Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '10

 
Kategori
Güncel
 

Türkçe giderse Türkiye gider!

Türkçe giderse Türkiye gider!
 

Gündemin yoğunluğu nedeniyle yazamadığım çok önemli bir konuya burada yer vermek istiyorum. Geçtiğimiz Şubat ayında gazeteler de çok da dikkati çekmeyen küçük bir haber yer aldı:

<ı>“Üniversiteler istediği dilde eğitim verecek.” Ve haber şöyle devam ediyordu:

“YÖK, üniversitelerin istedikleri yabancı dilde eğitim yapabilmelerinin önünü açtı. YÖK Genel Kurulu önceki gün yaptığı toplantıda, üniversitelerde Yabancı Dil Öğretimi'ne ilişkin düzenleme yaptı. YÖK'ün hazırladığı kanun tasarısı taslağı ile üniversite altyapı ve öğrenci durumuna göre bir veya birden fazla dilde öğretim yapabilecek.

Öğrenim dilini İngilizce seçen Türkçe ders veremeyecek. Karma dil seçerse de derslerinin en az yüzde 30'unda yabancı dile yer vermesi gerekecek. Üniversiteler eğer yeterli altyapısı yoksa Türkçe eğitim verecek. Bu durumda da yabancı dil hazırlık olacak ve dersler Türkçe verilecek.” (Hürriyet Gazetesi 6 Şubat 2010)

Bu haberden hareket ederek yazımın başlığına Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun “Bye Bye Türkçe” isimli kitabının kapağında yer alan, “Türkçe Giderse, Türkiye Gider!”cümlesini almayı uygun buldum.

Yabancı dil çılgınlığının giderek egemen olmaya başladığı Türkiye’de, üniversitelerin yabancı dilde eğitime geçmeleri, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bir ülkenin yabancı boyunduruğu altına girmesinin en kestirme yolu dilini yozlaştırmak ve unutturmaktır. Dil konusunda uzman değilim, burada ilmî bir yazı da yazamam elbette. Ancak şunu çok iyi biliyorum ki bir ülkenin birliğini, ulusallığını sağlayan en büyük etken “DİL” dir. Türkiye’yi de “ULUS” yapan Türkçe’ dir.

Her zaman olduğu gibi Dil konusunda da Mustafa Kemal Atatürk’e müracaat edeceğim:

<ı>“Türk demek dil demektir. Millîyetin en bariz vasıflarından biri dilidir. Türk her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.”

Yine Prof. Oktay Sinanoğlu’nun kitabının “Türk Dili ve Eğitim” bölümünden yararlanalım:

“Atatürk’ün giriştiği Türk dilinin yabancı boyunduruklardan kurtarılıp korunması savaşı iki kollu bir işti:

<ı>a- Türkçe’nin her dalda işlenmesi, kural ve söz zenginliğinden faydalanıp, her meslek, her konu için Türkçe terimlerin tespiti.

<ı>b- Türkçe’nin bütünü ile, her dalda, okullarda öğrenim aracı olarak yerleşmesi, bilim, edebiyat, teknik, sanat iktisat, bütün meslek sahiplerince benimsenip kullanılması.”

Ancak, Atatürk’ün Türkçe eğitimin korunması için aldığı her türlü önleme rağmen 1950 lerden itibaren eğitim dili İngilizce olan okulların açıldığı Türkiye’de ne yazık ki bugün YÖK’ ün aldığı üniversitelerin istediği dilde eğitim yapabilmesinin önünü açan bu kararın ne derece doğru olduğu tartışmalıdır.

Atatürk’ün Lozan’da kapatılması için uğraştığı misyoner okullarından bir iki tanesini siyasi nedenlerle kapatamadığı bir gerçektir. Ancak bu okulların çoğalıp gelişmemesi için bazı engeller konulmuştur. Örneğin Robert Kolej’e bir çivi bile çakılması için Bakanlar Kurulu kararı gerekmekte iken, bu okulun adını değiştirip üniversite yaptılar ve bugünkü Boğaziçi Üniversitesi ortaya çıktı…

Yine Atatürk Türk Eğitim Derneği’ni kurup Yenişehir Lisesi’ni örnek olarak bırakmış. Ancak bu okul 1954 yılında ”Ankara Koleji” haline getirilmiş…

Geçtiğimiz günlerde Almanya Başbakanı Angela Merkel ülkemizi ziyaret etti. Ziyaretten önce Başbakan Erdoğan’ın Almanya’da Türk okulları açılması teklifine Merkel’in verdiği cevap “saçmalık” oldu!... Türkiye’de her türlü yabancı okul açılması normal, ama bir Türk okulu açılması saçmalık. Diyeceksiniz ki Merkel ziyarette – Türk iş dünyasından tepki almamak için -geri adım attı ve “ olabilir” dedi. Ama hangi şartla olabilir dedi?

Almanca bilmek şartıyla!..

Biz ne yapıyoruz?

