Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '15

 
Kategori
Sosyoloji
 

Türkiye'nin ihtiyaçlar Hiyerarşisi

Türkiye'nin ihtiyaçlar Hiyerarşisi
 

funda's


Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi Kuramı’na göre insanların yeme, içme, soluk alma gibi fizyolojik ihtiyaçları karşılandıktan sonra ikinci sıradaki ihtiyaçları güvenlik ihtiyacıdır. Yaşamak için gerekli olan ve ilk sırada yer alan temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra sırada güvenlik ihtiyacı vardır. Bu gereksinimin içinde doğaya ve çevreye karşı fizyolojik bütünlüğün, maddi ve manevi varlığın korunması, kişinin her türlü hak ve özgürlüklerinin güvence altında olması gibi unsurlar yer alır.
 
İnsanların kendilerini bir bütün olarak güven içinde hissetmeleri hem kendi ruh ve beden sağlığı, hem de toplum sağlığı açısından gereklidir. Güven duygusu sosyal kurumlara ve sosyal kurallara olan inancın, uyumun sürekliliğini sağlar ve güven duygusu sosyal bütünleşmenin önemli şartlarından biridir. Bir toplumda güven duygusunun olmaması demek insanların aile başta olmak üzere okul, parlamento, hükümet, yargı organları ve güvenlik güçlerine inancının olmaması demektir. 
 
İhtiyaçlar hiyerarşisi açısından Türkiye’ye baktığımızda karşımızda iç açıcı bir tablo olmadığını söyleyebiliriz. Önce fizyolojik ihtiyaçlar ve ardından güvenlik ihtiyacı karşılanması gerektiğine göre Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerararşisi bazında baktığımızda ülkemizde her insanın temel fizyolojik ihtiyaçlarının karşılandığını söyleyemeyiz. İhtiyacı karşılananlar arasında da eşit derecede bir karşılanma söz konusu değildir. Kimi insanlar yüksek kazançla en iyi şekilde beslenebilirken, kimi insanlar asgari ücretle zor, yetersiz ve kalitesiz beslenmekle karşı karşıyadır. Alt sıradaki ihtiyaçlar doyurulmadıkça üst sıradaki ihtiyaçlar pek bir şey ifade etmez; ancak yine de bilmemiz gereken öncelikle fizyolojik ihtiyaç, güvenlik ihtiyacı karşılanabilecek ki; ardından gelen sevgi ve aidiyet ihtiyacı, saygı ihtiyacı ve kendini gerçekleştirme ihtiyacına sıra gelebilsin. Ülke gerçeğini düşündüğümüzde Türkiye’de henüz, ilk iki ihtiyacın karşılanamadığını söylemek yanlış olmaz sanırım.
 
Ülkemizde güven duygusunun ne durumda olduğuna bir göz gezdirmek gerekirse, sosyal güven duygusunun yokluğunu yalnızca içinde bulunduğumuz dönem ve siyasi yapılanma açısından ele almak sığ bir düşünce olmaktan öteye geçmez. Türkiye’nin bugünkü durumu yıllar içinde kurumları içten içe kemiren oluşumların ve uzun siyasi bir sürecin sonucudur. Türkiye’nin tarihsel sürecinde sosyal güvensizlik biçim değiştirerek, katlanarak bugünkü durumuna gelmiştir. Bu güvensizlik dönem dönem şiddetli sağ-sol çatışmaları adı altında -aslında devlet ve sol çatışması olan- devlet eliyle yaratılan terörün,faili meçhul cinayetlerin failinin meçhul olarak kalmasının yarattığı uzun bir yolda son şeklini almıştır. Sağ görüş uzun yıllar devletin bizzat içinde yer aldığı ve desteklediği bir politikadır. Sol görüş ise bu görüşü temsil eden; ama beceriden yoksun politikacıların elinde kendine çıkış yolu bulamamıştır.
 
Bağlantı Ülkemiz,hak ve özgürlükleri kısıtlama ülkesi olmaya yeni başlamış bir ülke değildir. Darbe öncesi dönemler, darbe dönemleri ve bugün birbirinden çok farklı dönemler değildir. Sadece kısıtlanan, engellenen durumların ve düşüncelerin şekli değişmiştir. Bir ülkede kişisel hak ve özgürlükler, inançlar devlet eliyle güvence altına alınmadığı sürece o ülke sözde demokratik, sözde laik bir ülke olmaktan öteye geçemez. Türkiye’de terörün tarihsel sürecine baktığımızda terörün yaratıcısının ve besleyicisinin devlet olduğunu görebilmek çok zor olmasa gerek. Ülkemizde yalnızca dağ ve şehir terörü yoktur... Kadın terörü, eğitim terörü, ahlak terörü, hak ve özgürlüklere uygulanan terör, kapitalist terör v.b. bir çok alanda terör vardır. Tüm bunların varlığı insanların insanlara, insanların topluma ve kurumlarına olan güvenini ortadan kaldırmaktadır. Güven bunalımı bencilliği besleyen bir süreçtir. Bu süreçte hem sosyal hem ekonomik yolsuzluklar giderek kanıksanır duruma gelmiştir. İnsanlar olağan yollarla sonuç almaya olan inançlarını yitirdikçe,her anlamda kendi işini kendi görür hale gelmiştir. İnsan ilişkilerinde sağduyu, duyarlılık ve mantık yerini öfke şiddet ve saldırganlığa bırakmıştır. Demokratik toplumlarda halkın eğilim ve kurumlara olan güven duygusunu ölçme, belirleme amaçlı anketler yapılır. Ülkemizde yapılan bu anketlerin bile güvenirliği tartışmalıdır. Seçim sonuçlarının güvenirliği kalmamıştır. Toplumda varolan belirli bir kesimin “Hangi partiye oy vermeyi düşünüyorsun?” sorusuna verdiği “Hepsi aynı, hangisi yemiyor ki, hangisi iyi yönetiyor ki?” cevabı yöneticilere devlete ve kurumlarına olan inancın, yıllar içinde geldiği son noktayı göstermektedir. Güvensizlik öyle bir boyuta gelmiştir ki kimileri tabela partilerini çıkış yolu olarak görmekte, kimileri hiçbir partiye güvenmediği için oy dahi kullanmamaktadır. Kimileri de karnını doyurmak ve ısınmak için oyunu satmaktadır. Önce aç bırak, sonra besle! mantığı ile siyasi bir partinin halka en doğal hakkı olan yiyecek giyecek ya da ısınma gereçlerini dağıtarak oy avcılığı yapmasının insan mantığı ve duygusu ile anlaşılabilir hiçbir yanı yoktur. İşte böyle bir güvensizlik ortamında geleceğimizi belirlemek,daha ileriye gitmek, daha geriye düşmek ya da olduğumuz yerde saymak adına oy kullanıyoruz.
 
 
 
Sevgiyle…
 
Funda Kocatürk
 
Funda’s
 
www.facebook.com/fundaa.kocaturkk
 
https://twitter.com/funndas
 
Toplam blog
: 33
: 406
Kayıt tarihi
: 17.03.15
 
 

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji. Felsefe Grubu Öğretmeni. ..