Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '15

 
Kategori
Futbol
 

Türkiye Süper Futbol Ligi'nin adını "Hakem Ligi" olarak değiştirelim

Türkiye Süper Futbol Ligi'nin adını "Hakem Ligi" olarak değiştirelim
 

Neden hakem ligi?

Hakemden başka bir şey konuşmuyoruz da ondan.

Futbol maçları bitiyor. Spor programları başlıyor. Hatta daha programlar başlamadan çıldırtan reklamları başlıyor.

Örnek reklam:

"Sayın seyirciler. Neler oldu neler? Bugün oynanan Ataryemez-Yeratamaz maçında neler oldu neler? Havada uçuşan sarı ve kırmızı kartlar, verilen verilmeyen penaltılar. Tartışmalı pozisyonlar. Sakın kaçırmayın. En kral hakem hocaları bizim kanalda. Çook konuşulacak hakem kararları. Hakemleri yerden yere vuracağız. Hepsi birazdan ......"

Başka bir örnek:

"Ataryemez'in golünden önce Recep faul yaptı mı? Yaptıysa neden yaptı? Yapmadıysa neden yapmadı? Golden önce Hüseyin'in pozisyonu kaç milimetre ofsayttı? Ayakları mı öndeydi, gövdesi mi?Çizerek ve ölçerek gösteriyoruz. Hakem neden görmedi? Yoksa gördü mü? Verilen penaltı, penaltı gibi miydi yoksa cacık mıydı?  Vermese de bir şey diyebilir miydik. Hakem hocaları anlatıyor. Bizden ayrılmayın, hepsi birazdan......"

Son örnek:

"Ataryemezli Müstecep'in kalecisine verdiği pas geri pas sayılır mı? Geri pas olması için ayağının neresiyle vurmuş olması gerekirdi? O neresiyle vurdu? Stüdyoda örnekleyerek gösteriyoruz. Anatomiye giriş dersi gibi bir program hazırladık. Ayak nedir? Nerede başlar, nerede biter? Bu arada ayakkabılarımızı ve hatta çoraplarımızı da görebilirsiniz. Stüdyoya top da getirdik. Kaçırmayın sakın. Hakem hocaları yorumluyor. Birazdan......."

Bunlara benzer örnekler o kadar çok ki. İnanın abartmadan söylüyorum çıldırmak işten bile değil. Üç-beş dakika futbol seyredebilmek için katlanmak zorunda kaldığımız eziyeti kelimelerle anlatmak çok güç. Sen de seyretme o zaman kardeşim diyebilirsiniz. Haklı da olabilirsiniz. Ama bu garip bir tutku işte. Olmuyor. Akılla mantıkla açıklanamıyor.

Hazmedemediğim başka bir şey de; Avrupa'dan, Amerika'ya; Brezilya'dan, Patagonya'ya kadar dünyanın dört bir yanında oynanan maçları izleyebiliyoruz ancak kendi ligimizin maçlarını izleyemiyoruz. Çünkü yayın şifreli. İyi mi? Niye ki?

Biz seyredelim diye oynamıyor musunuz? Böyle devam ederseniz yakında sizi kimse izlemeyecek haberiniz olsun. Demişti dersiniz.

Neyse programlara dönelim. Sanki sahada futbol maçı oynanmadı. Yirmi iki genç doksan dakika ter döküp mücadele etmedi.

Varsa yoksa hakem.

Önce teknik direktörler sahne alıyor.

Onlara göre başarısız olmalarının bir tek nedeni var. Hakem.

"Hakem doğradı bizi" diyen teknik direktör mü ararsın, "Bu hakemlerle lig bitmez" diyen mi, beğen beğen al.

Sonra kulüp yöneticileri koroya katılıyorlar.

Onların da hiç suçu yok tabii ki. Bütün kulüpler borç batağında ama olsun. Onlar da kendilerini kurtarmak için hakemleri aslanların, pardon seyircilerin, önüne atıyorlar.

Ya seyirci?

Onlar genel olarak hakemle ilgili performanslarını maç oynanırken sergiliyor. Bu performans; ıslık ve yuhalamayla  başlayıp, hakemin (yazarken utanıyorum, belki silerim) anasına, bacısına ve cinsel tercihlerine kadar uzanan kirli ve iğrenç bir yelpazeyi kapsıyor.

Koro halinde küfrediyorlar. Yazıklar olsun bunu yapanlara. İnsanlığınızdan utanın.

