Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '20

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye'de Yeni Dönem...

Geçen yazdığım yazıda…

“Yaşamı Yeniden Kurmak” yazısında…

Yeni bir başlangıç yapmamız gerektiğinden söz etmiştim.

Esasında, bizlerin bu başlangıcı ülkemizde de…

Başlatmamız gerekiyor.

Esas meselelere bir türlü Türkiye’de gelemiyoruz.

Ülkemiz, yıllardır sorun bagajını…

Erteleye erteleye sorunların öbekleşmesine neden oldu:

Türkiye, 83 yılından beridir bölücü terör sorununa angaje olmuştur.

Tabii bu sorunun daha çok dış ayak boyutu önemlidir.

Türkiye’de bir siyasal iletişimsizlik sorunu var.

Demokratikleşme sorunu…

İfade özgürlüğü…

Temel insan hak ve özgürlükleri…

Hukuk Devleti…

İşte, Türkiye’deki hak ve kimlik sorunlarını yukarıda sayılan evrensel değerler bağlamında değerlendirmek ve tartışmak zorundayız.

* * *

 

Bence…

Bundan sonra artık “eski defterleri” karıştırmanın bir anlamı yok.

Türkiye, yıllarını kin ve nefret üzerinden sürdürülen politikalar yüzünden kaybetti. Hiçbir siyasal parti de ideoloji de, ülkemizi daha uygar milletlerin düzeyine çıkarmak için çabalamadı.

Nedense…

Her dönem ve kırılmalar ertesinde…

İktidara gelen siyasal partiler, daha çok geçmişe saplandı kaldı. Geçmiş üzerinden siyaset yürüttü. Rövanş siyaseti denen saçma sapan anlamsız histerilerin kurbanı olduk.

Yani, hep siyaseti kendi “ajandamız” ve “gündemimiz” üzerinden yönettik.

Resmî ideolojimizin kendi varlığına tehdit algıladığı hareketler yüzünden, her 10 yılda bir dünyadan koptuk.

Neydi bizleri istim üzerinde tutan:

Birincisi, rejimimizin dayanağı olan laik demokratik hukuk devletinin alternatifi olacak, şeriat devleti vehmiydi.

Kısacası… İrticai faaliyetlerSiyasal İslam… İslam’ı kendilerine referans alan siyasal hareketlerin, resmi devlet düzenimize muhalefet etmeleriydi.

İkincisi, sağ-sol çatışmalarıydı…

İşte bu yüzden ülkemizde; ana mihverini sağ-sol çatışmaları denen, dış mihrakların körüklediği tezgâhlar neticesinde yarınımızın mimarı gençlerimizi, sokak çatışmalarına kurban verdik.

Kısacası…

Artık…

Yeni bir dönem başlatılabilinir.

Sorunlarımızı, ideolojik bağnazlıklarımıza kurban vermeden, demokrasi ve hukuk zemininde halledebiliriz.

Türkiye…

Konumlandığı coğrafya itibariyle…

* * *

 

Dünyadan kopamaz.

Dünyadaki gelişme ve değişmelerden bağışıklık da kazanamaz. Zaten dünyanın gidişatı, her ne kadar savrulmalardan ötürü içe kapanmaya dönük ise de… Sınırların pek anlamı yok artık globalleşen dünyada.

Gelmek istediğim husus… Hem içerideki sorunlarımızı, tam bir konsensüs içinde çözelim hem de dünyadan arka kalmayalım. Dünyaya eklemlenmeden, bizlerin muasır medeniyet düzeyine erişmesi mümkün değil.

Ülkemiz bağlamında gelecekte bizleri, sağlık sorunları kadar ekonomik sorunlar da beklemekte…

Şuan için Türkiye’deki yoksul sayısı 16 milyon kişi.

Piyasa ekonomisinin “denetimsizliği” yoksulluğu ve gelir dağılımını daha da adaletsizleştiriyor.

Serbest piyasa ekonomisinin “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” ilkesi, toplumumuzdaki gelir dağılımını, ücret seviyesini, hanehalklarının harcama dürtülerini olumsuz etkiliyor.

Artık ilerleyen süreçte gerçekten de, piyasaya asgari ölçütlerde devlet müdahaleleri gerçekleştirilmeli. Sosyal politikalar vasıtasıyla, tabii ki kâğıt üzerinde kalmayacak sosyal politikalar vasıtasıyla, toplumun refahı ve gönenci “görece” biçimde arttırılmalı.

* * *

 

Burada da söylemek istediğim…

Daha fazla demokrasi…

Daha fazla insan hakları…

Daha fazla iktisadî etkinlik…

Belki, çok kez tekrar ettik, ama yine de tekrar etmekte fayda var:

Ne ekonomik ilişkiler ve faaliyetler…

Siyasetten bağımsızdır…

Ne de siyasi ilişkiler ve faaliyetler…

Ekonomiden bağımsızdırlar.

Artık yeni “normal” ve “dönem” dedikleri süreçte…

Daha fazla siyaset yapalım. En azından parlamentodaki partiler, bir araya gelerek, müzakere yapabilirler. Memleket meseleleri üzerinde daha fazla iş birliğine gidebilirler.

Sivil toplum hareketleri güçlendirilmeli. Sivil toplum kuruluşları demokratik yaşamlarda, iktidarları dizginleyebilen, kontrol edebilen, yeri geldiğinde baskı grubu olarak işlev kazanan kuruluşlardır.

Yine, ne kadar fazla tartışmalı alan olsa da “resmî ideoloji”, ülkemizde bazı hususların tartışılmasına, mütalaa edilmesine, karşı fikirler öne sürülmesine pek müsaade etmez. Ülkemizde siyaset, devlet tarafından çizilen sınırlar çerçevesinde ifa edilmekte (idi).

Ama artık konuşmaktan, düşünce üretmekten ürkmemek lâzım. Tabii ki insanlar düşüncelerini arz ederken de, yaşadığı ülkesinin anayasasında yazılı olan o ülkenin bölünmez bütünlüğünü garanti altına alan hükümlerine fiilî bir kalkışmanın da azmettiricisi olmamalıdırlar.

Daha fazla üreteceğiz. Daha fazla iş olanakları yaratacağız. İnsan ilişkilerinden tutun da insan devlet ilişkilerine kadar “insanı” odağına alan yeni bir kültür inşa edeceğiz.

Kısacası…

İnsan gibi yaşamak için, insana dokunan politikalar etrafında birleşerek, yarınlarımızı daha çekilebilir kılmamız gerekecektir.

 

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..