Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '10

 
Kategori
Güncel
 

Türkiye, dünyanın ağırlık merkezini değiştiriyor!

Türkiye, dünyanın ağırlık merkezini değiştiriyor!
 

Bir buçuk sene önce Davos’ta ortaya çıkan “one minute” krizinin geri planını incelerken Türkiye’nin Ortadoğu’da değişen rolü üzerine bir takım yorumlarda bulunmuştuk.

İkinci senenin içinde biraz daha netleşmeye başlamıştır ki Türkiye’nin rolü sadece Ortadoğu’da değil, bütün dünyanın ağırlık merkezini değiştirircesine artıyor.

Gözümüzün önüne Türkiye’nin son bir ay içinde hangi ülkelerle masaya oturup anlaşmalar imzaladığını getirelim.

Rusya, İran, Brezilya, Şili...

Bu ülkeler bizim bildiğimiz, tanıdığımız dünyadan başka yerde durmuyorlar mı?

Geçen hafta 27 Mayıs Darbesinin 50. yılı hatırlandı. Adnan Menderes’i deviren darbenin geri planında Rusya ile ticaret anlaşmasına gitmesine kızan ABD olduğu sıkça tartışılırdı. Aynı akibeti Demirel’in de 1971’de yaşadığını tarih kitaplarının farklı sayfalarından okuduk. Bunlar gayriresmi tarih notlarıydı; farklı bir gerçeğin altını çiziyordu.

Oysa Recep Tayyip Erdoğan göğsünü gere gere hem Rusya ile, hem İran’la hemde Brezilya’nın sosyalist başkanı ile işbirliği yapıyor. Dünyanın güney yarım küresinden kükrüyor “döndüğümde hesabını soracağım” diyor.

Bunu Kasımpaşalı Recep Tayyip olduğu için söylemiyor; dünyanın ağırlık merkezini değiştiren türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı olarak meydan okuyabiliyor. Aman buradaki detayı gözden yitirmeyelim; inci çizgiyi siyasi malzemeye dönüştürmeyelim.

Bütün bunlar bizim ezberimizi bozuyor; dünyanın ağırlık merkez ayarlarını ellerinde tutanlarınsa bünyelerini alt üst ediyor. Ancak IMF’yi bile kapı dışarı etmiş bir ülkenin başbakanına söz geçirmekte zorlanıyorlar.

Bir taraftan da küresel sermayenin Türkiye’ye yaptığı ciddi yatırımlar var. 2001 benzeri bir krizi çıkarabilmek için artık 4 milyar dolarlık spekülasyondan daha fazlasını planlamak gerekiyor. Ayrıca o krizi yapacak aktörler de kendi ülkelerindeki kayıp paralarının peşine düşmüş durumda.

Şu bir gerçek ki Avrupa, birliğini ayakta tutabilmek için büyük bir gayret gösteriyor.

Haçlı orduları 1000’li yılların hemen başında Ortadoğu’yu istila ederlerken karşılarında Türkleri bulmuştu. O Türkler İslamiyet’in 20. yüzyıla kadar büyüyerek gelmesinde büyük etkisi olmuştu. Burada İslam kavramını “din” içeriği ile doldurmak istemiyorum. Bir anlamda bu bölgedeki insanları, halkları temsil ediyor. Emperyalizm, bu halklarla egemen Osmanlı arasını açmak için bölgeye bir sürü kışkırtıcı gönderip, 20. yüzyılda Ortadoğu’nun hegemonyasının kendi ellerine geçmesini sağlamışlardı.

1948’de bağımsızlığını ilan eden İsrail’i ilk tanıyan ülkelerden biri olmak Türkiye’nin Ortadoğu’nun diğer halklarıyla arasını açan çok önemli bir hareketti. Araplar için İsrail ile Türkiye aynı taraftaydı.

Türkiye için de batı medeniyeti çok önemliydi. İsrail batının en önemli aktörlerinden biriydi.

Bugün İsrail’in sivillerin bulunduğu gemide yarattığı terörü batı dünyası hala lanetleyemiyor. Şaşırıyor, üzülüyor, onaylamıyor ancak parlementolarında yüz yıl önce yaşanmış olayları canlı tutan kararlar almaktan çekinmeyen hümanist dünya konu İsrail olduğunda bir türlü “adam olabilmeyi” beceremiyor.

İşte Türkiye o İsrail’e ve batı dünyasına karşı aynı kaypaklık ve menfaat ilişki çerçevesinde yaklaşıyordu.

Ancak son iki senedir Arap dünyasının çeşitli merkezlerinde Türkiye bayrakları ile başbakanın portreleri meydanları dolduran insanların ellerinde dalgalanıyor. Türkiye yüz yıl sonra bir kere daha Ortadoğu’da ezilen halkların bir umudu durumuna geliyor.

İsrail aynı İsrail olmasına rağmen 60 yıldır bölgede yaptığı eylemlerin bir benzerini dün sabah erken saatlerinde bir kere daha tekrarlamış olmasına karşın karşısında duran güç bu sefer çok kolay lokma gözükmüyor.

1967 İsrail-Arap Savaşı’ndan sonra Türkiye’deki bir grup tarafından desteklenen İsrail lobisinin sözcüleri ilk defa bu eylem sonrasında seslerini çıkaramıyorlar.

“O gemilerin orada ne işi vardır?” sorusunu sormak kimsenin aklına gelemiyor ya da bunu seslice ifade edemiyor.

“Bu savaş bizim savaşımız değildir.” Yorumu da gelemiyor. Ancak “binlerce yıllık süren savaşta artık biz de taraf oluyoruz.” diye bir ses çıkıyor. Meselenin “Tevratik” yönü vurgulanıyor.

Oysa başka bir şey oluyor.

“Türkiye ağırlık merkezini değiştiriyor.”

Bölgede şu an İsrail’in tek müttefiki Kürtlermiş gibi görünmeye başladı. Özellikle PKK’nın rastlantısallığı tartışma götürür son eylemiyle birlikte gün içinde yaptığı “şiddetin artacağı yönündeki” açıklamalar tarihsel olarak çok yanlış bir zamana denk düşmüştür ki bölge halkları bunu Kürtlerin İsrail’in tetikçisi gibi görmesini kolaylaştıracaktır.

2003’ten bu yanan zaman zaman bunu yazıp, söylüyor, uyarıda bulunuyoruz; Kürtler ABD ve İsrail kartını kullanarak dönemsel olarak bir rahatlama yaşasalar da bölge halklarını kendilerine düşman ederek uzun vadeli büyük sıkıntıların tohumlarını ekmektedirler.

Türkiye bu sivil hareketin arkasında sonuçlarını bile bile sonuna kadar durarak İsrail’e ikinci kere çok ciddi bir mesaj iletmiştir. Bir çok yayın organında İsrail askerinin bu kanlı eylemi “one minute” çıkışının rövanşı olarak gösterilmeye çalışıldı. Oysa arada demokratik anlamda çok ciddi farklar vardır ve dünyaya bunu bir rövanş olarak anlatmanız mümkün değildir. İsrail’i ilk kez köşe sıkıştıracak şey de Türkiye’nin demokratik duruşu ve tavır alışıdır. Bu çok önemlidir.

Bizim için önemli olan mesaj da batı dünyasının tutumudur. Avrupa’nın sessizliği insanlık adına endişe vericidir. Bu gerçek bir çürümüşlüğün göstergesidir. Avrupa insani duruşunu da yitirirse bütün kurumlarını teker teker kaybedecektir.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..