Memleketin bazı uzak köşelerinde ve/veya devlet gücünün kanunlarla değil de yerel "güç odaklarıyla"  (siyasetçi, kulüp başkanı vb.) uyum içinde olduğu şehirlerde zaman zaman tepkilerini maçtan sonra da sürdürebiliyorlar. Taraftar oldukları için kanun karşısında dokunulmazlıkları varmış gibi görünüyor.

Hakemleri stada veya şehirlerine hapsedip "misafirperverlik" gösteriyorlar.

Performansını oyun oynanırken sergileyen diğer aktör ise oyuncular.

Hepsi peşinen kendini haklı kabul ediyor. Hakemin her düdüğünden sonra toplu bir itiraz furyası başlıyor. Nasıl da koşuyorlar hakeme doğru? Toplara öyle koşsalar karşılarında Barcelona bile dayanamaz.

En ufak bir temasta kendilerini yere atıp yerde sekiz defa yuvarlanıyorlar. Sanırsınız ki katır tepti ve bir daha ayağa kalkmaları mümkün değil. Birazdan hiç bir şey olmamış gibi oynamaya devam ediyorlar.

Beş metre ofsaytta yakalanan bile itiraz ediyor. Neye itiraz ediyor anlamak mümkün değil. Acaba diyorum ofsaytın ne olduğunu mu bilmiyor. Kendine kızması gereken futbolcu hakeme kızıyor da kızıyor.

Hakeme yaptığı her itiraz futbolcuyu seyircisine biraz daha şirin gösteriyor ya, futbolcu da kendi yetersizliğini ve yanlışını hakeme fatura etmeye çalışıyor.

Gördüğünüz gibi, futbolun bütün aktörlerine ve medyaya göre futboldaki kötü gidişin tek nedeni var. Hakemler.

Gelin o zaman bu soruna çözüm arayalım.

*Maçları hakemsiz oynayalım.

Şaka yapmıyorum. Biz çocukken hakemsiz oynardık. Herkes kendi kararını kendisi verirdi. Taç mı, korner mi ne olduysa topla son oynayan gider topu oynanması gereken yere bırakırdı. Kimse de itiraz etmezdi.

Gerçi ofsayt yoktu o zaman ve maçlar saatle değil gol sayısıyla oynanırdı.

En yaygın uzlaşı ikide haftayım, dörtte biter şeklindeydi.

Eğer takımın biri hızlı davranıp beş dakikada iki gol atarsa yeni bir anlaşmayla gol sayısını artırarak maçı uzatırdık.

Kimse gol atamaz da maç çok uzarsa o zaman sihirli formüle dönerdik.

"Gol atan galip" sayılırdı.

İlk sınırlı süreli ve hakemli maçımı İzmir'de Alsancak Stadında seyretmiştim. Hiç de hoşlanmamıştım. Tam gol olacak, "düüt" neymiş ofsaytmış. Üstelik bir gözün saatte maç mı olurmuş? Bir başlarsın tükenene kadar oynarsın. Bizim maçlar dört saatten kısa sürmezdi.

Neyse hakemsiz oynama önerimi tekrar dikkatlerinize sunuyorum.

Futbolumuzu, futbolun f sinden anlamayan hakem hocalarının tasallutundan kurtaracak her türlü öneriyi lütfen dikkatle değerlendirin. Yoksa yakında hepimiz hakemlik mesleğinin inceliklerini öğrenmiş olacağız.

Futbolun inceliklerini anlamamız ise hiç mümkün olmayacak.  

Benim amacım belli. Hakem değil futbol konuşalım istiyorum.

Futbol konuşalım ki futbolu daha iyi öğrenelim, anlayalım. Sansasyon peşinde koşana değil futbolu doğru yorumlayana prim verelim ki futbolumuz gelişsin.

Koca memlekette futbol yorumu yapabilen 2 (yazıyla iki) tanecik spor yazarı (isimleri bende mahfuz) olduğu sürece bu uygulama biraz güç ama bazı önlemler alarak işe başlayabiliriz. 

Neler yapabiliriz bakalım.

*Pozisyonları yavaş çekimde oynatmayalım.

Spor programı yapımcıları, tartışılmasını istedikleri pozisyonları yavaş çekimde gösteriyorlar. Yavaş çekim bile hakem hocalarının karar vermesine yetmiyor genellikle.

