Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '06

 
Kategori
Dilbilim
 

Türkçe bu kadar mı lastikli?

Dilimizi doğru dürüst kullanmayı nedense sevmiyoruz. Aslında güçlü bir yapısı olan ve dünyanın sayılı dilleri arasında sayılabilecek niteliklere sahip Türkçemizi bu yüzden kendi ellerimizle başarısızlığa mahkûm ediyoruz.

Bunun sebebi biraz da millet olarak sahip olduğumuz değerleri küçük görmemiz, ondan soğumamız, soğutulmamız. Marka isimlerinden, şirket adlarına, hatta küçücük dükkan tabelalarına kadar yansıyan yabancı kelime merakının bir çığ gibi büyümesinin temelinde de bu yatıyor.

Bizden medeniyet olarak, teknoloji olarak üstün ülkelerin dilini kullanarak güya derece atlamaya çalışıyoruz. Bu taklitçiliğin bizi götürebileceği herhangi bir menzil yoktur. Milletleri millet yapan bazı değerler vardır. Ne yazık ki bunlar farkında olmadan birer birer elimizin altından kayıyor veya kaydırılıyor...

Hani dost sohbetlerinde hepimizin bilerek veya bilmeyerek kullandığı bir terim vardır: Lastikli Türkçe… Bundan kastımız, normal bir şeyler anlatmak için kurduğumuz cümleden, anormal anlamlar çıkmasıdır.

Aslında bu şikâyet edilecek bir kusur yerine, dilin zenginliği olarak da değerlendirilebilir. Ancak buradaki sorun daha çok bizim beynimizdedir. Yazılışları aynı, anlamları farklı kelimeler her dilde vardır. Kaldı ki bizim kendi inisiyatifimizle kelimelere yüklediğimiz yanlış anlamlar yüzünden bu sözünü ettiğimiz "lastik" durumu meydana gelmektedir.

Şakayla argo karışımı bir dil, gençler arasında yaygın şekilde kullanılırken, internet dili veya "çet" dili olarak tanınan, kelimeleri eciş bücüş yazma hastalığı da iliklerimize kadar işlemiş bulunuyor.

Anlamları bozarak oluşturduğumuz tahribat yetmezmiş gibi, kelimelerin yapısını ve yazılışını da bozarak, sanki "yeni bir dil devrimi" yapıyoruz.

Bu çılgın anlayışa geçtiğimiz günlerde yepyeni bir boyut eklendi. Anlamı açıkça belli olan bir cümleyi, ters anlamak veya ters anlatmak.

Başbakanımızın söylediği bir cümle, nedense ifade ettiği anlamın hilafında algılanarak ve yorumlanarak, günlerdir medyadan kahvehanelere, karikatüristlerden köşe yazarlarına kadar her platformda herkes tarafından eleştirildi ve yerden yere vuruldu.

Akıntıya kürek çekmek ve hatta belli bir istikamette dönen dişlilerin arasına tersine dönen bir çark koymak kadar faydasız ve tehlikeli olacağını bile bile bu konuda yapılan bir yanlışlığa dikkat çekmek istiyorum.

"Askerlik yan gelip yatma mesleği değildir" cümlesinde, görevini yapan, hatta bu görev sırasında yaralanan, şehit olan bir askeri, küçük düşürecek, onu hafife alacak, onu karalayacak, aleyhinde düşünülmesini sağlayacak bir anlam nereden ve nasıl çıkarılabiliyor, anlamıyorum.

Bu cümleden belki zorlayarak, Türkçe’nin lastiğine sığınarak, sadece anlatım açısından "yaralanmayanlar, ölmeyenler görevini yapmıyor" gibi bir anlam çıkarılabilir ki, bu da askerliğin yapısı ve realitesi açısından söylenebilecek bir şey değildir.

O zaman cümlenin anlamı, "askerlik maalesef zevkü safa ile, gülüp oynayarak, eğlenerek yapılan bir iş değil, sonunda insan için onarılmaz derecede, telafi edilmez şekilde hayati tehlikeleri olan, hatta yaralanma, sakat kalma ve ölüm gibi acı sonuçlar doğuran zor bir meslektir" demek olmuyor mu?

Bir başbakanı herkes sevmek zorunda değil. Herkes onun partisini tutmaya, onun düşüncelerine katılmaya da mecbur değil. Normal şartlarda belli sınırları aşmadan, hakarette bulunmadan, yanlışlarını tenkit etmeye, hatta doğrularının bile bize göre yanlış olduğunu söylemeye elbette hakkımız var. Ama kurduğu bir cümlenin apaçık anlamını bu kadar ters yorumlamaya ve bu yüzden de onu böylesine mahkûm etmeye hakkımız yok sanıyorum.

Yanılıyor muyum?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..