Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '07

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye'nin Musul Sorunu (X) ''Osmanlıcılığın Sonu''

Türkiye'nin Musul Sorunu (X) ''Osmanlıcılığın Sonu''
 

Sultan II. Abdülhamid, Selanik'deki ''anlamlı'' sürgününün son günlerinde, çevrede asker yoğunluğunu, askeri çadırların kuruluşunu görünce, muhafız subaylara ne olduğunü sorar?... Dışarıyla gazete dahil, iletişimi kestirilmiş sabık padişaha, bir askeri manevra yapıldığı söylenir.Kendini tatmin etmeyen bu cevap, bir gece, muhafız kumandanı Rasim Bey'in görüşme talebiyle aydınlığa kavuşur... Rasim Bey; Balkanlarda; Yunanistan, Karadağ, Sırbistan ve Bulgaristan'la savaşa tutuştuğumuzu ve de yenilmek üzere olduğumuzu bildirir!... Abdülhamid, üzüntüden kahrolmuş bir durumda, bunun nasıl bir gaflet olduğunu, bu devletler arasında yıllardır birbirine olan düşmanlıklarını sürdürdükleri bir ''Kiliseler Meselesi'' yaşandığını, Makedonya'daki boğuşmalarını hatırlatıp, bunu aşıp bize karşı birleşemeyeceklerini söylediğinde; Rasim Bey, bu sorunun Meclis-i mebusan'da çözüldüğünü, ancak bunun hesap edilmediğini üzülerek söyler!... Ve kendilerinin, yarın İstanbul'a dönecekleri emrini aldığını bildirir... Abdülhamid daha önce hiç yaşamadığı bir öfkeyle ayağa fırlar ve şunları söyler:

''...Rasim bey, Rasim Bey! Selanik ne demek?..Selanik demek, İstanbul'un anahtarı demektir!...Ordumuz nerde, askerimiz nerde?...Nasıl bırakılıp da gidilir?...Bırakıp gidersek, tarih ve ecdad bizim yüzümüze tükürmez mi?...Biraderim Hazretleri, buranın tahliyesine razı mı oldu?... Hayır, ben razı değilim!... Yetmiş yaşında olduğuma bakmayınız. Bana bir tüfek verin, asker evlatlarımla baraber ben, Selanik'i son nefesimi verinceye kadar koruyacağım!...'' Fenalaşır, kendine geldiğinde Rasim Bey'e; ''...Gidin kumandanınıza söyleyin, Selanik'den ben değil, İstanbul'a benim cenazem gider.'' der... Sabaha kadar uyumadan oturur, ağlayarak güneşin doğuşunu seyreder...Sabah erkenden kendilerini almaya gelen Ali Rıza ve Hadi Paşa'lara , durumu sorduğunda, aldığı yarım yamalak , üstü örtülü cevaplardan, ordu içinde de bir ikilik oluştuğunu hisseder... Onlara Selanik'i boşaltacak mısınız sorusuna aldığı, ''...Her ihtimale karşı...'' cevabı, Abdülhamid'i tekrar kükretir: ''...Daha hangi ihtimal kalmış ki!... diye yüzlerine bağırır...- Allah devletimi bu hale getirenleri kahretsin!... Zat-ı Şahane'ye düşmanla savaşarak son nefesimi vermek, bir Osmanlı Hanedanı mensubu olarak, hakkımdır'... Bunu hiç kimse elimden alamaz!...''Paşalar, huzurdan, yeis ve keder içinde çıkarlar... Ancak bu kati kararına rağmen, padişah kardeşinin ricasını kıramaz, bir Osmanlı olarak, irade-i şahaneye karşı gelemez; boynu bükük İstanbul'a , Beylerbeyi sarayındaki''sürgün'' yaşamına döner. Artık ölünceye kadar da ordan dışarı çıkmayacaktır...

Tanzimat'tan beri , Mustafa Reşit Paşa marifetiyle başlayan, Babıali'nin Avrupa'yı temsil etme süreci, İttihak ve Terakki'nin başta Emanuel Karosso olmak üzere görevlendirdiği kişilerce, Sultan Abdülhamid'e, ''azil'' kararının bildirilmesiyle, en üst aşamasına ulaşır...