Defalarca geri-ileri yapıyorlar. "Bu açıdan karar vermek zor, başka açısı var mı?" diye soruyorlar. O da yetmiyor. "Kale arkası kamerasından bakalım. Oradan daha iyi görünür" diyorlar.

Bu kadar "bakıştan" sonra bile yorumcuların pozisyonla ilgili olarak kendi aralarında anlaşamadıkları oluyor.

İyi de hakem ne yapsın?

Pozisyonu yavaş çekimde tekrarlatamıyor. Durduramıyor da. Anında karar vermesi lazım.

O andaki görüş açısı neyse ona göre karar vermek zorunda. "Başka açıdan da bakayım bir saniye" deyip kanatlanıp başka açıya gidemiyor.

"Tıp" deyip hani çocukken oynardık ya, herkesi donmuş adam yapıp kendisi kale arkasına kadar gidip, pozisyona bir de oradan bakıp hemen geri gelemiyor.

O zaman en azından saha-stüdyo şartlarını eşitleyelim. Var mısınız?

Pozisyonları sadece bir kez ve normal çekimde, oluştuğu gibi, gösterelim. İlla ki yorum yapmak isteyen babayiğit varsa o şartlarda yine yorum yapsın.

Yapsın da birisi bana Türkçe olarak, lütfen, hakem kararlarını irdeleme nedenimizi ve neden hep birlikte irdelediğimizi anlatabilir mi?

Amacımız ne? Ne elde etmeye çalışıyoruz?

Hakem doğru karar vermiş olsa ne olacak? Yanlış yapmışsa ne olacak?

Hakemlerin mesleki gelişiminden sorumlu bir kurum vardır her halde. O kurumun görevlileri gerektiğinde maçları, yöneten hakemlerle birlikte videodan izlesin. Varsa hatalarını anlatsın hakemlere. Eğitsin.

Ben hakemin maçta verdiği kararlarla hiç ilgili değilim. O kararları kılı kırk yararak irdeleyen programları da izlemek istemiyorum.

Dürüst olalım.

Bizim işimiz hakemle değil. Hakemi "günah keçisi" yapıp, günahlarımızı ona yükleyerek uçurumdan atıp, kendimizi rahatlatmakla.

Benim hakemler hakkındaki düsturum iki maddede özetlenebilir.

Madde 1: Hakem her zaman haklıdır.

Madde 2: Hakemin haksız olduğu durumlarda birinci madde uygulanır.

Hakemsiz oynayalım dedik, yavaş çekim olmasın dedik. Bakalım başka ne çözüm bulabiliriz?

*Yabancı hakem getirelim.

Hemen itiraz. Milli duygular ayakta. Ne demek efendim yabancı hakem. Türk hakemlerine güvenmiyor musunuz?

Güvenmeyen ben değilim muhteremler. Sizsiniz. Güveniyorsanız neden her maçtan sonra adamları yerden yere vuruyorsunuz?

Teknik direktörlerimiz yabancı olabiliyor.

Futbolcuların yarısı yabancı, kalan yarısı futbol eğitimini yurt dışında almış çocuklarımız.

Toplar yabancı, spor kıyafetleri yabancı, kramponlar yabancı.

Futbola harcadığımız dövizle her sene en az iki tane teknik üniversite kurar donatırız her halde.

Hakeme gelince illa ki yerli olacak. Neden?

O zaman yabancı teknik adam ve futbolcu da getirmeyelim.

Ne zaman anlayacağız yaşamın "birleşik kaplar" teorisine göre şekil almak zorunda olduğunu?

Bir ülkenin futbolcusu neyse, teknik direktörü neyse, seyircisi neyse, spor yorumcusu neyse, kulüp yöneticisi neyse, hakemleri de o dur. Bu kabın bütün bu kollarının kalite düzeyi üç aşağı beş yukarı aynı olmak zorundadır.

Bilime kılıç çekenlere selam olsun. Belki bir gün bilimi kılıçla yenersiniz......Ha gayret.......

Sistemin bütün unsurları dört-dörtlük! Hakemler dökülüyor. Öyle mi? Hadi canım sende.

Diyorlar ki, hakemlerimizden Cüneyt Çakır, yurtdışında çok başarılı maçlar yönetiyormuş ama içerde aynı başarıyı gösteremiyormuş.

Çeşitli nedenler söylüyorlar. Efendim "önemsemiyormuş" da ondan vesaire.

Geçiniz ağalar. Bilmek istiyorsanız ben size nedenini söyleyeyim.

Ülkeye gelince O da yetişip büyüdüğü doğal ortamına uyuyor.

