyuruyoruz, duyursak ne olacak ki, orası tartışılır.
Peki neden bir avuç milli değerimizden biri olan dilimizi doğru kullanamıyoruz? İşte sebeplerden yalnızca birkaçı:
İşte bu yanlış kullanımlar karşımıza çıktıkça, gözümüze ve kulağımıza bu sıklıkta sokuldukça, biz de bunlara aşina oluyoruz ve yavaş yavaş alışıp benimsiyoruz. Dolayısıyla, biz de aynı yanlışları yapmaya başlıyoruz. Ve dilimiz her geçen gün hızla eriyip tükeniyor...
Yani diyeceksiniz ki, "sen çok mu kusursuz kullanıyorsun anadilini?" Asla böyle bir şey iddia etmiyorum. Ama yanlış yaptıysam / yapıyorsam, bilin ki bu saydığım sebeplerin etkisi büyüktür.
Bilemiyorum tehlikenin farkında mısınız ama, diline kültürüne sahip çıkamayan bir millet hiçbir şeyine sahip çıkamaz diye düşünüyorum. (Bkz Şekil-A dememe gerek var mı!?)