İttihak ve Terakki'nin kurduğu ilk hükümette de, Maliye, Nafıa(Bayındırlık) ve Tarım-Ticaret bakanlıkları da, ilk aşamada, bu ''kardeşlere'' tevdi'i edilir.Hükümetin yaptığı, çok önemli ve faydalı(!...) işlerden biri de;Abdülhamid'in
ileriyi düşünüp, petrol havzaları gibi, kendi mülküne bağladığı, pasaportla girişi sınırladığı, Filistin Toprakları'nı, iskana açması'dır!.. Bu İttihak ve Terakki'nin İngilizler'e ve de, ''Karen Kaymet ''oluşumuna, yaptığı (enhafifiyle)
bir jest' tir.(Karen Kaymet; 1898, II.Siyonist Kongresi'nde, Filistin Toprakları'nda, Yahudi Kolonileri kurulması için, başlangıçta, iki milyon İngiliz sterlingi toplanarak kurulan bir fon'dur... )

Osmanlı topraklarında, Batı kapitalizmi'nin , ihtişam ve sefaleti, yanısıra da vahşeti dolaşmaya başlayacaktır... Osmanlı bürokratları ve intelijansiyası, Osmanlı Uygarlığı'nın, han-ı yağma' sına katılmadan; geçen yüzyıl'da, Avusturya Prensi ve Başbakanı Metternich'in, döneminde ulus-devlet kavramını reddederek, Avrupa'daki gelişen milliyetçiliğe de karşı çıkarak, birazda Çarlık Rusyası'na karşı Avrupa Birliğini Kurma Çalışmaları'nın yanında; Osmanlı'ya karşı düşüncelerini ve yaptığı önerileri de , acaba hatırlayacaklar mıdır?... ''Meclis-i Tanzimat Defterlerin de'' , bu tavsiyelerle ilgili de bir kayıt var mıdır?...Metternich, şöyle diyordu:

''İmparatorluk, günden güne zayıflamaktadır. Niçin saklamalı?...Onu bu hale düşüren sebeplerin başında, Avrupalılaşma zihniyeti, gelir. Temellerini III.Selim'in attığı bu zihniyeti, derin cehaleti ve sonsuz hayalperestliği yüzünden, II.Mahmut, son haddine vardırır...Bab-ı ali'ye tavsiyemiz şudur: Hükümetinizi dini kanunlarınıza, saygı esası üzerine kurunuz!...Devlet olarak varlığınızın temeli, padişahla, müslüman tab'a arasındaki en kuvvetli bağ olan din'dir.Zamana uyun, çağın ihtiyaçlarını dikkate alın...İdarenizi düzene sokun, ıslah edin.Ama yerine , size hiçde uymayacak müesseseleri koymak için, eskilerini de yıkmayın...Avrupa medeniyetinden, sizin kanun ve nizamlarınıza uymayan kanunları da almayın...Batı kanunlarının temeli hristiyanlık'tır!... Türk kalınız... Tatbik edemiyeceğiniz kanunu çıkarmayın...Hak bellediğiniz yolda ilerleyin. Batı'nın sözlerine kulak asmayın. Siz ilerlemeye bakın...Adalet ve bilgiyi elden bırakmayın... Avrupa efkar-ı umumiyesi'nin (kamuoyu'nun) az çok değeri olan kısmını yanınızda bulacaksınız... Kısaca biz Bab-ı ali'yi, kendi idare tarzının tanzim ve ıslahı için giriştiği teşebbüslerden, vazgeçirmek istemiyoruz... Ama, Avrupa'yı, örnek almamalıdır kendine!... Avrupa'nın şartları başkadır, Türkiye'nin başka...Avrupa'nın temel kanunları, Doğu'nun örf ve adetlerine taban tabana zıttır!... İthal malı ıslahattan kaçının. Bu gibi ıslahat, Müslüman memleketleri'ni ancak felakete sürükler!...Onlardan hayırgelmez sizlere...

Nesli tükenen bu Avrupa Soylusu'nun niyeti; ilerlerde devrim yapmamızı engellemek olsa gerekti ki, onu Sultan II.Abdülhamid dışında, pek bir kimse çok ciddiye almadı . İttihak ve Terakki ve de kardeşleri, ve onları şiddetle destekleyen ağırlıklı İngiliz finans-oligarşisi ve siyaseti, Osmanlı Devrimleri'nin önünü açtılar!... II.Meşrutiyet'le, ve Sultan II.Abdülhamid'in ''halli' ile devam ederek, Makedonya ve Trakya'nın da şekillendirileceği, Balkan Savaşları'na geldiler... Bir şekilde, ''yanlış yönlendirilen meclis '' kesin savaş olasılığı sözkonusu olmadığı için, (!...) '' bölgedeki 120 taburunu terhis etmişti...'' Bu taburlar, ileride bir daha hiçbir zaman toparlanamadı...