Türkçe her yerde yabancılaştı. Sokaklar da, firma isimlerinde, aklımıza hayalimize gelebilecek her yerde… Meclis tutanaklarının bile Türkçe ve İngilizce olarak tutulduklarını biliyor muydunuz? Ben de yeni öğrendim. Peki ya turizm cenneti ülkemize gönül verip yerleşen yabancıların kendilerine mahalleler kurduklarını? Örneğin; İngiliz Mahallesi…

Ve işte size bir haber:

“Yabancıların Türkiye´de mülk edinebilmesini sağlayan yasanın ardından 11 bin İngiliz, Aydın´ın Didim ilçesinde konut aldı. Su ve elektrik faturaları Türkçe ve İngilizce hazırlanıyor. (haber7.com. 11.06.2006) Aynı haberde Alman ve Rus vatandaşlarının Antalya-Alanya civarında konut alırken, İngiliz ve Hollandalıların Didim-Bodrum-Fethiye bölgesine yoğunlaştığını da öğreniyoruz. Ve habere göre de su ve elektirik faturaları Türkçe-İngilizce olarak düzenleniyormuş!

Ne yazık ki anlı şanlı belediyelerimizin gelecekte, Rusça, Almanca, Fransızca, Arapça ve de pek çok dilde yabancı uyruklu vatandaşlarımıza (!) hizmet verme yarışına girerlerse şaşırmamak gerek…

Bir turizm görevlisine sordular; Neden her yere yabancı dilde tabelalar astınız?

El cevap; “Turistler yabancılık çekmemeli, kendilerini evlerinde gibi hissetmelidirler. Onlara bu rahatlığı sağlamalıyız.”

…!

Evini ve rahatını arayan turist hiç yola çıkmasın. Türkiye’de bir Alman kendisini evinde gibi hissedip, yabancılık çekmeyecekse ona kendi kültürümüzü nasıl tanıtacağız?

Tabii bir de Eurovision Şarkı Yarışması var. Ve sorun her yıl aynı; Türkçe’mi katılalım? İngilizce mi? Ve İngilizce sözlerle katılma kararı alınıyor…Nedeni ise İngilizce katılırsak kazanma şansımız yüksek, nitekim kırk yılda bir İngilizce sözlerle katıldığımız yarışmada birinci olduk.

Çok yazık!

Türkçe ile katıldığımız yarışmada sonuncu olmak, yabancı dilde katıldığımız yarışmada birinci olmaktan daha fazla onur ve üstünlük kazandırmaktadır... Yabancı dilde elde edilen birincilik bana hiçbir zaman haz vermemiştir…

***

Evet, ülke gündemi Anayasa değişiklik paketi ile çalkalanırken bir taraftan da Türkçe konusunda atı alan Üsküdar’ı geçiyor… Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çatısı altında Kürtçe konuşmalar yapılıyor, siyasi tanıtımlarda (propaganda) Kürtçe yapılmasına izin veriliyor. Böylece dil birliği zedeleniyor. Ülkedeki etnik kökenli vatandaşlarımızın kendi ana dillerini konuşmalarına elbette karşı değiliz. Bundan doğal ne olabilir? Hatta kendi dillerinde eğitim almalarına da karşı değiliz. Ancak bu vatandaşlarımızın Türkçe’yi de konuşmaları şarttır. Eğer siz herkesin konuştuğu dile göre hizmet vermeye kalkar, elektirik ve su faturalarına kadar yabancı dilde düzenlerseniz Türkçe dil birliğini nasıl koruyacaksınız? Bu uygulama Anayasa’ya da aykırı değil mi?

Şimdiler de tutturmuşlar “Din kardeşliği”. Evet din kardeşliği elbette çok önemlidir ancak bir milleti Ulus yapmaya yetmez. Dünya da Müslüman olan onlarca ülke var. Bu ülkelerin hangisiyle birleşip Ulus olabiliriz? Rusya sömürüsünden yıllar sonra kurtulan, ancak hâlâ buna alışamamış bir Azerbaycan ile söylemlerde tek millet iki devletiz ama bir araya gelebiliyor muyuz? Birlikte yaşayabiliyor muyuz? Çıkarlar çatışınca neler olduğunu hep birlikte gördük... Ayrıca Azerbaycan K.Kıbrıs’ı tanıdı mı?

Geçelim bunları!

Biz Türkiye’de yaşıyoruz. Vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür ve Türkçe konuşmak zorundadır. Bir ülkenin birliğini ancak ortak dil sağlar. Dilini parçaladığınız zaman birliğini de parçalarsınız. İşte yıllardır Türkiye’ye yapılmak istenen budur. Ve bir ölçüde gerçekleştirdiler. Ancak daha fazla ileriye gidilmesine engel olmak bizim elimizdedir.

Yabancı dil öğrenmeye evet, ancak yabancı dilde eğitime hayır!

<ı>“Türkçe giderse, Türkiye gider!

<ı>Yabancı dille eğitim ile Türkiye gider.”

Tülay Hergünlü

İstanbul, 12.04.2010

<ı>Kaynak: Oktay Sinanoğlu, Bye Bye Türkçe. Alfa Yayınları.

 
Toplam blog
: 516
: 1080
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

1955 Ankara doğumluyum. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. İstanbul'da uzun yıllar..