Uymak zorunda zaten. Yoksa hemen dışlanır. İyi sistem kötüleri, kötü sistem iyileri içinde barındırmaz. Dışarı atar. Sistemler canlı organizmalardır. Yaşamak için bünyesine uymayanları dışarı atmak zorundadırlar.

Kötü sistemin içindeki iyiler sistemi değiştirecek kadar çoğaldıklarında değişim başlar. Uzun hikaye. Bir tek Cüneyt Çakır'la olmaz.

Avrupa'da futbolcu; işini yapmaya çalışıyor hile yapıp hakemi kandırmaya değil, itiraz etmiyor, karşı takım oyuncusuna saygı gösteriyor, gerçekten darbe almazsa kendini yere atmıyor.

Böyle bir ortamda ben bile başarıyla maç yönetirim. Cüneyt Çakır neden yönetmesin?

Peki itirazınız dikkate alındı. Yabancı hakem getirmeyelim. Hakemlerimizi yurt dışına eğitime gönderelim o zaman.

Temel ihtiyacımız ne biliyor musunuz?

Hakemlerimizin futbol anlayışının değişmesi.

*Hakemlerimizin futbol anlayışı?

İğneyi herkese batırdık. Sanmayın ki hakemleri boş geçeceğiz. Çuvaldızı onlara sakladık.

Hakemlerimizin temel sorunu, futbolun bir seyir sporu olduğunu kavrayamamalarıdır.

Bu anlayış eksikliği futbolumuzun gelişmesinin önündeki temel engeldir. Başka engeller de var ama, en önemlisi bu. Hakemlerin yanlış futbol anlayışı. Bu yanlış düzeltilmeden sistemdeki diğer çarpıklıklar düzelmez. Sistem düzeltilecekse düzeltmenin başlanacağı kilit nokta tam da burası.

Hakemlerimiz oyunu uluslararası kurallara göre yorumlamayınca bakın neler oluyor?

Öncelikle maçların seyir zevki kalmıyor ve seyirci giderek ilgilenmez oluyor. Artık maçlara (istisnalar dışında) futbol seyretmek isteyenler değil itiş-kakış peşindeki insanlar gidiyor.

Başka ne oluyor?

Futbolcularımız oyunun dünyada da böyle oynandığını sanarak uluslararası maçlara çıkıyorlar. Hakemlerin o maçlardaki yorumunu görünce ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Ya kart görüyorlar ya da kafa karışıklığı içinde oyundan düşüyorlar.

Hakemin varlık nedeni futbol oynanmasını sağlamaktır.

Bu asli görev; sadece futbolcuya yapılan faullerin değil "oyuna" yapılan faullerin de cezalandırılmasını şart kılar.

Önce oyuncuya yapılan faulden başlayalım.

Futbol sert oyundur ve vücut vücuda mücadele esastır. Bu mücadele pozisyon gereği ve kendine avantaj sağlamak için yapılır.

Topa ermesi mümkün olmayan bir oyuncunun, bunu bile bile, rakibine bodoslama dalması rakip oyuncuya faul olabilir veya olmayabilir ama kesinlikle "oyuna" fauldür ve cezası karttır. Kart görmek için rakibe sert hareket yapma şartı yoktur.

Oyuna yapılan anlamsız her müdahalenin karşılığı karttır sayın hakemler.

Biz maçlara itiş-kakış seyretmeye gelmiyoruz. Futbolun güzelliklerini görmeye geliyoruz.

Sizin göreviniz, kendisinin futbol oynamaya gücü ve niyeti olmayan, üstelik oyun dışı müdahalelerle rakibinin oynamasına da engel olarak futbolu seyir sporu olmaktan çıkaranları, sahadan atmaktır.

Var mısınız?

Yapın da futbolumuz gelişsin, siz de tarihe geçin.

Yapmazsanız kendinize iş aramaya başlayın.

Çok yakın gelecekte ne futbolcu kalacak ne de hakem.

Anadolu şehirlerine iyi niyetle yaptığımız 30-40 bin kişilik stadyumlarda oynanan maçlara 7-8 tane seyirci geliyor biliyor musunuz?

Keşke o stadyumları 2-3 bin kişi kapasiteli yapıp, artan kaynakla yanlarına kapalı bir spor salonu ve yüzme havuzu yapsaydık.

Çocuklarımız spor yapardı.

Nedir bu anlamsız seyir sporundan çektiğimiz..

 

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..