Makedonya'da ıslahat yapılmamasını bahane ederek, Karadağ'la başlatılan bu savaş, Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan'ın bir araya getirilmesiyle(!...) ortaya çıkartılan bir savaş sinerjisiyle, Osmanlı Ordularının ağır kayıplarıyla, Arnavutluk ve Makedonya'nın, Batı Trakya'nın ve de Ege Adalarının elden çıkmasıyla sona ulaştı...Selanik Yunanistan'da, Edirne Bulgaristan'da kaldı! İstanbul'u da almak isteyen Bulgarlar, Çatalca'da son olarak mevzilenmiş, Osmanlı birliklerince durduruldu. Ve geri çekilmek zorunda bırakıldı... Londra Antlaşması'yla, I.Balkan Savaşı sona erdi. Sonuçta Osmanlılar;Ege Adaları'nın ve Arnavutluğun sınırlarının tesbitini, Batılı Büyük devletler'e bırakıyor, Midye-Enez Hattı diye tanımlanan sınır çizgisinin batısını, bu Balkan devletlerine bırakıyordu.... Girit'de hukiken Yunanistan'a terk edilmek zorunda bırakılmıştı...Bu savaş sürecinde, Evlad-ı Fatihan ve yüzbinlerce Müslüman Osmanlı, büyük bir trajedi yaşadı...Mallarını, mülklerini terk ederek, İstanbul'a doğru göçe zorlandılar...Onbinlercesi ağırlıklı olarak Bulgarlarca , oldukları yerlerde ve göç yollarında katledildiler!...O günde , bu gün de, onların hakları her nedense aranmadı... Balkanlar'da oluşan bu yeni pozisyonun ardından, bu devletler kendi çelişkilerine tekrar döndüler ve Bulgaristan'ın fazla toprak alarak Ege Denizi'ne (!...) kadar inmesine de içerliyerek, Bulgaristan'la savaşa hazırlandılar.. Bulgaristan'ın Ege'ye inmesi, Ruslar'ın işine geliyor, ancak İngiliz, Yunan ve diğerlerinin işine gelmiyordu... Bulgarlar ani baskınla savaşı başlattı. Ancak Romanyanın'da devreye sokulmasıyla , her cephede yenilgiyle karşılaştılar...Doğu Trakya'daki güçlerini de, batıya sevkettiler. Enver Paşa bu durumu iyi değerlendirip, Edirne ve Kırklareli bölgelerini rahatca geri aldı... İstanbul'da ''kahraman'' ilan edildi...Sonuçda, Bulgar, Yunan ve Sırplar'la antlaşmalar imzalandı; en sonunda, Doğu Trakya, İmroz(Gökçeada), Bozcaada, Meis(Kaş) adaları dışında, Afrika Kıyıları, Arnavutluk, Makedonyanın diğer kesimleri, Batı Trakya kaybedildi.Girit Yunanistan'a verildi.Ege Adaları'nın çözümü İngilizler ve müttefiklerinin kararına bırakıldı. Onlarda, Londra'da, Şubat 1915'de, bu adaları , işgal eden ülkelere (Yunanistan ve İtalya'ya) bırakılması doğrultusunda bir karar aldılar... Ancak, çıkan büyük savaş, bu süreci engelledi. Sultan II.Abdülhamid'in tahtan indirilişinin ardından, dört yıl geçmeden, İmparatorluk, bu sürecin sonunda ''Bir Türkiye'' kaybetti. Ve Osmanlı beşyüzelli yıllık ''Rumeli'ye veda etti... '' Batı'nın emperyalist, sömürgeci yeni dünya düzenine, Balkanlar ve Ortadoğu'da, güçlü bir seçenek olan ''OSMANLICILIK'' da, tümüyle tasfiye sürecine giriyordu!...Ve esaret başlıyordu!...

(devam edecek)

Fotograf:Abdülhamid'in Saray Ressamı
Fausto Zanaro'nun bir tablosu,

''Osmanlı Süvari Alayı'nın Galata Köprüsü'nden Geçişi''

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..